"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risale-i Nur ve “manevî tefsir”

Şemseddin ÇAKIR
10 Aralık 2021, Cuma
Kur’ân, sonsuz ilim sahibi olan Allah’ın kelâmı olduğu için geçmiş-gelecek, dünya-ukba her şeyi ihtiva eden bir genişliğe sahiptir.

Nitekim “İçinde kuru yaş her şeyin bulunduğu kitab-ı mübin” (En’am 6/59) kimi âlimlere göre kâinat, kimi âlimlere göre Kur’ân’dır. Esasen Risale-i Nur’da ifade edildiği üzere, kâinat Allah’ın kudret sıfatından, Kur’ân onun kelâm sıfatından geldiği için Kur’ân kâinatın tercümesi, kâinat da Kur’ân’ın açıklaması hükmündedir. Her ikisi de, “ilm-i muhit”in eseri olması bakımından “kuru ve yaş” her şeyi içine almaktadır.

Sözlükte açıklama, beyan etme anlamına gelen tefsir, Kur’ân âyetlerini açıklama ve yorumlama faaliyetinin adıdır. Terim olarak tefsir, kısaca “Allah’ın Kur’ân-ı Kerîm’deki muradını beşerin gücü oranında anlama çalışması” şeklinde tanımlanmaktadır. Kur’ân Allah’ın kıyamete kadar gelecek bütün insanlara beyanı olduğu için, çok geniş ve çok zengin bir anlam dünyasını ihtiva etmektedir. Kur’ân bir taraftan mekân boyutuyla zerreden galaksilere kadar âlemi, zaman boyutunda Hz. Adem’den kıyamete kadar gelecek insanlık tarihini okurken, bir taraftan da, ahiret âlemlerini resmetmektedir. Nitekim Risale-i Nur’da “Kur’ân avâlim-i uhreviyenin haritasıdır” denilmektedir. Âyetler sarih anlamının dışında batınî, işarî, remzî manalarıyla bu geniş alanda mesajlar vermektedir. İşte tefsir faaliyetleri, aynı zamanda işarî tefsir kurallarına riayet ederek, Kur’ân’ın anlam deryasına dalarak onun hakikatlerini devşirmektir, denilebilir.

Evet tefsir, temel İslâmî ilimlerin başı olarak, malûmu ilâmdan ibaret olmayıp, bilâkis zahirî ve batınî anlamları da ifade eden, efradını cami, ağyarını mani orijinal bakış ve keşifler ortaya koymak demektir. Her müfessir kendi döneminin çocuğudur. M. Âkif’in “Doğrudan doğruya Kur’ândan alarak ilhamı / Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâmı” sözünde anlamını bulduğu üzere, bizim kendi asrımıza bakmamız lâzım. Bugünün insanının bilgi, birikim ve ihtiyaçlarını dikkate alarak yazılan tefsiri ya da tefsirleri aramamız lâzım. İşte burada karşımıza Bediüzzaman ve onun kaleme aldığı Risale-i Nur Külliyatı çıkmaktadır. Nitekim o; “Akıl ve ilim ve fen hükmettiği istikbalde, elbette bürhan-ı aklîye istinad eden ve bütün hükümlerini akla teyid ve tesbit ettiren Kur’ân hükmedecek.” (Tarihçe-i Hayat, s. 90) diyerek asrımızı okumuş, yapılacak tefsirin aklî ve müsbet ilimleri yani fen bilimlerini dikkate alarak yazılması gerektiğine dikkat çekmiştir. Kendisi de, Risale-i Nur’da bunu bizzat tatbik etmiştir. Meselâ; “Mu’cizat-ı Kur’âniye” olan 25. Söz’le fen bilimlerinin verilerine işaret etmiş, Fatiha-i Şerif’le sırat-ı müstakîmi göstermiş. Fatiha-i Şerif’le Bakara Sûresi’nin ilk 32 âyetini sıralı olarak bu çerçevede tefsir etmiştir. Ayrıca o, Birinci Şuâ’da 33 “İşârât-ı Kur’âniye” ile işaretler ve beşaretler vermiş, “Rumuzat-ı Semaniye” ile “ihbar-ı bilgayb” mu’cizesini isbat etmiştir.

İlgili literatürde açıklandığı üzere tefsirler, kaynakları ve yöntemleri bakımından; “a) Rivayet tefsiri, b) Dirayet tefsiri, c) İşaret tefsiri” diye üçe ayrılmıştır. Aynı şekilde tefsirler yaklaşımları bakımından da, “a) Mezhebî tefsirler, b) İlmî tefsirler c) İçtimaî tefsirler, d) Lügavî tefsirler” diye dört kategoride ele alınmıştır. Bunlardan başka “a) Klâsik tefsir b) Manevî tefsir” ayrımı da yapılmıştır.

Klâsik ya da sıralı tefsir; bilindiği üzere Kur’ân’daki, sûre ve âyetlerin tertibi dikkate alınarak Fatiha-i Şerif’ten başlayıp Nâs’a kadar bütün âyetleri zikreden bir tefsirdir. Manevî tefsir ise Kur’ân’ın ana mesajlarına yoğunlaşan tefsirdir. İşte Risale-i Nur bu bağlamda tam da manevî tefsir kategorisine girmektedir. Nitekim bunu Bediüzzaman şöyle ifade etmektedir: “Tefsir iki kısımdır: Birisi, malûm tefsirlerdir ki, Kur’ân’ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin manalarını beyan ve izah ve ispat ederler. İkinci kısım tefsir ise, Kur’ân’ın imânî olan hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle beyan ve ispat ve izah etmektir. Bu kısmın pek çok ehemmiyeti var. Zâhir malûm tefsirler, bu kısmı bazen mücmel bir tarzda derc ediyorlar. Fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid feylesofları susturan bir manevî tefsirdir.” (Şuâlar, On Dördüncü Şuâ, s. 425)

“Manevî tefsir” kavramını biraz daha açalım; ilgili kaynaklarda belirtildiği üzere Kur’ân’ın anâsırları şöyle sıralanmıştır: a) Uluhiyet ya da Allah’a iman, onun vahdaniyeti ve ehadiyetidir (Tevhid), b) Nübüvvet, Hz. Âdem’den başlayarak insanlığa gönderilmiş peygamberler ve onların kavimleriyle giriştikleri tevhid mücadelesi, c) Ahiret yani kıyamet, Cennet, Cehennem ve Haşir gibi konular, d) İbadetler yani namaz, oruç, hac, zekât gibi yükümlülükler, e) Muamelat yani, fert ve toplum ilişkilerini düzenleyen kurallar. 

Bunları Bediüzzaman kısaca; tevhid, nübüvvet, haşir ve ibadet-adalet şeklinde dörtlü bir tasnif içinde ifade eder. (İşaratü’l-İ’caz, s. 14)

İşte Kur’ân’ın temel konuları etrafında Risale-i Nur’a baktığımızda, onun bu konuları bugünün insanına en ikna edici delillerle açıklayıp sunduğunu görüyoruz. Örneklendirmek gerekirse; tevhid Risale-i Nur’un hemen hemen her yerinde, meselâ 32. Söz’de. Nübüvvet ve özellikle Hz. Muhammed’in (asm) nübüvveti yine pekçok yerde, meselâ 19. Söz’de. Haşir konusu yine pek çok yerde, meselâ 10. Söz’de. Adalet ve ibadet yine pek çok yerde, meselâ 9. ve 21. Söz’ler ve orucun Ramazan Risalesi’nde işlenmesi gibi...

Burada şuna değinmek lâzım: Manevî tefsir, yani konu merkezli tefsir; temel Kur’ân konularını ele alıp, bilinenleri farklı üslûp ve ifadeyle dile getirmeye dayalı olmamalı, aksine zamanın “ruhunu okuyarak” yani “ilcaat-ı zamanı” göz önünde bulundurarak, makàsıd-ı Kur’ân’ı çağın insanına en kuvvetli hüccetlerle sunmaktır. Risale-i Nur’a bu açıdan baktığımızda, onun tam da böyle bir niteliğe sahip olduğunu müşahede ediyoruz. Meselâ Haşir konusunu o kadar güçlü delillerle ortaya koyuyor ki, “Eğer haşrin gelmesini gelecek baharın gelmesi gibi kat’î bir surette anlamak istersen, haşre dair Onuncu Söz ile 29. Söz’e dikkat ile bak, gör. Eğer baharın gelmesi gibi inanmaz isen gel, parmağını gözüme sok!” (Şuâlar, İkinci Şuâ) diyerek küfre meydan okuyor.

Rabbimiz, neslimizin büyük bir iman buhranı yaşadığı bu gibi dönemlerde, Kur’ân tefsiri olan Risale-i Nur’a sahip çıkmayı, okumayı, anlamayı ve hizmet etmeyi hepimize ihsan eylesin, âmin!

Okunma Sayısı: 1579
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali

    10.12.2021 06:57:32

    "Manevi tefsir, zamanın “ruhunu okuyarak” yani “ilcaat-ı zamanı” göz önünde bulundurarak, makàsıd-ı Kur’ân’ı çağın insanına en kuvvetli hüccetlerle sunmaktır. Risale-i Nur’a bu açıdan baktığımızda, onun tam da böyle bir niteliğe sahip olduğunu müşahede ediyoruz." Allah razı olsun. Manevi/ manasıyla tefsir açıklanmaya muhtaçtı güzel oldu.14.Şua' da ; manevi tefsir" geçiyor amma bugün, maddi olmayan/ ruhani/ soıyut gibi algılanıyor. Bu yüzden bugünün algısına göre, yama ve ek yapılmalı. Mana tefsiri/ hülasa tefsiri gibi tanımlar kullanılmalı..

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı