"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Nur Talebeleri günah cihetiyle ölür

Serhat SELİMOĞLU
28 Nisan 2019, Pazar
Altı çocuklu bir ailenin üyesi olarak Şanlıurfa Halfeti’de dünyaya gelen Mehmet Baygın çok küçük yaşlarda Adana’ya göç etmiştir.

Adana’da yetişmiş olduğu ortam onun karakter ve mizacına tesirler edecek bir öneme sahiptir. Kendi tabiriyle “havaya taşı atar altına başımızı sokardık, gözümüzü budaktan sakınmazdık” derdi.

Halfeti’den fakirlik yüzünden Adana’ya göç eden Baygın ailesi burada da bu durumdan kurtulamamış, açlıktan nohut leblebi yemek ve hastalıklar yüzünden sık sık kükürtle yıkanmak zorunda kalmışlardır. Babası seyyar satıcı olarak geçimlerini sağlamaya çalışmıştır. 

Şeker ve çerez gibi şeylere olan sevgisini ta o zamanlara dayandırırdı. Mevcut fakirlik halini biraz olsun azaltabilmek aile bütçesine katkıda bulunmak için pazar yerinde insanların eşyalarını taşımaya çalışmış. Fakat burada millete dadanan yankesicilere, haksızlığa dayanamayan fıtratı yüzünden müdahale etmek zorunda kalmış bu yüzden bu işi bırakmak zorunda kalmıştır.

Kısa yoldan hayata atılmak için sanat okuluna yazılmış olan Mehmet Baygın; bu okulun motor bölümüne girmiştir. Okul hayatından bahsederken hep öğretmenlerin yaptığı birtakım haksızlıkları ifade eder, o zamanlarda ne kalem ne defter bulunmadığını tam bir yokluk zamanları yaşamış olduklarını belirtirdi.

Okuldan mezun olduktan sonra bir tamircinin yanında çalışmaya başlamış, daha sonra Adana’nın çehresini değiştirecek olan Seyhan Barajı inşaatına girmiştir. Özellikle yurt dışından sandıklar içinde gelen otomobil parçalarını adeta bir lego gibi bir araya getirerek araba ürettiklerini hep anlatırdı.

Askerliğini İzmir’de yapmıştır. Askerlik sırasında da hareketli bir hayatın etkisiyle bisiklet yarışları dahil birçok spor faaliyetinin içinde olmuştur. O fıtrat itibariyle seyretmek suretiyle yapılan spor olaylarına karşıydı. İnsan sporun içinde özne olarak bulunmalı derdi.

Askerlik dönüşü bir ara Ankara’da taksi şoförlüğü yapmıştır. Bu sırada başından geçen olayları hep anlatır, bunlardan almış olduğu dersleri izah etmeye çalışırdı.

Aslen Malatya Pötürgeli olan lâkin İstanbul’da yetişmiş, koyu bir CHP’li olan tekel müdürü Eşref Beyin kızı Günay Hanımla evlenmiştir. Bu evliliğinden üç kız, iki erkek evlât sahibi olmuştur. Bu sıralarda hayatını tamamıyla değiştirecek olan Risale-i Nurlar’la tanışmıştır. Özellikle Yirminci Mektup onun üzerinde tam bir ameliyatı cerrahiye yapmış, ruhunda mevcut bulunan boşluk kendi ifadesi ile tamamen dolmuştur. Cenab-ı Hakk’ın bir ikramı olarak taziyesi için gelen bütün kardeşler sürekli olarak Yirminci Mektubu okumuşlardır.

Almanya’da bulunan abisinin çağrısı ile Almanya’ya çalışmaya gitmiş, giderken yanında çanta çanta Risale götürmüştür. Nurlar’ın kerameti olarak hiç adres ve dil bilmediği halde gitmesi gereken yere harika bir şekilde gittiğini, trende gurbete çalışmaya giden işçiler arasında komünizm propagandası yapan bir kişiye haddini bildirdiğini gülerek ve kızarak anlatırdı.

Almanya’da da boş durmamıştır. Özellikle işçilerimize kurulan alkol ve fuhuş tuzaklarına karşı hep uyanık olmuş onları uyarmaya çalışmış bir keresinde de hoca olmadığı halde bayram namazı kıldırmak zorunda kalmıştır.

Bir sefer izin için araba ile Türkiye’ye gelmişti. Hiç dinlenmeden Ankara’ya kadar gelmiş orada yirmiyedi numarada derin bir uykuya dalmıştı. Mahkeme için Anadolu’ya gitmesi gereken Bekir Berk Abi kapıdaki arabanın kime ait olduğunu sormuş, Adana’dan Mehmet Baygın’ın denilince “hemen uyandırın” demiş, fakat onu uyandıramamışlar. Bekir Abi de “sizin gibi talebe olmaz olsun” demiş ve oradan ayrılmış. Daha sonra arabayı bir giyim firmasına satmış, teslim etmeye giderken zincirleme bir kazaya karışmış. Aracı tamir ettikten sonra firmaya teslim etmiş, fakat senetleri firmanın iflâs etmesi yüzünden tahsil edememişti. O sürekli akıllı insan dünya malından kazandığına memnun, kaybettiğine mesrur olmaz derdi. Bunu hayatının en önemli bir düsturu yapmıştı.

Daha sonra Adana İncirlik Üssüne jeneratör ve uçakları yakalayan mekanizmanın ustası olarak girmiştir. Artık Hoca Mehmet olarak anılmaya başlanmıştır. İncirlik Üssü’nde de mücahadeye devam etmiştir. Devir Komünizmin ve süfyanizmin kol gezdiği bir zamandır. Hizmetin kerameti olarak burada da harika bir takım çalışmalara vesile olmuştur. 

Bu zamanlarda özellikle eski almış olduğu dersin etkisiyle Bekir Berk Abinin doğuya yapacak olduğu mahkeme seyahatlerinin şoförü olma şerefini üzerinde taşımış. Üstadın talebelerinin pek çoğunu evinde ağırlamış Adana Nur hizmetinin önemli bir rüknü olma özelliğini göstermiştir.

Defalarca tutuklanmıştır. Tutukluluk sırasında saffı evvel abilerle birlikte hapis hayatı yaşamış. Bu sırada herkesten önce namaza kalktığını takdisi nimet suretiyle anlatırdı. Bu alışkanlığını hayatının sonuna kadar devam etmiştir. Sabah Namazı’nın vaktinden önce kalkar, Cevşen ve Vvrat okur. En son ev ahalisini de kaldırarak cemaatle namaz kılardı.

O, Risale i Nur’un şahs-ı manevisine ve Üstadımıza gönülden bağlıydı. Risale-i Nurlar’daki ölçülere uymayan kim olursa olsun eyvallah etmez, şiddetle muhalefet ederdi. Tarikatvârî Nur Talebeliğinin yanlışlığını sürekli vurgular, rüyalarla amel edilemeyeceğini söylerdi. Bu tarz hizmetin süfyanın elinde oyuncak olma ihtimalini döne döne anlatırdı.

Nur Talebelerinin Demokratlara bir dayanak noktası olması gerektiği, siyasetçilerin dershanelerimize geldiklerinde oturup ders dinlemeleri gerektiğini belirtir. Irkçılığın ve Siyasal İslâm anlayışının hizmet tarzımıza ne kadar zararlı olduğunu ifade ederdi. Özellikle bu hareket tarzlarıyla sürekli mücadele etmiştir. Risale-i Nur’un Türkçe olarak yazdırılmış olmasını ecdadımızın yapmış oldukları hizmetlere karşın bir ikram olduğunu söylerdi.

Emekli olduktan sonra Büro hizmetleriyle ilgilenmiş. Gazetemizin Adana Temsilciliği görevini fahri olarak üzerinde taşımıştır. Yine bu sırada meşum 12 Eylül İhtilâli olmuş, bu olay sonrasında Süfyanizm cemaatimizi iki parçaya bölmüştür. Bu bölünmeden küçük cemaat olarak kalan yerlerden biri de Adana olmuştur. 

Bununla da kalınmamış, onun adına sahte senet düzenleyerek borçlandırılmaya çalışmışlardır. Sahte senetle ilgili mahkeme hâkimine bu imzanın benim olduğuna Kur’ân üzerine yemin ederlerse kabul ederim demiş, fakat mahkeme hâkimi burada böyle bir şey olmaz diyerek ret etmiştir.

Bunun üzerine Suudi Arabistan’a çalışmak üzere gitmiştir. Arabistan’da da yine bizim işçilerimizin yapmak istedikleri birtakım yanlışlıkları önlemeye çalışmıştır. Defalarca umre yapmış ve hacı olmuştur.

Dönüşünde yine büro hizmetiyle ve kırtasiyecilikle uğraşmıştır. Özellikle talebe hizmetlerine önem verirdi. Kolçaklı sandalyelerin olduğu mekânlarda seminer tarzı derslerin yapılmasına ön ayak olmuş. Dershanede kalan talebelerin her açıdan yetiştirilmeleri için üstün gayret göstermiştir. Yabancı dil konusunda çok hassas davranırdı. Talebelerin mezun olduktan sonra iş bulmalarına da ön ayak olmuştur. Onun vasıtasıyla İncirlik, Temsa, Sasa gibi kapılarından geçilemeyecek fabrika ve iş yerlerine yüzlerce Risale-i Nur Talebesi işbaşı yapabilmiştir.

Gazetemizin ve Zübeyir Ağabeyin hizmet tarzının taş gibi bir taraftarı idi. Nur Talebesinin, koyun gibi her yeşil gösterenin peşinden gitmemesi gerektiğini söyler. Süfyanın hakikatini hiç korkmadan anlatmaktan vazgeçmezdi. Onu tanımayanın etiketi ne olursa olsun cahil olduğunu vurgulardı. 

Gazete deyince onun için akan sular dururdu. Bir keresinde de Bursa’dan alınmış hurda haldeki bir jeneratörü Yalova’da revizyondan geçirdiğini, çalışır halde gazeteye teslim ettiğini iftiharla anlatırdı. Özellikle Kutlular Abinin içimizden gelenlerle hizmet için yapmış olduğu mücadeleyi anlatmaktan vazgeçemezdi.

Önce büyük evlâdını daha sonrada refikayı hayatını rahmet-i Rahmana teslim ettikten sonra kızlarının evlerine uzun süreli gitmemiş hep evinde kalmayı istemişti. Her gün ikindi vakti çıkıp esnaflarla sohbet ederdi. Rahatsızlıkları iyice artınca Urfa’daki kızının yanına gitmiştir. Tıpkı çok sevdiği Üstadı gibi Urfa’da bir Mart günü Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.

Adana’da nereden çıktıkları anlaşılamayan mahşeri bir kalabalıkla Asrî Mezarlığa defnedildi. Özellikle cenazesi öncesi ve sonrasında aile fertlerinde mevcut bulunan metanet hali çok dikkat çekiciydi. Onun vefatına üzülmekten ziyade, onun uyarılarından mahrum kalınacağının eksikliği yoğun olarak hissediliyordu.

En son dersini de bütün mevtalar gibi musalla taşında yatarken veren Baygın Ağabey’i rahmetle yad eder, haşir sabahında Peygamberimizin (asm) bayrağı altında buluşmak üzere rahmet-i Rahmana emanet ederim.

Okunma Sayısı: 2877
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Volkan

    10.6.2020 20:49:05

    Akrabamdi..Cok iyi bir adamdı. Herkese faydası vardı. Elif gibi dimdikti. Kimseye egilmedi bükülmedi. Nerde haksızlık varsa müslümanca tavır koyardı. Zamanın dilsiz seytanlarina hiç benzemezdi..Allah rahmet eylesin.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı