"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Anneler ve medreseler

Şükrü BULUT
05 Eylül 2025, Cuma
Anneliği bütün anneler hissederler, lâkin insanî anneler hem yaşarlar, hem de ifade edebilirler.

Zira bir yaşama sanatıdır, annelik. Bahsimiz insanî anneler… Ve hatta Müslüman anneler… Hayatlarını yavrularına adamış şefkat kahramanları… Diktiği ağacın meyve ve gölgesini beklerlerken; ahirzamanın felâketine kapılmış feryâd ü figân içindeki anneler… 

Fedakârlığın nihaî hududundaki bu kahramanların, helâket-felâket asrında karşılaştığı dertlerin dermanının olmamasını düşünmek; Rabbimizin Rahîm ismine uygun olmadığı kadar, kadere imanla tenakuz teşkil eder. Derdi veren dermanı da vermiştir. Mesele, ilâcını doğru yerde arama ve zamanın fedakârlarıyla buluşabilme…

Geçen yüzyılın devriliş ve zelzelelerini Bediüzzaman’dan okuduğumuzda, tarihin serapa ibretlerle dolu olduğunu görüyoruz. Ahirzamanın ebeveynlerini ağlatan ve ihtiyarlarını ümitsizliğe düşüren dehşet, birdenbire meydana gelmemiş. Bugünü doğru anlamak, Kur’ân eczahanesinden ölümcül dertlere derman bulma şartlarını yakalamak ve kurtuluşu ararken yeni tuzaklara yakalanmamak için, zamanın doktorunu dinlemekten başka çare olmamalı.

Helâket-felâket zamanında, hiçbir annenin yavrusunu tek başına kurtaramayacağını; imansızlık,  kaoslarımız, ahlâksızlık ve daha nice musibetlerden yalnızca koruyamayacağına, etrafımızdaki  tuzaklar bize göstermiş olmalı. Medeniyetin harikalarındaki gelişmeler, çocuklarımızı koruma yaşını ikiye indirmiş. Hayatın kesreti, dağınıklık ve müşevveşiyeti; annelerin  yavrularıyla ilgilenme şansını azaltmış. Çoğu kere de, altyapı cihetiyle yetersiz kalan anneler, yalnızca gözyaşı dökebiliyorlar. Bu çaresizliğe, yavruları ihsan eden Rabbimiz elbette çare olacaktı. Asrın ölümcül dertleri, zaruriyatı ve içtimaî ihtiyaçları cihetiyle; Kur’ân ve sünnetin tezgâhında dokunmuş Risale-i Nurlara müracaat eden anneler, biiznillah meselelerini halledeceklerdir.

Bediüzzaman’ın Nurlar’da ve pratiğinde öne çıkardığı “medrese” manasının konumuzla alâkası üzerinde durmadan önce; anne ile medrese kelimelerinin aynı cinsiyette olmaları, gariptir. Terbiyenin, eğitimin, insaniyetin, kimliğin ve medeniyetin annesüdü kolaylığında çocuklara verileceği mekânın mahiyeti, dizaynı, tefrişi, müfredatı ve usulü üzerinde hassasiyetle duran Said Nursî; bizi ağlatan problemleri suhuletle  çözüyor.

Bediüzzaman medresenin mahiyetini, yalnızca Nur Talebelerine ders vermiyor. Suffe’den Şam-ı Şerife; bu manaya inanmış ehl-i imanın  temel ihtiyacı olarak medreseyi tarif ediyor. Medreselerimiz henüz sekerata girmemişken, bütün Müslümanlar için aynı manaya geliyordu. Hastalığı, mektepçe sürgüne gönderilişi ve nihayet Anadolu’da süfyaniyetçe öldürülmesinden önce Tağ ile Nurşin aynı manalara geldiği gibi; Horhorla Fatih Külliyesi’nin dalgalandırdıkları, mana aynıydı.  

Sonra… Medresenin ıslahı için Van’dan İstanbul’a, İstanbul’dan Horhora, Horhor’dan Kostroma’ya ve oradan Darü’l-Hikmete koşuşturan Bediüzzaman’ın ufkunda medrese, hiç ama hiç kaybolmamıştı.

İlk menfası Barla bir medrese olduğu kadar; Eskişehir, Denizli ve Afyon zindanları da Medrese-i Nuriye’nin şubeleridirler. Usul ve müfredatı oradaki şartlara göredir, elbette… Vefatına kadar yaşadığı tüm mekânları medreseye çeviren Bediüzzaman’ın, merhum Menderes ve arkadaşlarına gönderdiği son uzun mektubunda medrese; “altmış beş senelik gaye-i hayâlim” diye anlatılmıyor mu?

Medrese derken, Suffe Medresesi, Ebu Derda’nın Medresesi, Camiü’l-Ezher derken söz Medresetü’z-Zehra’ya gelir, çoklukla. Onlar bu yazının mevzuları değil. Fakat gizlenen bir hakikati bu vesileyle aşikâre edelim… Medrese, yalnızca Nurcuların meselesi değil; Nakşîlerin, Kadirîlerin, tasavvuf berzahına uğramak istemeyen cemaatlerin ve yavrularını dünyanın felâketinden ve cehennemin helâketinden kurtarmak isteyen her ebeveynin meselesi… Medrese olmaksızın bu zamanda, geleceğimiz olan yavrumuzu yetiştirmek de, korumak da artık mümkün görünmüyor. Her mahallede, her büyük apartmanda, her sitede ve her camiye bitişik mutlaka medreselerin açılması annelerin üzerine farzdır.

Bu noktada Kemalistler zahirî hocaları tahrik ile, medrese yerine İmam-Hatipleri öne süreceklerdir. Evvelâ ismi üzerinde, mektep… Laikliği benimsemiş bir rejimde, şu anayasa ile devlet medreseye sahip çıkamaz. Ancak anneler ve annelerin harekete geçireceği dinî cemaatlerin meselesidir, medrese.

Kur’ân ile çocuklarımız arasındaki Arapça duvarını kaldıracak ve onları fıtratlarına uygunca Peygamber terbiyesiyle yetiştirecek yerlerdir, medreseler… Tıpkı, devletin nazarı altındaki binlerce meslekî kurslar gibi… Onlara itiraz eden var mı?

Okunma Sayısı: 971
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Hacı

    5.9.2025 18:09:18

    Eline sağlık Hoca fevkalade güzel tesbit ve yorumda bulunmuşsunuz. Allah kolaylık versin.

  • Sefer Akgül

    5.9.2025 17:31:37

    Doğru bir tesbit. Medreseler asimile edilemeyince alternatif olarak başka çakma eğitimlerle dejenerasyon yoluna gidildi

  • S.topuz

    5.9.2025 13:16:22

    ..."Kalbe bu ikinci hakikat ihtar edildi.Hakikat da şudur: Her bir adam eğer hanesinde dört-beş çoluk çocuğu bulunsa kendi hanesini bir küçük Med-rese-i Nuriyeye çevirsin. Eğer yoksa, yalnız ise, çok alâkadar komşularından üç-dört zât bir-leşsin ve bu heyet bulundukla-rı haneyi küçük bir Medrese-i Nuriye ittihaz etsin.Hiç olmaz-sa işleri ve vazifeleri olmadığı vakitlerde, beş-on dakika dahi olsa Risale-i Nur'u okumak ve-ya dinlemek veya yazmak ci-hetiyle bir mikdar meşgul ol-salar, hakikî talebe-i ulûmun sevablarına ve şereflerine mazhar oldukları gibi, İhlas Risalesi'nde yazılan beş nevi ibadete de mazhar olurlar. Ha-kikî ilim talebeleri gibi, onların maişetlerini temin hususun-daki âdi muameleleri de bir nevi ibadet hükmüne geçebilir diye kalbe ihtar edildi. Ben de kardeşlerime beyan ediyorum. اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِىHasta Kardeşiniz Said Nursî Emirdağ-2 - 104 🙌🌹🤲🌹❤☝️🌙🕋😭🕊🌍🇪🇺🇹🇷🇵🇸

  • İhsan

    5.9.2025 13:05:17

    Ümitsizliğe ve imkansızlığa giden yolu kapatan güzel bir yazı olmuş. Nasıl başaracağımızı da göstermiş, Bediüzzaman hazretleri.

  • Rehanur

    5.9.2025 11:58:25

    Şükrü Bey’in işaret ettiği gibi annelik, sadece fıtrî bir şefkat sanatı değil, aynı zamanda bir ‘manevî medrese’dir. Risale-i Nur’da ifade edildiği üzere, annelerin duaları evlatları için adeta görünmez bir kalkan hükmündedir. Fakat bu duanın kabulü, yalnızca gözyaşıyla değil, aynı zamanda sabır, teslimiyet ve istikametle desteklenirse tesirini tam gösterir. Bu sebeple, günümüz annelerine küçük bir tavsiye: Evlerini sadece maddî değil, manevî bir medreseye dönüştürsünler. Zira medreselerin varlığı kadar, annelerin kalbinde açılan dua medreseleri de bu zamanda evlatları muhafaza edecek en güçlü sığınaktır.

  • Ömer Güney

    5.9.2025 08:25:32

    Şükrü Bulut Beyi tebrik ediyorum yaraya Risale-i Nur çerçevesinde teşhis de bulunmuş. Allah razı olsun

  • Aziz Hüseyin.

    5.9.2025 08:22:08

    Kur’ân ile çocuklarımız arasındaki Arapça duvarını kaldıracak ve onları fıtratlarına uygunca Peygamber terbiyesiyle yetiştirecek yerlerdir, medreseler… Tıpkı, devletin nazarı altındaki binlerce meslekî kurslar gibi… Onlara itiraz eden var mı? Elbette olmaz. Lakin demokrasi lazım. Bu sistemde birşeyin suç olması, idarecinin keyfine göredir. Dün baştacı. Bugün paspas.

  • İbrahim

    5.9.2025 08:18:00

    Sütlü kahve tadında buna derler. Etliye sütlüye bulaşmadan. Kenardan kenardan. Daha güzel oluyormuş. Kalemine sağlık.

  • Cemal Özkaya

    5.9.2025 06:14:19

    Nuh (a.s) Lut (a.s) hz.muhammed (a.s.m) İbrahim (a.s) neyi eksik yaptılarda evlat, hanım, amca ve baba onların peygamberliğini kabul etmediler. Noksan olarak hangi vazifeyi yapmadılar da en sevdiklerinin imanına vesile olamadılar? Vazifeler yapıldı takdiri ilahiye razı olundu. Şimdiki anneler vazifelerini yapmaya çalışıyorlar takdirede razı olacaklar. Allah'ın peygamberlerine vermediği yetkiyi kendilerinde noksanlık olarak görmeyecekler. Kalp üzülür göz ağlar ama o kadar olması lazım. Muvaffak olanları Allah muvaffak etti olamayanlarıda hikmeti gereği Allah muvaffak etmedi. Başardım diyende kaybeder yapamadım diyende kaybeder. Biri şükür den biri sabirdan imtihan edilir. Rabbim imtihanlarızı kolay etsin zor sorulardan muhafaza etsin inşallah

  • Hüseyin T

    5.9.2025 00:45:42

    [2] Hocamızın da işaret ettiği gibi, bu devletin resmi politikasıyla değil, annelerin ve inanmış toplulukların özverisiyle gerçekleşebilecek bir hedef. Bu, büyük bir sorumluluk ve organizasyon gerektiriyor. Sonuç olarak kıymetli hocam,annelerin içli feryadına tercüman olmakla kalmamış, müşahhas bir çözüm önerisi de sunmuş. Önümüzdeki en büyük engel, bu fikri pratiğe dökebilmek olacaktır. Bu kutlu ve zorlu yolculukta, tüm annelere, babalara ve toplumun her kesimine büyük vazifeler düşüyor. Umudumuzu kaybetmemek, gayret göstermek ve bu konuyu daha fazla konuşmak gerekiyor.

  • Hüseyin T

    5.9.2025 00:45:03

    [1]Yazıyı pür dikkatle ve hüzünle okudum. Kıymetli hocamız, özellikle bu "ahirzaman" dediğimiz zorlu çağda, bir anne yüreğiyle hissedilenleri kelimelere dökmüş. Evet, her anne evladını en iyi şekilde yetiştirmek, onu her türlü kötülükten korumak ister. Ancak bugünün dünyasında, dijital tuzaklardan ahlaki erozyona kadar uzanan devasa tehditler karşısında tek başına bir annenin çaresiz kalması çok acı bir gerçek. Hocamızın da vurguladığı gibi, derdi veren Rabbimiz, elbette dermanı da vermiştir. Bu noktada "medrese" fikri gerçekten üzerinde ciddiyetle düşünülmesi gereken bir çözüm önerisi olarak karşımıza çıkıyor. Buradaki kastın, sadece fiziki bir bina değil; bir eğitim, terbiye ve maneviyat ocağı olduğu aşikar. Ancak şu soru akıllara takılıyor: Günümüz Türkiye'sinde, "her mahallede, her siteye bir medrese" idealini hayata geçirmek ne kadar mümkün? Yasal çerçeve, toplumsal kabul ve finansal imkanlar bu konuda ne derece elverişli?

  • Hür Avrupa

    5.9.2025 00:36:26

    Selamunaleyküm hocam Yine bam telimize dokundunuz, inşallah her evi bir medrese yapacak ve yeni nesilleri risalei nurlarlan tanıştıracak bilgi beceri ve iradeye sahip oluruz ,rabbim bizleri bu ahir zamanın fitnesinden muhafaza eylesin ,gayret bizden takdir Allah ın.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı