Adaletin kayboluşundan, din ve vicdan hürriyetlerinin bitişinden, mülkiyet haklarının uçuşundan, millet sermayesi ve emvalinin küreselcilere devredilişinden, ahlâkî çöküşlerden, ailenin dağılışından, halkın fukaralaşmasından ve sosyal çatışmalardan şikâyet edenlere demokrasiden başka neyi tavsiye edebiliyoruz ki?
Demokrasimizi bir parti, bir sınıf veya düşman bir devlet elimizden almamış; küresel sermayeyi kontrollerine alarak dinsizlik ve ahlâksızlıkla dünya hegemonyasına yönelen cihanşümul bir cereyandan bahsediyoruz. Tam kırk beş senedir millet olarak, mahiyetini anlayamadığımız ve geçmişin istibdatlarına hiç benzemeyen bir labirentin içinde ümitsizce koşuşturmalarımızdan; düşmanlarımız o denli keyif alıyorlar ki…
Önceki yazılarımızda da belirtmiştik. Millî beraberlik olmadan demokrasiye, demokrasi olmadan bağımsızlığa ve bağımsızlık olmadan da adalete ulaşabilmemiz mümkün değildir. Şayet bir beka meselesinden bahsedilecekse, demokrasi olmalı. Millî dertlerimizin yüzde doksanına deva olacak demokrasi yolunu şahsî, tarihî, cemaatî veya zümre menfaatleri bahanesiyle kapatanların, farkında olmaksızın millete ihanet tehlikesi içinde olduklarını hatırlatmak istiyoruz. CHP’nin insaniyet ve İslâmiyet’e karşı tutumlarından ortaya çıkan meseleleri, avama telkinin, Marksist globalcilerin istibdatlarına dolaylı yardımdır. Zira şimdi, demokrasi zamanı…
Bediüzzamanın meşrutiyetteki üslubuna itiraz eden siyasal İslâmcılara değil, sözümüz. Kendisini Nurlara dost ve demokrat hissedenlere birkaç paradigmayı hatırlatmamız gerekiyor.
- Demokrasi şeriatın bizatihi kendisi değildir.
- Fakat demokrasi, şeriatça satın alınmış bir köledir. İslâmiyetten ayrı da değildir.
- Hürriyetler devrinde hâkim, efkâr-ı ammedir. (Kamuoyu)
- Demokrasisini inşa edemeyen ülke bağımsız değildir.
- Birinci Dünya Savaşıyla birlikte; devletler savaşının yerini küresel sınıflar savaşı almıştır.
- Ahirzamanın dehşetli cereyanlarına/kuvvetlerine karşı, semavî dinlerin ittifakı ve paktlarla durulabilir.
Halkımızın yarım asra yakındır globalci Marksist tahripçilerce çalınan hürriyetlerine ulaşarak hırsızlardan hesap sormasının önündeki cehalet ve ihtilaf engelini aşmamıza bir kısım dindar ve vatanperverlerin; CHP bahanesiyle mani olmaları millete, vatana ve İslâmiyet’e zarardır.
Neden?
12 Eylül ihtilâliyle ülkemize elkoyan neoliberallerin vatanımızdaki icraatları neticesinde ortaya çıkan faciaları yukarda zikretmiştik. Türkiye’nin 1980-20025 arasında yaşadıkları, engelleyemediği İslâm âlemindeki büyük savaşlar, Anadolu’nun Şarkındaki yüz bine yakın kayıplarımız ve zararlarımızı hesapladığımızda; geçmişteki dünya savaşlarının bir üçüncüsüne denk olduğunu anlıyoruz. Birinci Dünya Savaşında ve hatta İkincisinde de Osmanlıyla sözkonusu savaşları yaşayan İslâm ülkeleri, 12 Eylül sürecindeki kadar zararlı çıkmamışlardır: Dört milyona yakın canımız ve trilyon dolarları aşan mallarımız… İşte Türkiye; böyle dehşetli bir sürecin mengenesinde demokrasi ve bağımsızlık ararken, anamuhalefeti tenkit veya ademe mahkum, ancak gizli istibdatçıların arzusu olabilir, düşüncesindeyiz.
Bediüzzaman’ın İttihad ve Terakkiye demokrasi için dâhil olduğunda, partinin önemli bir kısmı Selaniklilerden oluşuyordu: Emmanuel, Tal’at, Dr. Nazım, Bahattin Şakir… Yalnızca şehid Enver, Eşref Edip, M. Âkif gibileri yoktu, demokrasi cephesinde…
Üstadın Münazarat’taki demokrasi prensipleri yolumuzun işaret taşlarıdır. Köye musallat ayıya karşı köylülerin; çingenelerden ve köpeklerden yardım görmesi, misali…
İnşaallah devam…