Rafet Özcan: “Çok insanlardan işitiyoruz ki; İbadet kul ile Allah arasında bir muameledir. İyi insan olmak daha önemli değil mi? Hem de ibadet etmenin veya etmemenin bir başkasına ne faydası veya ne zararı var! Allah’ın ise bizim ibadetimize ihtiyacı yok.”
Zarar Verme Lüksümüz Yok!
Meseleye fayda veya zarar açısından bakarsak hiçbir şey anlayamayız. Çünkü insan, eğer Allah yardım etmezse kimseye ne faydası dokunabilir, ne iyilik yapabilir!
Bir defa, hiç kimsenin hiç kimseye zarar verme hakkı yok, lüksü yok, seçeneği yok! Çünkü seni yaratan Allah sana gayptan sırf iyilikler yağdırıyor. Sen bu iyilikleri kullanarak başkasına zarar veriyorsun! Yok, böyle bir şey! (söz meclisten dışarı)
Zararı ya elinle vereceksin, ya ayağınla, ya paranla? Bütün bunlar sana Allah’ın verdiği ihsanlardan, sana yaptığı iyiliklerden değil mi? Allah’ın sana yaptığı iyilikten sen başkasına nasıl kötülük yapacaksın? Bu insanlığa sığar mı?
Artı: Yarın mahşerde o el, ayak ve imkân senden dâvâcı olmayacak mı? Allah senden dâvâcı olmayacak mı?
Kur’ân’ın, “O gün ağızlarını mühürleriz, Ellerini konuştururuz! Ve ayaklarınızı yaptıklarınıza şahit tutarız!” 1 Dediği güne, kötülük yaparak mı hazırlanalım?
İyiliklere Gelince
Peki, iyi insan olduğumuzu farz edelim. Kimin imkânları ile iyi insanız? İyilik yaptığımızda iyiliği biz mi yapmış oluruz, Allah mı?
Aslında biz iyilik yapmaya mahkûmuz, mecburuz, rehiniz! Başka seçeneğimiz yok!
Veren Cenab-ı Allah’tır! Her şeyi… Her istediğini. Her ihtiyacını… Her muradını…
Cenab-ı Allah muhteşem bir Vericidir! Sen de aymaz ve kadir kıymet bilmez bir alıcısın! (Kendim için söylüyorum) Yaptığın iyiliğin giderleri O’ndan, masrafları O’ndan, emredicisi O, yönlendiricisi O, iyiliği sevdiricisi O… Sana bir şey kalmıyor!
Sen sadece niyetinle bütün bir iyiliğin sevabını alıyorsun; farkında mısın?
Bediüzzaman diyor ki: “Hasenatta iftihara hakkı yoktur. Onda onun hakkı pek azdır. Çünkü hasenatı isteyen, iktiza eden rahmet-i İlâhiye ve icad eden kudret-i Rabbaniyedir. Sual ve cevap, dâî ve sebep, ikisi de Hak’tandır. İnsan yalnız duâ ile, iman ile, şuur ile, rıza ile onlara sahip olur.” 2
Bize iyilik yaptıran O! Bizi kötülükten alıkoyan O! Bizi her türlü rızıklarla berhudar eden O! Damak tadımıza uygun lezzetlerle serfiraz eden O! Hâlık’ımız O! Rabb’imiz O! Mâlik’imiz O! Mevlâ’mız O! Çağrılarımıza cevap verenimiz O!
Bize ne düşer dersiniz, şükürden başka?
Bizim Şükür Borcumuz Var
Bir şükür borcumuz var; onu da yarım yamalak ibadetimizle yapmaya çalışıyoruz. Kaldı ki onda da Allah’ın inayetine, yardımına, rahmetine muhtacız ve bunu da görüyoruz!
Allah’ın bizim ibadetimize ne ihtiyacı var diye bir soru sorulabilir mi? Allah’ın neye ihtiyacı var ki?
Oysa ibadete bizim ihtiyacımız var dostum! Hasta olan biziz!
Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “sen ibadete muhtaçsın, manen hastasın. İbadet ise, manevî yaralarına tiryaklar hükmündedir.” 3
Misal de veriyor Bediüzzaman: Bir hasta, ilâçlarını kullanması konusunda doktorun yaptığı ısrara karşı “Senin ne ihtiyacın var, bana böyle ısrar ediyorsun?” diyebilir mi?
İşte Cenab-ı Hakk’ın da bizden ibadet istemesi kendisi için değil, bizim içindir. Onun bizim ibadetimize, hatta hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Ama bizim ibadete ihtiyacımız vardır.
Biz Allah’a secde etmezsek yaptığımız iyilik de iyilik olmuyor. Allah’a secde edersek iyiliği sadece Allah için yaparız. Kulun ne minnetine, ne teşekkürüne ihtiyacımız olmaz. Ama O’na secdemiz olmazsa, yaptığımız iyiliği de menfaat için yaparız. Bu da makbul olmaz!
Hem Allah’a ibadet etmek, O’nunla yüzleşmek demektir. Bu bizim kendimizi sorgulamamızı sağlar.
Dolayısıyla ibadet için kul ile Allah arasında bir muameledir deyip geçemeyiz. İbadet bizi insan yapan en gerçekçi değerdir.
Dipnotlar:
1- Yasin Sûresi: 65. 2- Sözler, s. 524. 3- Lem’alar, s. 309.