"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Devlet benim!

Suphi Uğur Çörekçi
24 Mayıs 2024, Cuma
“Devlet benim” sözü yaptığım post-modern okumalar sayesinde değil de; bir düğün vesilesiyle Ankara’da yerleşik bir memur akrabamın ağzından duyunca beni etkilemişti.

Akrabam masa başında vatandaşlara hizmet veren klasik bir memur. Sohbet esnasında anlatıyor: Bir defasında vatandaşın biri, verilen hizmetten memnun olmamış ve “ben vatandaşım, sen de memursun. Bana düzgün hizmet vereceksin” diye çıkışmış. Akrabam da buna kızıp “sen vatandaşsan, ben de devletim” demiş.

Olayı bize anlatırken takındığı tavır, gerçekten de kendisini devletin asli bir parçası olarak gördüğünü hissettiriyordu. Sarf ettiği sözler ve tavırları bana komik geldi ve sesli gülersem ayıp olur diye kalkıp başka masaya geçmiştim.

İçimden “devlet kim, sen kimsin?” diye geçirmiştim. Kafa olarak 1930’lar ve 40’larda yaşadığına kani olduğum akrabamın tavırlarını ve “devlet benim” sözünü yeri geldiğinde bazı ortamlarda da paylaşmıştım.

*** 

Kısa süre önce hukukçu/avukat bir vatandaş olarak aynı tavır ve sözlerle karşılaştım. Şu anda Göç İdaresi olarak hizmet veren, geçmişte Emniyet Yabancılar Şube Müdürlüğünde, yabancı uyruklu bir kişinin evrakını avukat olarak incelemek istedim. Görevli memur vekâletimin olup olmadığını sordu. Olmadığını belirtince, kesin dille “bakamazsınız” dedi. Ben vekâletim olmadan da, Avukatlık mesleği icrası gereği bakabileceğimi ifade etmek için, Avukatlık Kanunundan girdim, Ceza Muhakemeleri Kanunundan çıktım.. ama nafile. Karşımdaki memur henüz yirmili yaşlarda, gürbüz bir delikanlıydı.

Evraka bakmama izin vermeyerek suç işlediğini ve kendisini amirine şikâyet edeceğimi söyleyince bu yaptığının amirinin talimatı olduğunu itiraf etti. Amirinin talimatı ve gazıyla herkese (avukatlara da) kurmalı oyuncak gibi aynı cevabı veriyordu anlaşılan... Bir süre daha devam eden tartışmamız memurun bana “devlet benim” demesiyle başka bir boyuta geçti.

*** 

İdeolojik ve yaşam gustosu olarak laik ve seküler cenaha yakın akrabamdan yıllar önce taaccüple yaşadığım anın, muhtemelen ortalama bir muhafazakâr çevreden gelen ve polis okulunu henüz bitirmiş memurdan aynı “Devlet benim” ifadesinin sudur ediyor olması, beni hayli şaşırttı ve her iki olay üzerine yeniden düşünmeye başladım. İşin ilginç tarafı ise; Türkiye özelinde memurun gerçekten devletle eşdeğer olduğu 1930 ve 1940’ları geride bırakalı çok olmuştu. Sınıf, köken ve ideoloji gibi farkları bir kenara bırakıp, başka kim “devlet benim” der diye düşünmeye başladım.

Hemen yakın zaman önce gerçekleşen 15 Temmuz darbe girişimi, 17 Aralık-25 Aralık 2013 olayları… Biraz daha geriye gidince 28 Şubat, ondan önce 12 Eylül, 27 Mayıs ve çok daha önce Millet Meclisinin devre dışı bırakılarak gerçekleştirilen “inkılaplar” “devlet benim” sözünün tarihimizdeki nişaneleri olarak geçti gözümün önünden... Devletin gerçekten de sahibi olmuş bir takım zevatı dışarıda bırakınca, en küçük bir güç kazanma durumunda iktidar hissinin herkesin dem ve damarlarına ne çok işlemiş olduğunu görüyoruz. Elde ettiğimiz küçük alanımızdan çıkıp, kendimizi büyük mutlakiyete eklemliyoruz hemen...

*** 

Bunu devlet üzerinden yapınca ‘paralel yapı’ oluyor, arkadaşlık veya aile üzerinden yapınca ‘otoriter’ oluyorsun. Büyük güce eklemlenmeyi bazen din, bazen kültür, bazen makam ve bazen de “bilgi” üzerinden meşrulaştırıyoruz.

Bu algı tek tek bireylerle de sınırlı kalmıyor. Devlet bürokrasisi gibi sistematik yapılarda hiyerarşi içinde bir şekil alıyor.

Amir isteyince memur, abisi isteyince şakirt veya ebeveyn isteyince evlat aynı davranışı çoğu kez sorgulamadan ve fakat büyük bir şeyin parçası olduğunu bilerek kendini tekrar ediyor. Türkiye’de dün ve bugünkü “paralel yapı” üzerine devam eden tartışmalara bir de bu açıdan bakmak gerekiyor.

Devlet olma, iktidar elde etme arzumuzun kökenlerine inerek, neden bu kadar “Devlet benim” deme heveslisi olduğumuzun sebeplerini ortaya çıkarmalıyız.

Okunma Sayısı: 703
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Nahit Topaloğlu

    24.5.2024 10:59:00

    Mâşâallah, Güzel bir yazı; tebrik ederim. "İdeolojik ve yaşam gustosu olarak laik ve seküler cenaha yakın akrabamdan yıllar önce taaccüple yaşadığım anın..." "...anı..." mı olacaktı? Bâki selam ve muhabbetler. Fî emânillah!

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı