İstediğimiz ve çok gayret sarf ettiğimiz bir işte başarısızlığa uğradığımızda üzülür, öfkelenir, söyleniriz. Hele de tartışma ortamı meydana gelmişse duyguların kontrolü pek zorlaşır.
Böyle anlarda herkesin tepkisi farklı olur. Kimi ateşi su ile söndürmek misâli “Lâ havle...” zikrini çeker ve ortamdan uzaklaşır—ki en güzelidir—, kimi en yakınında bulunanlara zarar verir: Tabak kırar, kapıları çarpar, diliyle-eliyle muhatabını hırpalar...
Özellikle de son günlerde öfkelendiğinde duygularını kontrol edemeyen insanların neler yaptığını en küçük daire olan iç dünyamızdan, aileden, en geniş daire olan toplumun her tabakasına hep birlikte ibretle müşahede etmekteyiz. Aile içinde, okulda, trafikte, toplantılarda…
“Öfkeyle kalkan zararla oturur” atasözü boşuna söylenmemiş!
DUYGULARI KONTROL ETMEK
Duygularını kontrol edememe hali, uzmanlarca tedavi edilmesi gereken bir tablo olarak değerlendiriliyor. Mahkemelere yansıyan birçok hukukî dâvâda suçluya “öfke kontrol tedavisi” uygulaması cezası verilmesi ilginç.
Dinimizde ise öfkesini kontrol edip affedici olmak “takva”nın özelliklerinden biri olarak kabul edilmekte: “O takva sahipleri, öfkelerini yutanlar ve insanların kusurlarını affedenlerdir.” (Âl-i İmran Sûresi, 134.)
ALTIN FORMÜLLER
Her şeyin bir usûlü, yolu, yordamı olduğu gibi tartışmanın da bir adabı, ahlâkı vardır. Hayat kargaşasında şaşıranlar için Peygamber Efendimizin (asm) sünneti kıblenameli bir pusuladır.
Peygamberimizin (asm) ve Sahabelerin gergin anlarda nasıl davranılması gerektiği konusundaki altın formüllerinden birkaçı şöyledir:
HAKLI BİLE OLSA TARTIŞMAMAK
Peygamber Efendimiz (asm) Ashabının arasında otururken, bir adam Hazret-i Ebubekir’e (ra) hakaret etti. Hazreti Ebubekir (ra) adamın yaptığı hakaret dolu sözlere karşılık sustu. Adam ikinci defa aynı şekilde davrandı, o yine cevap vermedi. Adam üçüncü defa aynı şekilde hakaret edince Hazreti Ebubekir (ra) adama hak ettiği cevabı verdi. Bunun üzerine Efendimiz (asm) hemen kalktı.
Hazreti Ebubekir (ra): “Ey Allah’ın Resulü, yoksa bana darıldınız mı?” diye sorunca Peygamberimiz (asm): “Hayır. Ancak semadan bir melek inmiş, onun sana söylediklerini tekzip ediyordu. Sen cevap verince melek gitti, şeytan oturdu. Bir yere şeytan oturursa, ben orada duramam” buyurdu.
* “Kardeşinle münakaşa etme. Zira münakaşanın hikmeti anlaşılmaz, sıkıntısı eksik olmaz.”
* “Bir kavim içerisinde bulunduğu hidayetten sonra sapıttı ise bu, mutlaka cedel sebebiyle olmuştur”
* “Ben haklı bile olsa münakaşayı terk eden kimseye cennetin kenarında bir köşkü garanti ediyorum. Şaka bile olsa yalanı terk edene de cennetin ortasında bir köşkü, ahlâkı güzel olana da cennetin en üstünde bir köşkü garanti ediyorum.” (İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi, c.16, s. 359)
HÜLÂSA
Bilerek ve severek elindeki baki elmasları, fani cam parçalarıyla değiştirtecek ölçüde fıtratı yaralayan, duyguları kontrolden çıkartan bu ahir zaman fırtınasında savrulmamak için Sünnet-i Seniyyeye sımsıkı sarılmaktan başka bir kurtuluş yolu var mı?
Rabbimiz bize basiret versin ve sırat-ı müstakimden ayırmasın!