"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Aynı yere bakıp farklı konuşanlar

Yasemin YAŞAR
10 Ağustos 2019, Cumartesi
“Bir hakikatin farklı renklere girmesi, bakış açısına göre şekillenmesi, bakış açısını oluşturan unsurun kişinin iç âlemiyle alâkalı olduğu, niyet ve nazarın mahiyet-i eşyayı nasıl tağyir ettiği” meseleleri bugünlerde daha bir dikkatimi çeken konular oldu.

Gerek mesleğim ile alâkalı okuduğum kitaplar, gerekse farklı görüş ve yazarların kitaplarında bir dane-i hakikat keşfettiklerini, lâkin bu keşfin onları bırakın hidayete götürmeyi, tam tersi türlü türlü sapkınlıklar, dalâletler ve yanlışlara götürdüğünü gördüm.

Aynı pencereden bakan, aynı manzarayı seyreden iki ayrı kimse, nasıl bir olan hakikati çok farklı surette görebilirler?

Meselâ Karl Marx toplumun evrim geçirdiğini, ilkelden, kölelikten, feodal ve kapitalistlikten sonra komünistliğe geleceğini ve en son sınıfsız ve statik bir kâinata varacağını savunur. Bu aynı pencereden aynı manzaraya bakan birinin görüşüdür. Aynı manzaraya bakan bir diğer kimseye, yani Bediüzzaman’ın görüşüne baktığımızda, o da kâinatta tekâmül kanunu olduğunu, bu tekâmül gereği beşerin beş devir geçirdiğini, bunların “vahşet, bedeviyet, memlûkiyet, esaret, ecir” yani basitten, mükemmele doğru bir gidiş olduğundan bahseder. Her ikisi de kâinat kitabını okumaya çalışır. Aynı yere bakar, ama farklı konuşur.

Elbette insanın geçirmiş olduğu sosyal evrimler, değişimler bilimsel bir gerçektir. Bunu ilk defa Karl Marx da keşfetmiş değildir. Fakat Marksist felsefe bu bilimsel hakikati kendi ideolojisiyle yeniden şekillendirmiş, hurafe katmış yani doğru bir hakikati, çirkin bir surete, çirkin bir ideolojiye âlet etmiştir. Her ne kadar içerisinde bir dane-i hakikat varsa da, hakikati kazarken dalâlete düşmüştür. Demek insan hakikati ararken bile dalâlete düşebilir, ayağı kayabilir.

“İnsan fıtraten mükerrem olduğundan hakkı arıyor. Bazen batıl eline gelir, hak zannederek koynunda saklar. Hakikati kazarken, ihtiyarsız, dalâlet başına düşer; hakikat zannederek kafasına giydiriyor. (Hakikat Çekirdekleri)

Evet, insan hakikati ararken nasıl ihtiyarsız dalâlete düşer gerçekten önemli ve bir o kadar da düşündürücüdür. İşaratü’l-İ’caz ve Muhakemat adlı eserlerde Bedüzzaman, bu önemli meselenin cevabını verir. “İşte sathî ve dikkatsiz nazarlar bu gibi hatalara düştükleri gibi, yüksek bir cevhere ve mükerrem bir mahiyete malik olan insan, kastı ve dikkatiyle daima hak ve hakikati ararken, bazen sathî ve dikkatsiz bir nazarla batıla bakar. O batıl da ihtiyarsız talepsiz dâvetsiz fikrine gelir.” Evet İnsan ihtiyarıyla, yanlışı, batılı tasdik etmez. Bu, aynen yolda yürüyen birinin, çukura düşmeyi ihtiyar etmemesi, ama çukura düşmesi, bir öğrencinin başarısızlığı, sınıfta kalmayı ihtiyar etmemesi, ama sınıfta kalması gibi, hiç kimse mutsuzluğu ihtiyar etmez, ama mutsuz olur, dalâlete düşmeyi ihtiyar etmez, ama dalâlete düşer. Bu gibi örnekleri çoğaltmak mümkündür.

O halde cevap kendiliğinden ortaya çıkacaktır. “Sathî ve dikkatsiz nazar” dolayısıyla doğruyu bulma kastı, başarılı olma kastı, mutlu olma kastı, çukura düşmeme kast ve dikkati ancak bizi dalâletten, başarısızlıktan, mutsuzluktan, çukura düşmekten kurtaracaktır.

Başarı için kast ve gayret göstermeyen başarısız olacak, mutluluk için çaba ve kast göstermeyen mutsuz olacak, çukura düşmemek için kast ve dikkat göstermeyen çukura düşecek, iman etmek, imanı kazanmak, hak olan anlayışı öğrenmek için kast ve ihtiyar etmeyen de dalâlete düşecektir. Hem de hakikati ararken, hakikati keşfetmişken batılın kucağına düşecektir. Bediüzzaman, bu yüzden, “inkâr etmemek başkadır, iman etmek bütün bütün başkadır” tesbitinde bulunmuştur.

Hasılı, sathî ve dikkatsiz nazarlar veya bozuk niyetler aynı hadiseden aynı hakikatten farklı şeyler çıkarıp farklı sonuçlara ulaşabilirler. Demek doğruya istikamete, imana ulaşmak niyet ister, kast ister, ihtiyar ister. Hakikati araştırırken bile bir dairenin içinde olmak, doğru bir rehberin yolunda olmak, doğru kaynaktan beslenmek, hiç olmazsa içindeki cevheri, fıtrî hali bozmadan kast ve ihtiyar ile ilerlemek, nazar ve niyeti safileştirmek doğru sonuca istikamete götürecektir. Eğer bu bakış açısı ve niyet problemi varsa yani hakkı arama ve öğrenme kast ve ihtiyarı ile yola çıkmamışsa en hakikat kitabı da okusa hidayete gelmez, en doğru sözlülerin (Peygamberlerin) mu’cizelerini de görse iman etmez.

Okunma Sayısı: 3314
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • A. AYDIN

    10.8.2019 15:39:44

    Bu kadar iyi bilen bu açık hatayı nasıl kabul eder, diye hayretle sorduğumuz bir suale güzel bir cevap olmuş. Evet. "Hakkı arama ve öğrenme kast ve ihtiyarı ile yola çıkmamışsa en hakikat kitabı da okusa hidayete gelmez" Nitekim 72 Fırak-ı Dâllenin hepsi de Kur'an'dan çıktı veya ona dayandı. Peki, sathiliği ve dikkatsizliği bırakıp kast ve ihtiyar ile hareket, istikameti bulmaya yeter mi? O da yetmiyor. "Bir de hakikati araştırırken bile bir dairenin içinde olmak" lazım. İnsan aç kalınca, kedi gibi yavrusunu fare sanmaya başlayıp yiyebiliyor. Feyâ lil-Aceb!

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı