Avrupa Adalet Divanı’nın PKK terör örgütünü “terör listesi”nde çıkarma kararının şokunu yaşayan Ankara, bir dizi yanlış ve tutarsızlıkla ciddî bir siyasî kargaşa ve kaos komplosuyla karşı karşıya…
“Kapatma dâvâsı”na karşı iktidar partisinde bir yandan “anayasa değişikliği”nden bahsedilirken, diğer yandan “siyasî partiler yasası”nın değiştirilmesi için düğmeye basılmakta.
Ancak “anayasal değişikliğin” gerginliği tırmandıracağı tedirginliğiyle parti grubunda “itidal” ve “soğukkanlılık” tavsiye eden Erdoğan’ın “laik Cumhuriyet” vurgusunun ardından siyasî partiler yasasının 101. maddesine “ihtar” mekânizmasının getirilmesi plânlanmakta. Yasaya eklenecek geçici bir maddeyle, DTP dahil, mevcut bütün kapatma dâvâlarının düşürülmesi tasarlanmakta…
Ne var ki, bunun da yeniden Anayasa Mahkemesi’ne takılabileceği tedirginliği, siyaseti “tedbir” konusunda tereddütlere itiyor.
Bu arada “kapatma dâvâsı”, bir başka siyasî çalkantıya sebebiyet verdi. Başbakan Erdoğan’ın, “Bir başka parti ‘peki biz de mutâbakâtın içinde olmaya hazırız’ dediği halde peki bu yaklaşım niye?” sorusu, MHP’lilerin “AKP düştüğü çamura bizi de çekmek istiyor” târizlerine yol açtı.
Bahçeli’nin, Erdoğan’ı “mağduriyetten siyasî kazanç sağlamak”la suçlayıp, “Artık onlarla yol yürünmez, Türkiye çok ağır tahribatı olacak siyasî depremin öncü sarsıntılarını yaşıyor” demesi, bir başka bunalımı açığa çıkardı…
* * *
Ancak “AKP’yi temelli kapatma” siyasî deprem dalgasının, yine temel bir insan ve inanç hakkı olan ve “dinî bir vecîbe” olduğu devletin dinle yetkili anayasal kurumu olan Diyanet’in kararlarıyla sabit bulunan başörtüsünü vuracağı belirtiliyor.
Filler tepişirken altta yine karıncalar eziliyor; inancı gereği başörtüsü takan binlerce, onbinlerce öğrenci, hak kazandığı okullarına alınmayarak eğitim haklarının engellenmesine devam edileceği, sinyalleri veriliyor.
Kulislerde, ilk incelemeyi yapan Anayasa Mahkemesi’nin, CHP ve DSP’nin Anayasa’nın 10. ve 42. maddelerindeki değişikliği “iptal başvurusu”nu, öncelikle Anayasanın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen ikinci maddesine “aykırılık” yönüyle kabul etmesine dikkat çekiliyor. Mahkeme Heyetinin, başörtüsüne ilişkin AİHM ve Danıştay’ın kararlarının yer alacağı raportörün raporunu beklemesi, bu husustaki endişeleri daha da arttırıyor. Anlaşılan o ki krizden çıkış konusunda kafalar karışık. Risk devam ediyor. Her an her şey değişebilir. “Anayasasız formül” de çözüm getirmiyor; krizi aşmaya yetmiyor.
Peki problem nasıl böylesine içinden çıkılmaz bir hal aldı? Bu sorunun cevabı, öncelikle baştan beri siyasî iktidarın haklı ikazlara kulaklarını tıkayıp “ikircikli”, hep oyalayıp erteleyen, problemleri öteleyen çekingen ve çelişkili siyasî zaafla malûl politikalarını göz önüne getiriyor.
“Türkiye’nin AB Müktesebatının Üstlenmesine İlişkin Ulusal Programı”nda ve “Katılım Ortaklığı Belgesi”nde en başta yer alan “siyasî kriterler” bölümünde söz verdiği demokratikleşmede yeterli adımlar atılmadı.
Üzerinden beş yıl geçti, iki genel seçim yapıldı; lakin AKP iktidarı, siyasî partiler ve seçim yasasının AB uyum yasalarına uyumuna dair en ufak bir düzetme yapmadı. Siyasetin demokratikleşmesi için siyasî partilerde genel merkez sultasının kaldırılması, hâkim nezâretinde “tercihli sistem”in sağlayacak değişiklikleri Meclis’in gündemine bile getirmedi…
* * *
AKP iktidarı, gelinen süreçte, yumurtanın kapıya dayandığı sıkışık safhada, AKP’ye kapatma dâvâsına karşı salt “parti kapatmayı” zorlaştıran anayasal ve yasal değişikliklere yöneliyor. Siyasî Partiler Yasasının yalnız “partilerin kapatılması”yla ilgili maddesini ele alıyor…
Tıpkı Erdoğan’a siyaset yolunun açılması ve ardından Başbakan olması için CHP’nin desteğiyle bir tek ilgili Anayasa maddesinin değiştirilmesiyle kalınması gibi…
AKP, anayasayı değiştirme gücüne ulaşan tek başına iktidarda geçen beş yılda, bir tek Erdoğan’ın önünün açılmasıyla iktifa etti; siyasetin ve demokrasinin yolunun açılmasına gayret göstermedi. Şimdi bunun ceremesini çekiyor; bütün Türkiye ile birlikte…
Ve bunca ibret verici gelişmeye rağmen yine yanlış yapıyor. Sözkonusu kanunu AB’ye de verilen vaadler istikâmetinde siyasetin demokratikleşmesi için bütünüyle değiştirip düzelteceğine sadece 101. maddesine “pansuman tedbir”le yetiniyor…
Sahi bunca hadiseden sonra bu şaşkınlık neden? Siyasî iktidar neden hâlâ yanlışlarda ısrar ediyor. Fırsatı gelmişken neden siyasî partiler ve seçim yasasını topyekûn düzeltmiyor?
Anlaşılır iş değil…
04.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|