"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İman, ilim ve insan

Abdil YILDIRIM
23 Aralık 2021, Perşembe
İlimlerin şahı, iman ilmidir.

İman ilmini öğrenen bir insan, hem kendinin kim olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini, öğrenir, hem kendini tanır, hem de kendini yaratan ve yaşatan Cenab-ı Hakk’ı tanır. Uzayın derinliklerinde dolaşan, yıldızların esrarını çözen, bir hücrenin içine girip orada keşifler yapan, atomun çekirdeğini gözlemleyen bir bilim insanı, uzayın da, hücrenin de, atomun da bir ustası olduğunu bilmiyorsa, hem gafil, hem de cahildir. Yaptığı onca tahsil, okuduğu onca kitap, o insanı cehaletten kurtaramamış demektir. Zaten fen ilimlerini sadece manayı ismi ile, yani her sanatı sadece sanat olarak görüp okuyanların ilmi eksiktir, içi boştur. Sanatın arkasındaki sanatkârı göremezler. Böyleleri ne kendilerini doğru dürüst bilirler, ne de Yaratıcı’nın ilminden ve hikmetinden haberdardırlar. Tek kanatlı kuş gibi, uçmaya çalışırlar, ama uçamazlar. Kâinatı ve kendini manayı harfi ile okuyanlar, her şeyin hakikatini gördüklerinden, ilimlerin kabuğuna değil, özüne vakıf olduklarından, hakikî ilmi kısa yoldan elde ederler. 

Yunus Emre, bundan yedi yüz yıl önce her şeye manayı harfi ile baktığından, her şeyin hakikatini görmüş, hakikî ilmin ne olduğunu iki mısrada özetleyivermiştir.

“İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir

 Sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır.” 

Zaten insan kendini bilse, mahiyetinin farkında olsa, nereden gelip nereye gittiğini anlasa, vazifesinin bilincinde olsa ve buna göre yaşasa, dünya huzur içinde, insan da sürur içinde olurdu. Ne kalp kırılır, ne kan dökülürdü.

İnsan, kâinat içinde bir zerre kadar bile yer tutmazken, içinde bir kâinat taşımaktadır. Nokta kadar bir incir çekirdeğinin içinde koca bir incir ağacının programı saklı olduğu gibi, insanın cevherinde de bütün haşmeti, ziyneti ve hikmeti ile bir kâinat dercedilmiştir. Fakat bu ziynetleri görmek ve hikmetleri okumak için iman ışığına ihtiyaç vardır.

Çok muhteşem ve müzeyyen bir sarayın, karanlıkta haşmetini ve ziynetini görmek mümkün olmadığı gibi, insanın kalbinde imanın nuru olmazsa, kendi mânasını ve mahiyetini de görmesi ve anlaması mümkün değildir. Onun için felsefeciler insanı tarif ederken, “insan düşünen bir hayvandır, insan konuşan bir hayvandır” gibi ifadelerle tanımlamaya çalışmışlardır. Demek ki insanın kalbinde imanın ışığı olmayınca, kendini bilemiyor, mahiyetini göremiyor, ancak hayvanlarla kıyaslayabiliyor.

İman ise, “insanı insan eder, belki de sultan eder”. İçindeki muhteşem ziynetleri, harika cihazları, hikmetli halleri imanın nuru ile okutturur. Mahiyetini ve mânasını öğretir. O zaman insan, basit bir hayvan olarak değil, “eşref-i mahlûkat “olarak yaratıldığını anlar. Arzın halifesi olduğunu, her şeyin insana hizmet ettiğini idrak eder.

Bediüzzaman Hazretleri’nin dediği gibi deriz: “Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku. Yoksa hayvan ve câmid hükmünde insan olmak ihtimali var.”

Okunma Sayısı: 1856
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Cenk Çalık

    23.12.2021 12:47:03

    Bütün espri de burada sanırım. Mana-ı ismi mi ya da mana-ı harfiyle bakmak. Tevhid ve dalalet yollarında ince bir çizgi var. Risale-i Nur bu safları net bir şekilde tanıtarak vartalardan koruyor. Allah razı olsun Abdil abi.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı