Üç kardeş bir ırmağın kenarındaki söğüt ağacının altında piknik yapmaktadırlar.
Yemeklerini yedikten sonra küçük kardeş serinlemek için ırmağa girmek ister. Ağabeyleri “Sakın ırmağa girme, yüzme bilmiyorsun, boğulursun” diye kardeşlerine tenbih ederler. Ama küçük kardeş onların ikazlarına kulak asmaz ve kendini suya bırakır. Su aniden derinleştiği için dibe doğru batmaya başlar. Yüzme bilmediğinden kıyıya da çıkamaz.
Kardeşinin boğulmakta olduğunu gören ortanca kardeş de onu kurtarmak için kendini suya atar. Fakat o da yüzme bilmemektedir. İkisi birden suyun içinde çırpınmaya başlarlar. Onları kurtarmak için ağabeyleri de suya atlar. Ama o da yüzme bilmemektedir. Etrafta da kimse olmadığından, bir süre sonra üç kardeş suya gömülür ve boğulup giderler.
Hiçbirisi yüzme bilmediği halde, kardeşlerinin boğulmakta olduğunu görünce dayanamazlar ve kendi canlarını feda ederek kardeşlerine yardım etmek isterler. Demek ki kardeşlik sevgisi, kardeşi için canını feda edecek kadar kuvvetli bir sevgidir. Buradan anlıyoruz ki, bir kardeşin hayatı tehlikede olduğu zaman, öteki kardeşler onu kurtarmak için kendi canlarını tehlikeye atmaktan çekinmezler.
Peygamber Efendimiz (asm) “Bütün Müslümanlar kardeştir” buyuruyor. Nesebî kardeşlikte, aynı anne ve babadan dünyaya gelmek gibi ortak bir nokta varken, iman kardeşliğinde birden çok ortak nokta bulunmaktadır. Müslümanların kitabı bir, peygamberi bir, kıblesi bir, ibadeti bir, terbiye edeni bir, rızık vereni bir, binlerce birlikleri var. O yüzden, imanî kardeşlik, bazen nesebî kardeşlikten daha ileri tutulmuş, Bedir Savaşı’nda olduğu gibi, kardeş kardeşle, oğul babasıyla karşı karşıya gelmiştir. Yani Allah için bir araya gelen ve İslâmiyet ortak paydasında kardeş olanlar, yine Allah için öz kardeşleri ile savaşmışlardır. Demek ki iman kardeşliği de en az öz kardeşlik kadar önemlidir.
Bir de siyasî kardeşlik var ki, belki en tehlikeli kardeşlik bu olsa gerek. Bazen meleği şeytan, şeytanı da melek gösterir. Milletin karşısına geçip “kardeşlerim” diye hitap ettikten sonra, siyaseten kendisi gibi düşünmeyenleri dışlayıp, onları hainlikle itham edip, teröristlerle ve şer cephesi ile birlikte olmakla suçlamak, kardeşlik hukuku ile nasıl bağdaşır acaba?
Kardeş dediğin, Üstad Hazretleri’nin dediği gibi olmalıdır. Bediüzzaman Hazretleri, kardeşliğin diyanet ve siyaset noktalarını ayırt edip ona göre muamele ediyor. Necip Fazıl ve Büyük Doğu ekibinin dinî mücahade noktasında haklarını teslim edip, siyaset noktasında aynı düşünmediğini şu ölçü ile beyan ediyor: “Onlarla dostuz ve kardeşiz; fakat, siyaset noktasında değil.”
Aynı gaye için yola çıkmış, aynı hedefe yürüyen kardeşler, cam parçası kıymetinde olan siyasî görüşler için elmas değerindeki iman kardeşliğini feda etmezler.
Kardeşlik dediğin, biri ağladığı zaman öbürünün gözünden yaş gelir. Hakikî kardeşlik budur.