"İnsanlar konuşa konuşa anlaşır" demişiz ama, zamanımızda durum hiç de öyle göstermiyor.
İnsanlar her zaman konuşa konuşa anlaşabilselerdi, dünyada hiçbir savaş yaşanmaz, anarşi ve terör ortaya çıkmazdı. Halbuki yeryüzünde savaşlar, kan dökmeler, can almalar hiç eksik olmuyor. Devletler arasındaki anlaşmazlıkları çözmek için devlet adamları bir araya geliyorlar, büyük çaplı konferanslar tertipleniyor, uzun uzun görüşmeler konuşmalar yapılıyor, ama yine de çok defa anlaşmak mümkün olmuyor. Son söz, silâhlara bırakılıyor. Onun için yeryüzünde kavgasız ve kansız bir gün geçmiyor.
Konuşma yeteneğinden mahrum olan hayvanlar da bir arada ve beraber yaşıyorlar, fakat hayvanlar arasında bu şekilde kanlı savaşlar görülmüyor. Her hayvan kendi mekânında, kendisine tahsis edilen rızka rıza gösteriyor, koklaşa koklaşa anlaşarak hayatına devam ediyor. Ama düşünen ve konuşan mahlûklar olan insanlar, bir türlü anlaşamıyorlar.
Konuşa konuşa anlaşabilmek için evvela konuşma âdâbını bilmek ve edeb dairesinde konuşmak gerekir. Herkes hakkını ve haddini bilerek, nezaketle konuşursa, anlaşamayacak mesele kalmaz. İnsanlar arasındaki ilişkiler her zaman düzgün olur. Toplumda huzur ve asayiş bozulmaz. Şahıslar mutlu, toplumlar huzurlu olur. Konuşma âdâbını öğrenmek için önce Mütekellim-i Ezelî olan, kelâm sıfatının sahibi bulunan Cenab-ı Hakk’ın kelâmına kulak vermek gerekir: “Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Şüphesiz şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.”1
Allah Resulü de (asm) bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor: “Allah’ı zikretmeksizin çok konuşmayın! Allah’ın zikri dışında çok söz söylemek kalbi katılaştırır. Katı kalpli olanların ise Allah’tan en uzak kimseler olduğunda şüphe yoktur.”2
Bugün aramızda konuştuklarımıza bir bakalım. Her gün konuştuğumuz binlerce kelimeden kaç tanesinde Allah adını zikrediyoruz? Sohbetlerimizde, şakalarımızda, nüktelerimizde, Allah ve Resûlü’nün (asm) hoşuna giden neler konuşuyoruz? Konuşurken, boş sözlerden ve gıybetten kaçınmaya, dedikodudan uzak durmaya, iyiliği emredip kötülükten sakındırmaya çalışıyor muyuz? Bunları yapmıyorsak, söylediğimiz her söz, ahirette aleyhimize delil olarak kullanılacaktır.
Herkesin fıtratı, mizacı ve istidadı farklı olduğundan, her söz herkes için aynı manayı ifade etmeyebilir. Onun için hizmet dairesinde konuşurken, yanlış anlaşılacak ifadelerden kaçınmak gerekmektedir. Özellikle, iman hizmeti gibi büyük bir davanın mensupları, sözlerine ve konuşmalarına çok dikkat etmelidir. Bediüzzaman Hazretleri bu konuda talebelerini şöyle ikaz ediyor:
“Kardeşlerime tavsiye ediyorum ki, inşikaka ve iftiraka sebebiyet veren münakaşa etmesinler. Yalnız müdavele-i efkâr sûretinde, nizasız mübaheseye alışsınlar.”3
Demek ki kardeşler arasında münakaşa etmek, bölünmeye ve parçalanmaya sebebiyet veriyor. Onun için, münakaşa yerine, fikir alış verişi şeklinde, münakaşasız sohbet etmeye alışmak gerekmektedir. Özellikle doğrudan hizmetimizi ilgilendirmeyen, dünyevî ve siyasî konuları konuşmalarımızın konusu yapmak, münakaşalara sebebiyet vereceğinden, bölünme ve parçalanma için bir kapı açmak olacaktır. Halbuki bu zamanda inşikak rüzgârlarının girmemesi için mevcut delikleri tıkamak, en küçük gözenekleri kapatmak gerekmektedir.
Dipnotlar:
1- İsra Suresi, 53
2- Tirmizî, Zühd, 62
3- Lem'alar, 16. Lem'a