"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman’ın çocukluk yılları: Said’in doğumu

Abdülbakî ÇİMİÇ
04 Kasım 2019, Pazartesi
Zaman, ahirzamanın bir faslı olan fitne-fesad, helâket-felâket asrına doğru yol alırken şarkın yalçın kayalıkları arasında bulunan yol geçmez, kervan ulaşmaz kabilinden bir köyde bir çocuk dünyaya gelir.

Rumî 1293 yılı (M. 1878) baharında bir seher vakti Nurs Köyü’nün kıbleye bakan yamacındaki kerpiç duvarlı ve toprak damlı evlerinden birinde dünyaya geldi. Bu çocuk, sıradan bir çocuk değildir. Ahirzamanda vuku bulacak hadiselere karşı i’câz-ı Kur’ân’ın beyanına namzet olacak bir çocuktur.

Ufuklardan Anadolu üzerindeki gecenin karanlıklarını kovan güneşle doğan bu çocuk, doğduktan bir müddet sonra mânâlı mânâlı etrafı süzerken, bakışları yanındakileri âdeta korkutmuştu. Konuşacak gibiydi. Ağlamıyordu. Ağlamayı erkekliğin şanına lâyık görmemiş gibiydi. Kulağına Ezan-ı Muhammedî ile beraber ismini de verdiler. (Muhammed) Saîd. Güneş o gecenin sabahında pırıl pırıl altın ışık huzmeleri ile Anadolu üzerindeki karanlıkları yırtarak doğmuştu. Bu güneşle birlikte doğan Saîd ismindeki masum yavru sessiz ve sakin etrafı seyrediyordu. O sabah dağlarda âdeta ayrı bir haşmet, ufuklarda ayrı bir derinlik, sularda ayrı bir tat, kuşlarda ayrı bir neşe, çiçeklerde ayrı bir güzellik ve hoş bir koku vardı. Bu ilâhî ahenk ve bütün bu lâhûtî güzellikler ve letafetler içinde dünyaya gelen bu çocuk, kâinatın bu yeni misafiri, büyük ve ulvî ruhiyle, mahlûkatın arşa çıkan zikrini dinliyordu. Yarınların Risale-i Nur müellifi Bediüzzaman’ın masum bir Cennet kuşu halinde beşiğinde yatarken annesi Nuriye Hanım “Allah… Allah… Allah… hayı lori dayı guri” diyerek istikbalin Hazret-i Saîd’i için büyük ruhlu bu masum yavrusu için Nur yolunda kurban olacağını ifade ediyordu.

Bediüzzaman Nur dersinde şefkatten, merhametten, nizam ve intizamdan bahsederken “Ben şefkat merhamet dersini annemden, hikmet, nizam ve intizam dersini de babam Mirza’dan almışım” diye buyuruyordu…Saîd’in çocukluk yıllarını geçirdiği evin bir kısmı Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeni ve Rus istilâsında harap olmuş, sonradan tamir edilmiştir. Kerpiçten iki katlı olarak yapılan evin birinci katında odalar, ikinci katında ise odun ve saman koyacak yerler vardır. Nurs’ta hayat başka, âlem başka, her şey bambaşka. Seherlerde, kuş nağmelerinin, derenin hazin çağlamasına karışması hayata ayrı bir renk katıyor. Orada insan tabiatla tabiatın ilâhî güzelliğiyle ve kâinat kitabı ile başbaşadır. 1

Küçük Saîd

Mes’ud ve ma’sum Saîd, âilesinin dördüncü çocuğu idi. Adını “Saîd” koydular. Süeda ve ebrâr kâfilesinin imamlarından olacaktı çünkü…”Annesinin karnında iken Saîd olarak kaydedilen, Saîd’dir.” 2 hadisinin işaretiyle, annesinin hamilinde iken de, Saîd idi O…Ve “Fitnelerden uzak kalmış kimse, muhakkak Saîd’dir.” 3 sırrıyla, Saîd olarak doğdu. Saîd olarak yaşadı, Saîd olarak öldü. Küçük Saîd, peder ve validesinin yanında büyümeye başladı. Günler, geceler-aylar, seneler derken, ma’sum Saîd, artık büyüdü. 4

“Saîd Nursî’yi tanımak, bilmek çocukluğundan başlar. Saîd Nursî olmak, çocukluktan başlar. Çocukluk şartlarında hep aynıdır. Bütün çocuklar gibidir Bediüzzaman da. Oyunları, hareketleri, gelecek tasavvurları, tavırları vardır. Çocukluk cihetinde farklı bir şey olduğunu düşünmek mümkün değil. Ama büyüyünce Bediüzzaman olacaksa bir insan, çocukken de Bediüzzaman’dır... Onun için Bediüzzaman Saîd Nursî’nin bu mânâdaki isminin izlerini çocukluk yıllarında her hâlde bulmak ve yaşamak mümkün. Farklı tecessüslerle, arkadaşlarından farklı özellikleri ile yaşamış olduğu çevreyi aşan şartları ve buna benzer pek çok yönleriyle Saîd Nursî’nin çocukluğunu emsallerinden ayırabiliriz.”5

Saîd Nursî’nin çocukluğu önemli bir asrın bitimine yakın bir zamanda geçti. O, zekâsı ve farklı özellikleriyle büyüklerin ve âlimlerin nazar-ı dikkatini çekmiş, neredeyse çocukluk hallerini yaşamadan büyükler ve âlimler meclislerinde bulunmuştur. Çünkü bu çocuk farklıdır, başka çocuklara benzemez. Diğer çocuklarla oyun oynayacak yaşta iken; o, babası ile birlikte ilim meclislerinde bulunur ve âlimlerin konuşmalarını dikkatle dinlerdi. “Küçük Saîd bilhassa kış gecelerinde büyüklerin meclislerinde bulunur, onların dinî ve ilmî sohbetlerini merak ve dikkatle dinlerdi. Kelâm ve münâzara ilmi fazla revaçta idi. İlim ve irfanda yüksek kabiliyet gösterenler daha çok hürmet ve takdire mazhardı. İşte Saîd’in küçüklüğü böyle bir muhitte geçiyordu. Küçük Saîd, büyük meziyetlere sahipti. Çok izzetliydi. Âmirâne söylenen küçük bir söze dahi tahammül edemiyordu. Anlayış ve idraki fevkalâydı.” 6

Dipnotlar:

1- Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî, 1974, s. 17, 18. 

2- Müslim-i Sahih, c. 3, s. 2038. 

3- Ebu Davud fiten babında, Ahmet bn Hambel, c. 1, s. 227. 

4- Mufassal Tarihçe-i Hayat, 1998, c. 1, s. 77. 

5- http://www.yeniasya.com.tr/lahika/said-nursi-olmak-cocukluktan-baslar_152210 

6- Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî, 1974, s. 22.

Fotoğraf: Erhan Akkaya

Okunma Sayısı: 6136
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Oğuz Yiğiter

    4.11.2019 03:02:01

    Tebrik ve dualar

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı