"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman’ın Üsküp, Kosova seyahati ve iki muallim ile mübahasesi

Abdülbakî ÇİMİÇ
10 Şubat 2022, Perşembe
Bediüzzaman’ın Hayatı’ndan Tesbitler (171)

Bediüzzaman’ın Üsküp seyahati

Bediüzzaman, Şarkî Anadolu’da Medresetü’z-Zehra namıyla vücûda getirmek istediği dârülfünûnun küşadı için çalışmak üzere Şam’dan İstanbul’a gelir. Sultan Reşad’ın Rumeli’ye seyahati münasebetiyle Vilâyât-ı Şarkiye namına refakat eder. Yolda, şimendiferde iki mektep muallimi ile aralarında bir bahis açılır. Hadise şöyle gelişmiştir. Sultan Reşâd’ın kafilesi Selânik’te iki üç gün incelemelerini yaptıktan sonra, trenle Kosova’ya hareket ederler. 11 Haziran günü Kosova’nın vilâyet merkezi olan Üsküp’e trenle varılmıştır. Trenle yapılan bu yolculuk esnasında, Bediüzzaman’la iki genç muallim/öğretmen arasında bir mübahase cereyan etmiştir. Bunlardan birisi, yeni açılan ve modem eğitim veren mekteplerden birisinde görev yapmaktaydı. Yolculuk boyunca, Bediüzzaman ile bu iki muallim arasında günün problemleri ile ilgili sohbet başlar. Modern bir okulda görev yapan mezkûr öğretmenin yönelttiği “Hamiyet-i diniye mi, yoksa Hamiyet-i milliye mi?” hangisine daha çok önem verilip, ona çalışmak gerekliliği hakkında sualine; Bediüzzaman Hazretleri uzun, ilmî ve mantıkî burhanlarla; dinî hamiyet olmaksızın, millî hamiyetin hiçbir değerinin olamayacağını, hem İslâm milletinde dinî hamiyet ile millî hamiyetin ikisinin müttehid ve mümtezic olduğunu ispatlayarak, muhataplarını irşâd eder. Din hamiyetiyle millî hamiyet arasında ancak sureten bir ayrılık görüldüğünü, hem millî hamiyetin dinî hamiyete bir alet, bir zırh, bir kal’a şeklinde tasavvur edilmesinin zarûrî olduğunu anlatır.

Bediüzzaman’ın verdiği cevap özetle şöyledir: “Biz Müslümanlar, indimizde ve yanımızda din ve milliyet bizzat müttehittir. İtibârî, zâhirî, ârızî bir ayrılık var. ... Hamiyet-i diniye ve İslâmiyet milliyeti, Türk ve Arap içinde tamamıyla mezc olmuş ve kabil-i tefrik olamaz bir hâle gelmiş.” 1 Bediüzzaman, daha sonra Müslümanların altı yaşındaki bir çocuk; Avrupalıların ve imanlı olmayan insanların Yunanlı Herkül ve İranlı Rüstem olarak temsil edildiği müşahhas bir misal ile, Allah’ın varlığı ve birliğine olan inancın nasıl mağlûp olmaz bir güç ve kuvvet olduğunu bindikleri tren misaliyle anlatır ve gösterir. Bediüzzaman, İstanbul’a dönüşünden sonra tren yolculuğundaki bu mübaheseyi bilâhare Rumeli seyâhatinden sonra bir Risâle şeklinde, evvela Arapça, sonra Türkçe olarak te’lif eder, ismini de Teşhis’ül-İllet koyar. Bu küçük Risâle aslında ehli yanında çok kıymetli, çok mühim ve ismi gibi büyük ve teşhisi yapılmamış sosyal müthiş bir hastalığın tedavisinin reçetesi mesabesindedir.

Üsküp’te Bediüzzaman’ı gören şahitler

Bir ziyaret esnasında Bediüzzaman’ı gören Üsküp’ün yaşlı bir sâkini, onu şöyle tarif etmiştir: “Bediüzzaman’ın ayağında çizme vardı. Bıyıkları kısa, gözleri parlak idi. Buğday tenli, yakışıklı, heybetli bir genç idi. Elinde altın savatlı, Çerkez yapısı kamçısı, belinde fildişi saplı hançeri vardı. Kısa zamanda Üsküp’te “Bediüzzaman Molla Said Efendi” diye tanınmıştı. Üsküp âlimleri grup grup ziyaretine gelerek sualler soruyorlardı. Üsküp’te daha sonra zelzeleden yıkılan idadiyenin balkonundan Sultan Reşad halkı selâmlarken, hemen yanında Bediüzzaman da vardı. Binlerce Üsküplü onlara büyük tezahürat yapmıştı.” 2

Aslen Üsküplü olup İstanbul’a hicret etmiş, İstanbul eski Yüksek İslâm Enstitüsü öğretim üyelerinden Bekir Sadak ile aynı memleketten Saraç Kemâl Vardarlı, o günleri görmüş yaşlı Üsküplülerden duyup işittiklerini şöyle anlatırlar: “Sultan Reşâd Üsküp’ün i’dadiyesi balkonundan halkı selâmlarken, Bediüzzaman Hazretleri de onun hemen yanı başında duruyordu. Ayağında çizme, belinde kuşak, elinde gümüş saplı bir kamçı, beline asılı fildişi saplı bir kama, başında siyah puşusu, parlak şehla göz ve buğday tenli yakışıklı bir genç idi, Üsküp’te hemen ‘Bediüzzaman Molla Sa’id Efendi” diye tanındı. Üsküp hocaları grup grup ziyaretine gelerek sual soruyorlardı. 3 Üsküp’ün meşhûr âlimlerinden Hafız Bekir Sadak’ın babası Hafız Mahmud Efendi ve onun hocası ve diğer ulemâ birlikte Bediüzzaman’ı ziyaret etmişlerdir.

Bediüzzaman Kosova’da…

Sultan Mehmed Reşad, beraberindekilerle birlikte 16 Haziran 1911’de Priştine üzerinden Kosova’ya geçer. 1389 tarihinde şehit olan Sultan Murad Hüdâvendigâr’ın şehitliğine gidilir. O gün Cuma günüdür. Yüz bini aşkın bir kalabalık bulunur. Kafile, burada kılınan Cuma namazından sonra Üsküp üzerinden Selânik’e döner. Rumeli seyahatine çıkan Sultan Reşad, beraberindekilerle birlikte Selânik’te yine Barbaros Zırhlısı ile İstanbul’a yola koyulur. Çanakkale Boğazı’ndan geçerken top atışları yapılır. Üç hafta süren bu yolculuk, 26 Haziran 1911’de İstanbul’da noktalanır. Sultan Reşad’ın İstanbul’a gelişi, büyük bir kalabalık tarafından coşkuyla karşılanmıştır.

Dipnotlar:

1- Eski Said Dönemi Eserleri (Hutbe-i Şamiye), 2013, s. 358. 

2- Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî, s. 71-74.

3- Şahiner, Son Şahitler, Cilt-V, s. 96-99.

Okunma Sayısı: 2926
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Melikşah

    10.2.2022 07:35:08

    Rabbim, İslâm'ın korkusuz cengaveri, yiğit sancaktari ceddimiz atalarımızdan ebeden razı olsun.🤲🇹🇷

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı