Bediüzzaman aşîretlere, ulemâ ve rüesâya Hürriyet, Meşrûtiyet, … dersleri vere vere nihâyet Şam’a varır. 1 Şam’a varması 1910 güz mevsimi sonları 2 veya 1911 yılı başları 3 olarak tahmin edilebilir. Şâm’da iken ulemânın ilhâhı üzerine Câmi-ül Emevî’de bir nutuk söyler ve bunun sûretini Hutbetü’ş-Şâmiyye ismi altında tab‘ etmişlerdir. 4 Kırk sene evvel Şam’daki Câmi’ul- Emevî’de, Şam ulemâsının ısrârıyle, on bin adama yakın ve içinde yüz ehl-i ilim bulunan bir azîm cemâate verilen bu Arabî ders risâlesindeki hakîkatleri, bir hiss-i kablelvuku‘ ile Eski Sa‘îd hissetmiş, kemâl-i kat’iyyetle müjdeler vermiş ve pek yakın bir zamanda o hakîkatler görünecek zannetmiş. 5 Bediüzzaman, Câmi’ul- Emevî’de Hutbe îrâdından sonra Şam’da fazla kalmaz.
Bediüzzaman’ın Şam Günleri
Bediüzzaman’ın Şam’a gitmesinin iki sebebi olduğu düşünülmektedir. Bunlardan birincisi hac ibadeti, diğeri de Ezher’i yakından tanımak ve incelemek niyetiyle Kahire’ye gitmektir. Şam ve Câmi’ul- Emevî Medresesi’nin bütün ulemâsı Ezher mezunu olduklarından, bu durum Kahire’ye gitmekten vazgeçmesine sebep olmuştur. Çünkü istediği bütün bilgileri onlardan alabileceğini düşünmüştü. 6 Anlaşıldığı kadarıyla vaktin darlığından dolayı hacca da gidemedi. Bediüzzaman, sonbaharın sonuna doğru veya 1911 yılı başları gibi Şam’a ulaştığı söylenebilir. Salihiyye Mahallesi’ne gider. Burası, Kasyun Dağı’nın eteklerinde olan bir yerdir. Mevlânâ Halid-i Bağdadi’nin türbesi buradadır. Bediüzzaman, burada kaldığı sürede Mevlânâ Halid-i Bağdadi’nin türbesine yakın bir medrese veya evde kalır. Onun Şam’a geldiğini duyan Şam ulemâsı ve halk, gruplar hâlinde kendisini ziyaret eder. Doğu Anadolu, Kuzey Irak ve Suriye’deki medreselerden dolayı onun şöhreti daha önce Şam’a ulaşmıştır. İslâm dünyasının içinde bulunduğu sıkıntıları ve çıkış yollarını gösteren konuşmaları büyük yankı uyandırmıştır. Şam’da bulunduğu süre içinde ilim dünyası ve halk nezdinde büyük hürmet ve saygı görür. İttihad-ı İslâm hakkındaki düşünceleri, bütün ulema arasında karşılık bulur. Birçok güncel konularda görüşlerini almak için kendisine müracaat ederler.
Bediüzzaman Hacca Gidemez
Hacda buluşmak için haberleştiği Nurşinli Şeyh Muhammed Ziyaüddin’i, hac dönüşünde karşılar. Bediüzzaman, bazı sebeplerden dolayı hac mevsimine yetişemediğinden gidememiştir. Bediüzzaman’ın, Şeyh Muhammed Ziyaüddin’e büyük bir muhabbeti vardır. Emeviyye Camii’nde bir gün avluda yüksek bir yere çıkarak, yanında Şeyh Muhammed Ziyaüddin olduğu hâlde cemaate hitap eder. Şeyh Muhammed Ziyaüddin’i tanıtır. Doğuda yapmış olduğu ilim ve irşad hizmetlerinden bahseder. Üstün vasıflı bir kişi olduğunu anlatır. 7 Şeyh Muhammed Ziyaüddin (Hazret), Şam’da bir ay kalır. Bediüzzaman, kendisine yakın bir ilgi ve alâka gösterir. Memlekete uğurlamasına bizzat katılır.
Şam Hutbesi Ve Hutbe-i Şamiye’nin Basımı
Bediüzzaman kışı Şam’da geçirir. Şam medreselerinde yapılan ilmî toplantılara katılır. İlim ehli, kendisinden bir hutbe vermesini rica ederler. Bediüzzaman, Mart 1911 yılında bir Cuma günü Câmi’ul- Emevî’de hutbe irâd eder. İçinde yüzden fazla âlimin olduğu on bine yakın bir kalabalık, bu hutbeyi can kulağı ile dinler. Hutbe bir buçuk saat sürer. Bediüzzaman, verdiği hutbede, İslâm dünyasının maddî ve mânevî hastalıklarına karşı “Bu altı dehşetli hastalığın ilâcını da, bir tıp fakültesi hükmünde hayat-ı içtimâîyemize, eczahane-i Kur’âniyeden ders aldığım “Altı kelime” ile beyan ediyorum.” 8 şekliyle ifade eder. Kısaca bunlar, “Kuvvetli bir iman ile ümid beslemek, ye’se düşmemek, muhabbet, meşveret, şahsî menfaat yerine milletin menfaatini düşünmek ve milletine yardım etmek” olarak ifade edilebilir. Hutbeyi dinleyenler çok etkilenir.
Bediüzzaman’ın verdiği bu hutbe, “Hutbe-i Şamiye” adında bastırılır. Arapça olarak Şam’da bir hafta içinde iki defa basılır. Kitap toplam yirmi üç sayfadır. Daha sonra 1911 ve 1912 yıllarında, İstanbul’da Ebüzziya Matbaası’nda, 1922 de Evkâf-ı İslâmiye Matbaası’nda Arapça olarak basılır.
Bediüzzaman Tekrar İstanbul’a Dönmeye Hazırlanıyor
Bediüzzaman, Şam’da bulunduğu zamanda da Osmanlı Devleti hakkındaki haberleri takip ederdi. Gazetelerden öğrendiği kadarıyla İstanbul hükümetinin almış olduğu kararların kritiğini yapıyordu. İttihat ve Terakki mensupları ile Ahrarların önemli makamlara geldikleri haberini alıyordu. Enver Paşa’nın Harbiye Nazırlığı’na getirildiğini de Şam’da iken öğrenmişti. Hayatının en önemli gayelerinden olan Medresetü’z-Zehra düşüncesinin gerçekleşmesi için büyük bir meblağ gerekiyordu. Hem bu paranın temini hem de devletin bunu sahiplenmesi açısından büyük bir öneme haizdi. Padişah tarafından destek ve kabul gördüğü takdirde resmiyet kazanacaktı. Tahta geçen Sultan Mehmed Reşad’la görüşmek niyetiyle İstanbul’a gitmeye karar verdi. Câmi’ul- Emevî’de verdiği hutbeden çok kısa bir zaman sonra hazırlıklarını yaptı ve İstanbul’a gitmek için yola koyuldu. 9
Dipnotlar:
1- Abdülkadir Badıllı; Bedîüzzaman Saîd-i Nursî, Mufassal Târihçe-i Hayâtı, İttihad Yayıncılık-1998, s. 335, 339.
2- Abdülkadir Badıllı; age, s. 339.
3- Abdülkadir Badıllı; age, s. 335.
4- Abdurrahman Nursî; Bedîüzzamân’ın Târihçe-i Hayâtı, Necm-i İstikbâl Matbaası, İstanbul, 1335, s. 35.
5- Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî; A. Nazif ve Arkadaşları tarafından 1950’lerin başlarında Osmanlıca olarak teksir edilen El-hutbetü’ş Şâmiyye Tercümesi, s. 1.
6- Rahmi Erdem, Dâvâm, İstanbul, Timaş Yayınları, 1993, s.193.
7- Abdülkadir Badıllı, Cilt: I, s. 275.
8- Eski Said Dönemi Eserleri (Hutbe-i Şamiye), 2013, s. 235.
9- Bediüzzaman Said Nursî Seyehatnamesi, Mart 1919, s. 117, 118.