Japon İmparatoru Meiji, 1889 yılında İstanbul`a özel elçiler ve bu elçilerle birlikte; Sultan Abdülhamid’e hediyeler, bir de `özel bir mektup` göndermişti. Özel mektupta ise Japon İmparatoru, Abdülhamid Han`dan, ‘İslâm Dîni, İslâm târîhi, İslâmın içeriği, ilim ve teknolojik gelişmeler, vakıflar, hayır kurumları vs. konuları ile ilgili olarak kendilerine Japonca veyâ Fransızca olarak bilgiler’ gönderilmesini rica etmişti. Japon İmparatoru`nun İslâm Dîni ile ilgili bilgileri isteyen mektubu ve diğer bilgi ve belgeler inkâr edilemeyecek şekilde delilleriyle birlikte arşivlerde bulunmaktadır. Abdülhamid Han, Japon İmparatoru Meiji`nin isteklerini Şeyhülislâm Cemâleddin Efendi`ye açmış ve ilk etapta; tezhipli bir Kurân-ı Kerîm, dahâ bir çok hediye, elçilerle Japon İmparatoru`na gönderilmiş, diğer istediği bilgiler için de süre istenmişti. Dahâ sonra Japon İmparatoru Meiji`nin, İslam Dîni ile ilgili istediği bilgiler, Şeyhülislâm Cemâleddin Efendi`nin başkanlığında bir heyet tarafından hazırlanır ve gönderilir.”1
İşte târihî gelişmeler içinde süregelen ilişkiler sonucu Japonya İslâmiyet’e ilgi duymuş ve konumuzla ilgili olan sorular sorulmuştur. Ancak Bediüzzamân’ın bu sorulara eserleri dışında nasıl muhâtap olduğunu, cevapların ne zaman ve ne şekilde verildiği hakkında fazla bir bilgiye sahip değiliz. Devlet arşivlerinin açıklığa kavuşması netîcesinde birçok soruya cevap bulunacağı şüphesizdir.
Devletlerarası ilişkiler sonucunda 1907-1910 yılları arasında Abdürreşid İbrâhim de Asya seyâhati esnâsında Japonya’ya uğrar. Orda birçok aydın kesimden asker ve bürokratla tanışır. İslâmiyet ile ilgili birçok soruya muhâtap olur. İslâmiyet’e olan alâka İmparatorla sınırlı kalmamış. Birçok üst düzey bürokratın da İslâmiyet’i ve Müslümanlığı merak ederek soruşturmaya başladığını gözlemleyebiliyoruz. Japonya ile adı adetâ özdeşleşen ve bu ülkede ilk İslâm tohumlarını atan Abdürreşid İbrâhim, 1884 senesinde ziyâret ettiği devrin pâdişâhı Sultan Abdülhamid’e bir mektup yazarak Japonya’da İslâmın yayılması için Devlet-i Aliyye’nin desteğini ister. Fethi Okyar’ın naklettiğine göre Sultan bu konuda şöyle demektedir: “Japonların Ruslara karşı kazandıkları zaferin arifesinde idi. Japon imparatorluk âilesine mensup bir prens beni ziyâret geldi. İmparatorundan husûsî bir mektup getiriyordu. Benden İslâm Dîni’nin muhtevâsını, îman esaslarını, gàyesini, felsefesini, ibâdet kàidelerini îzah edecek kudrette bir dînî-ilmî hey’et istiyordu. Bunun sebebi vardı, orada İslâmiyet’i yaymayı mukaddes vazîfe sayan Abdürreşid İbrâhim isimli, aslı Kazan’lı olan bir Müslüman âliminden mektup almış, Japonya’da İslâm’ı tâmim (yayma) hareketine yardımcı olmam istenmişti. İslâm Âlemi’nin Halîfesi idim, bir tarafta dâimâ iftihar ettiğim ve hizmetkârı olmaya çalıştığım bu âli vazîfe, diğer taraftan rûhumda bu mâhiyette şerefli hizmete duyduğum hasretle, mümkün olan her şey’i yaptım. Fakat bu yardım dahâ çok maddî sahâda kaldı. Çünkü Abdürreşid İbrâhim bizim din adamlarımızdan başka hüviyet içinde idi. Türkçe, Arapça, Farsça’dan başka Rusça ve Japonca biliyordu. Kırk yaşından sonra Fransızca ve Latinceyi öğrendiğini yazmıştı.”2
Osmanlı Japonya ilişkileri Sultan Abdülhamid’in idareye geçişi ile başlamış olup, iki ülke arasında iletişim devam etmiştir. İslâmiyet ile ilgili Japonya devletinin özelikle İmparator Meiji zamanında meraklı sualleri Osmanlı devletine ulaştırılmış. Sultan Abdülhamid de bu suallere bigâne kalmamış, Şeyhülislâm makamına tevdi ederek heyetler kurulup cevaplanmasına çalışılmış. Ancak İstanbul uleması ve hocaları 1907’den sonra İstanbul’a gelen Bediüzzaman’a hem bu sualleri, hem de bu münasebetle başka sualleri tevcih etmişler. Böylece Japonların ve Japon devletinin meraklı sualleri Bediüzzaman’ın da gündemine gelmiş. O da gerekli cevapları vermiştir.
Dipnotlar:
1http://www.netpano.com/haber/3612/Japonya/%C4%B0slam%C4%B1n/E%C5%9Fi%C4%9Finden/D%C3%B6nd%C3%BC
2 http://www.davetci.com/d_biyografi/biyografi_abdurresidibrahim.htm