Kâinât, her sahifesi çok kitâbları tazammun eden, hattâ her kelimesi içinde bir kitâb ve her bir harfi içinde bir kaside olan bir kitâptır.
Tamamıyla bir bürhân-ı muazzamdır. Kudretin Kur’ân-ı Kebîridir. Mektûbât-ı Rabbâniyedir.
San’at-ı İlâhî ve bir sıbgâ-i Rahmânîdir. Cenâb-ı Hakk’ın heybetinin bir tecellîsidir. Bir âyinedir, her bir mevcûdâtın mâhiyeti de bir âyinedir. Kudret-i Ezelîye ile îcâd-ı İlâhiye ma’rûzdurlar.
Kâinât, Hâlıkın nûrunun gölgesi, esmâsının tecellîyâtı, ef’âlinin âsârıdır. Bir başka ifade ile Hâlıkın ef’âlinin âsârıdır. Hâlıkın esmâsının tecellîyâtıdır. Hâlıkın nûrunun gölgesidir. Mescid-i zikir ve şükürdür. Bu kitab-ı kâinat, bir ni’met hazînesi olup; şükür ise anahtarıdır. Emr-i Rabbânî ile seyyâredir. Kalem-i kaderle, fakat büyük bir mikyâsta yazılmış muntazam bir kaside-i kaderdir.
Kitâb-ı Mübîn’in mistârı üstünde yazılmıştır. Mâbûd-u Ezelî’nin muntazam bir mescididir. Dâim işler bir büyük fabrika ve her vakit dolar boşalır bir han, bir misâfirhânedir.
Şu âlem-i sagir olan insan gibi Allah’ın kudretinin masnû’u ve kaderinin mektûbudur. İnsan meyvesinin şeceresidir. Bir ağaçtır ki, unsûrlar onun dalları, nebâtât yaprakları, hayvânât onun çiçekleri, insanlar semereleridir.
Kâinât, baştanbaşa Cenâb-ı Hakk’ın envârının gölgeleri, ef’âlinin eserleri, aklâmının (kaleminin) çizgileri, esmâsının nakışları ve evsâfının aynalarıdır. Baştan başa hads-i şuhûdî ile belki âyan beyân bir tarzda Hâlık-ı Kerîm’in kalem-i kaderinin çizgileridir, hâme-i kudretinin (kudret kaleminin) nukûşlarıdır, kereminin zînetleridir, lütfunun çiçekleridir. Küllen ve cüz’en, baştan başa esmâ-i hüsnâ sâhibi bir Zât-ı Celîl ve Cemîl’in kânûn-u kazâsının çizgileridir ve kaderinin bîlançolarıdır. Cenâb-ı Hakk’ın Rahmetinin semereleridir, Cemâlinin lemeâtıdır, Celâlinin celevâtıdır (cilveleridir), Kemâlinin mir’atlarıdır. Cünûd-u semâvât ve arza mâlik olan Sultân-ı Ezel ve Ebed’in muhteşem kışlasıdır. Nazar-ı Kur’ânî ile, bütün mevcûdâtı hurûftur, ma’nâ-yı harfiyle başkasının ma’nâsını ifâde ediyorlar.
Yâni esmâsını, sıfâtını bildiriyorlar. Kalem-i kudret-i Samedâniyenin yazmasıdır ve Zât-ı Ehadiyyet’in mektûbudur. Muntazam bir memleket, mükemmel bir şehir ve gâyet muhteşem ve azîm bir âlemi içine almış bir saraydır.
Kâinâtın Hâdisâtı, Cenâb-ı Hakk’ın; doğru söyleyen nâtık âyetleridir. Kâinâtın Keyfiyâtı, hadd ü hesâba gelmeyen dakik san’atlı tezyinât ve mânidâr mehâsin ile ve hikmetdâr nukûş ile süslendirip tezyin edilmesi; bilbedâhe ona göre mütefekkir ve istihsân edicilerin ve mütehayyir takdir edicilerin enzârını ister, vücûdlarını taleb eder. Kâinât Kitâbı, her kelimesi, her harfi birer mû’cize-i kudret olan bir kitâbdır. Kâinâtta gündüz gibi görünen intizâm-ı ekmel, insicâm-ı ecmel vardır.
Kâinâtta Bütün Cemâl ve Kemâl ve Güzellikler; sermedî hüsünden gelir ve O’na intisâbla güzelleşir, kıymeti yükselir. Kâinâttaki Kemâl ve Cemâl; Sâni’-i zül Celâl’in Kemâl ve Cemâline bir zıll-i zalîldir ve bürhânıdır.
Elhasıl: “Kâinat mescid-i kebirinde Kur’ân kâinatı okuyor, onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidayetiyle amel edelim.
Ve onu vird-i zeban edelim. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup Haktan gelip hak diyen ve hakîkati gösteren ve nurânî hikmeti neşreden odur.” 1
Dipnot:
1- Sözler, s. 58.