"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Zihin

Abdülbakî ÇİMİÇ
13 Haziran 2016, Pazartesi
Zihin, vicdanın anasır-ı erbâası ve rûhun dört havassından birisidir.

Zihnin gâyâtü’l-gâyâtı marifetullahtır.1 Zihin, anlama ve kavrama merkezidir. Fikir ise zihnin kavradıklarından oluşan düşüncedir. İz’an ise, zihin ile hariç arasında bir nev’î muameledir.

“Zihin; düşüncenin, algılamanın, belleğin, duygunun, isteğin ve düşlemenin bazı birleşimlerinde görünür olan bilincin ve zekânın kolektif görünüşlerini kapsar. Zihin bilinç akışı olarak tanımlanabilir. İnsan beyninin bilinçli süreçlerin tamamını ihtiva eder.”2 şeklinde de tarif edilir.

Akıl, zihinde oluşacak olan kavramayı tartan, yarar ile faydayı tefrik eden bir alet konumundadır. Aklın mertebelerinin hepsinde zihin ve fikir melekeleri işler durumdadır. Aklın vasatta ve hikmette kalmasına yardımcı olacak peygamberlerin gönderilmesidir. Yani vahiydir. Vahyin çizdiği istikametten kayabilecek durumda yaratılan kuvveler ifrat ve tefrite düşebilir. Emr-i ilâhiyi ve nehy-i ilâhiyi akıl tek başına bilemez. Ona kılavuz olacak olan vahiy ve Peygamberlerdir.

Meselâ akıl tek başına hüküm verirken bu hükmün hikmetine bakar. Kendisine faydalı ve zararlı olanı tefrik etmeye çalışır. Bu durumda anlama ve kavrama melekesi olan zihin ile fikir noktasına ulaşmaya çalışır. Bu noktaya vahiyden destek almadan gidecek olursa batıl bir düşünceye zihni düşebilir ve o fikir, fikr-i batıl olur. O fikrin batıl bir fikir olmaması için vahyin ölçülerine aklın müracaat etmesi gerekir. İşte bu durumda akıl hikmete ulaşır ve o akıl hadd-i vasatta kalmış olur. İdrâk, anlama ve kavrama melekesi olan zihin de Allah’ın razı olduğu bir hükme ulaşır ve böylece o fikir insanın kabul ettiği düşüncesi olur. Bu düşünce hikmetin tâ kendisidir.

Zihnin Kur’ân’ın kudsiyetine intikal etmesi için zaruriyât-ı diniyede doğrudan doğruya Kur’ân’ın gösterilmesi gerekir. Bu noktaya şöyle işaret edilmiştir: “Eğer zaruriyât-ı diniyede doğrudan doğruya Kur’ân gösterilse idi, zihin tabiî olarak müşevvik-i imtisal (benzemeye teşvik eden) ve mukız-ı vicdan (vicdanı ikaz eden) ve lâzım-ı zatî (varlığının lüzumu) olan “kudsiyet”e intikal ederdi. Ve bu suretle kalbe meleke-i hassasiyet gelerek, îmânın ihtarâtına karşı asam (sağır) kalmazdı.”3  

Zihin ile ilgili Ta’likat’tan 4 izahlar

“Zihin dahi lisân gibi onda suğra ve kübra denilen bürhanlar birbiri ardı sıra gelebilir. Bil ki!.. Bilmiş ol ki; tahkîken mantık ilmi, kanunlu nizamlı bir âlet ve ölçüdür ki: Fikrî hususlarda zihin ona mürâat ettiği zaman, onu hataya düşmekten korur.”5 

 “Bil ki!.. Bir şeyin, aklın yanında hâsıl olan sureti, zihnin onunla keyfiyetlenmesi ve vasıflanması itibariyle ilimdir. Yani: Nasıl ki bir cam âyine, mülklüğü cihetiyle kâğıt kadar ince bir cam parçası iken, âlem-i misalin bir çeşit penceresi oluyor. Hangi şey olursa olsun onun karşısına koyduğun zaman, âyinenin içi, gerekse sureti o şeyin rengiyle süslenmesi ve onun keyfiyetiyle keyfiyetlenmesi müşâhede olunur. Bununla berâber âyinenin melekûtiyet yanı ise, gayet geniş ve derindir. Gayr-i mütenâhi eşya onda irtisâm edebilir. İşte bu cihetiyle âyine, eşyaya zarf olmuş olur. Aynen bunun gibi; zihin dahi mülkiyeti cihetiyle Âlem-i Gayb’ın bir penceresi iken, hariçte kendisi mevcuttur. Zira zihin denilen şeyin kendisi bedenden bir et parçasıdır ki; ya kafa içinde, ya da göğüstedir. İşte bu da âyine gibi, eşyadan alınan renk ile süslenip, onunla vasıflanıp keyfiyetini aldığı halde; melekûtiyeti itibariyle gayet geniş ve derindir ve hakeza... İşte, zihin; eğer eşyaya mazruf olduğu haysiyetiyle yani eşyanın zarfı olduğu itibariyle nazara alınırsa, bu defa malûm, mefhum ve medlul vasfını alır. Aynı zamanda bunların müradifi olan mânâ, müsemma, makul ve maksud gibi keyfiyetleri de alabilir. İşte mantık ilminin mevzuu da budur.”6

Dipnotlar:

1- Eski Said Dönemi Eserleri, 2013, s. 543.

2- https://tr.wikipedia.org/wiki/Zihin

3- Eski Sadi Dönemi Eserleri, 2013, s. 481.

4- Ta’likat, Bediüzzaman Hazretleri’nin mantıkla ilgili bir eseridir. Barla Lâhikası’nda Bediüzzaman Hazretleri için “Ta’likat” namında hârika bir risalesi var. İşkal-i mantıkıyeyi kıyas-ı istikraî cihetiyle on bine kadar iblâğ edip, hiçbir âlimin yetişemediği bir derece-i ihata göstermiş. (Barla Lâhikası, 2013, s. 246)” denilir. Ta’likat: Mantıkta bînazir bir eserdir, nazariyat-i mantıkiyeyi tatbikata takrib eder. (A. Bediyye: 691),

5- Talikat’tan bazı parçalar. 

6- Talikat’tan bazı parçalar. 

Okunma Sayısı: 3571
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı