Yeniden Refah Partisi Milletvekili Doğan Bekin Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas'ın TBMM’de konuşturulması için teklifte bulunmuş.
Bunun üzerine, bir kısım Rizelilerin başkanı büyük diyetçi Erdoğan Rize’deki bir konuşmasında Bekin için şunları söylemiş:
“Çıktı bir tanesi affedersiniz, terbiyesizin teki, ‘parlamentomuzda Mahmud Abbas konuşturulmalı’. Kim bu? Yeniden Refah’ın bir tane adamı var, kafadan da galiba sıkıntısı var onun. Mahmud Abbas’ı davet etmediğimizi sana kim söylüyor? Biz davet ettik ama Mahmud Abbas maalesef bize olumlu cevap veremedi. Biz de bundan sonraki süreci ona göre işleteceğiz. … Eğer bugün partinden birkaç kişi parlamentoya girdiyse sayemizde girdi yahu.”
Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı ve küçük diyetçi Fatih Erbakan da Erdoğan’ın bu ağır ve yakışıksız sözlerine X hesabındanşu cevabı vermiş:
“İstanbul Milletvekilimiz Sn. Doğan Bekin için kullandığı talihsiz ifadeyi Sn. Cumhurbaşkanı’nın temsil ettiği makama yakıştıramadığımızı ifade ediyor ve kendisini nezakete davet ediyoruz. Ayrıca Yeniden Refah Partimizin kendileri sayesinde TBMM’de temsil hakkı kazandığına yönelik ifadeleri ile ilgili olarak, Sn. Cumhurbaşkanı’nın da Yeniden Refah seçmeninin oyları sayesinde yüzde 50 barajını aşarak Cumhurbaşkanı seçildiğini kendisine hatırlatıyoruz.”
“Kimin kime desteği ne kadar etkili oldu” meselesi hep tartışılacaktır. Ama bu tartışmanın malzemelerini belden aşağı vuruşlar için kullanmak gerçekten yakışıksız.
Bu tartışmaya AKP sözcüsü Ömer Çelik de düşük perdeden iştirak etmiş ama kullandığı örtü rezilliği örtecek kadar kalın değil.
Anlaşılan o ki diyet romantizmi hususunda Ömer Çelik’in Ömer Seyfettin’i de okuması lazım. Geçelim…
Bu mesele sadece iç siyaset ve diyetlerle ilgili değil.
Olayın daha önemli boyutu, Filistin meselesinde İsrail’e karşı duran ama kendi içinde farklı çözüm arayışları ve farklı ilkeler üzerinden giden ciddi tarafların bulunduğunu ve dolayısıyla dünyanın da işinin zor olduğunu Türkiye’deki muhafazakâr seçmene göstermesi.
Filistin hem coğrafi olarak ve hem de siyasi olarak bölünmüş durumda.
Bölünmüş Filistin’in iki mümessili durumundaki Hamasile El Fetih arasında yıllardır süren gerginlik ve hatta çatışma, dünyanın ve bilhassa İslam Dünyasının çözüm konusunda farklılaşmasının ve zıtlaşmasının en önemli sebebi.
Bu bölünmüşlüğü hem devlet olarak İsrail’in ve hem de ABD ve Batıda etkili olan Siyonist Yahudi Lobisinin çok iyi kullandığı açık.
Öyle görünüyor ki Türkiye’de siyasal İslamcı geleneğin temsilcileri de –muhtemelen farklı kaynaklardan bilgileniyor olmalarının etkisiyle- bu konuda farklı tercihlere sahipler.
Hatta bu durum Türkiye’nin geleneksel diplomatik tercihlerinin de değişmesi sonucunu doğuruyor gibi.
Savaş Lordlarının bu savaşı bölgeye ve hatta tüm dünyaya yaymak konusunda istekli oldukları açık.
İslam dünyasına önderlik yapmak istiyorsak, bize düşen, Filistin’i, onların iç siyasi meselelerine taraf olmadan ve bölünmüşlüğü gidermeye çalışmak üzere desteklemek olmalı.
Bunun da yolu iç siyasette efelikten ve argodan değil, Meclisi doğru şekilde bilgilendirmekten ve verimli müzakere yürütmekten geçiyor.
Yoksa daha dün kendi parti listesinde adına yer verdiği bir milletvekiline “terbiyesiz” ve “kafadan sıkıntılı” demek ve sonra da “kem söz sahibine aittir” tepkisi ile karşılanmak gibi garip durumlar ortaya çıkabilir.
Bu bölünmüş kafa tablosuFilistin’e de bize de yakışmıyor.