Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurulan ve Prof. Dr. Numan Kurtulmuş başkanlığında toplantılarına devam eden Millî Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonunda yaşananlar Türkiye’nin siyasî gerilimlerini, çözüm arayışlarını ve sabotajcıları görmemizi de sağlıyor.
İmparatorluktan ulus devlete geçişle başlayan yüz yıllık mikro milliyetçilik meselesini ve bunun görünür hali olan “Atatürk Milliyetçiliği” dayatmasını görüp çözmeden gerçek bir kardeşlik tesisinin mümkün olmadığını ve olmayacağını aklı başında herkes biliyor.
Dolayısıyla, Türkiye’den çekilip Suriye’de devlet olmaya çalışan kırk yıllık PKK’nın “Silâhlı mücadeleyi terk ettim, mensuplarımıza af isterim” demesine dayalı müzakereler ana meselenin ancak yüzde kırkını çözebilecek durumda.
IRA ve ETA örneklerinin Türkiye’ye gerçekten intikali için PKK’nın tasfiyesine dair alıcı olmak yetmez. AB’nin milliyetçilik karşıtı politikalarının ve arka planındaki eşitlikçi yaklaşımların daha da geliştirilerek bölgeye intikal ettirilmesi şarttır.
Bunun için ise her şeyden önce Anayasa’daki Atatürk Milliyetçiliği ideolojisinin bitirilebilmesi lâzım.
Bugünkü TBMM buna hazır mı?
İşte bir örnek:
***
AKMHP cumhurunun başkanının baş danışmanı Mehmet Uçum, sosyal medyasında, “Terörsüz Türkiye’ye Geçiş Sürecinin Hukuku! Hukuksal Düzenleme İhtiyacı!” başlığıyla bir yazı paylaştı.
Yazıda konu ile ilgili olarak; teklik, geçicilik, hususilik, özgünlük, kapsayıcılık ve mutabıklık başlıkları altında bazı talepler sıralanıyor ve yazı şu cümlelerle bitiyordu:
“Birincisi kanunun Anayasaya uygun olarak düzenlenmesi gereğidir. Anayasaya aykırılık oluşturacak yaklaşımları zorlamak sonuçsuz kalır ve geçiş sürecine zarar verir. İkincisi geçiş süreci kanunu hazırlanırken Devlet, Ülke ve Millet hassasiyetlerine ve kırmızı çizgilere uygunluk temel bir kriter olarak dikkate alınmalıdır. Geçiş süreçleri hukukunun temel niteliği, geçişi başarıyla tamamlamak için gereken koşulları düzenlemektir. Geçiş sürecinde genel talepler ve haklar değil kapsamdaki kişiler için geçişi sağlayacak teknik ve pratik hukukî koşullar esastır. Geçiş süreci bittiğinde bu kişilerin mevcut hak ve yükümlülük sistemine entegrasyonu gerçekleşir. Devamında ulusal demokrasiyi güçlendirecek, hak ve özgürlükleri geliştirecek çalışmalar gündeme gelir ve sağlanacak mutabakatla hayata geçer.”
Anayasanın eşitlik kuralı sebebiyle başta “FETÖ” olmak üzere diğer “terör örgütleri”ni de kapsayacak olan bir affı Saray istemediği için Komisyon bu konuda kilitlenmişti. Aslında bu meseleye gönderme yapan bu ağır cümlelerin bizce bir anlamı da şu:
“Geçiş sürecindeyiz, geçici kanun lâzım. Geçici kanun için de demokratik talepler ve haklar önemli değil teknik ve pratik hukuk esastır. Yani geçici kanun Anayasaya uymak zorunda değil. Biz geçici kanunla affı istediğimize çıkaralım, kimse de itiraz etmesin. Demokratikleşme olmasa da olur!”
Bu “kırmızı çizgiler”i yazan herhangi bir sosyolog, siyasetçi ya da gazeteci olsa idi çok üstünde durmak gerekmezdi.
Ama faili Mehmet Uçum olunca haklı tepkiler ortaya çıktı.
Bunlardan biri Demokrat Parti’den TBMM’ye girmiş olan İzmir milletvekili Salih Uzun idi:
“Sürecin başarısı konusunda samimi iseniz, herkes gibi siz de dilinizi, üslubunuzu ayarlamalısınız. Siz hangi motivasyonla, parlamentoya dışarıdan çerçeve çiziyorsunuz? Hangi cüretle haddinizi aşıyorsunuz? Size ve sizin gibi dışarıdan Komisyon’a gündem çerçevesi çizmeye kalkanlara tutanaklardan cevap veriyorum: “Kim olursa olsun, niyeti de ne olursa olsun, ister güvenlik bürokrasisinden bir bürokrat, ister Dışişleri Bakanı, ister Savunma Bakanı, hatta ister Cumhurbaşkanı ya da İmralı bu Komisyona gündem çerçevesi çizemez. (…) Parlamento ve Parlamento içinden çıkan bu Komisyon kendi gündemine hâkim olmalıdır” dedi ve Komisyonun ilk toplantısında yaptığı konuşmanın tutanağını paylaştı.
***
Uçum’lu MHP’nin kotardığı bir sürecin gerçekten hayırlı olabilmesi için önce MHP’nin değişmesi lâzım.
Değişim derken konjonktürel duruş ve söylem değişikliklerinden bahsetmiyoruz. Prensipler planında değişiklik arıyoruz. Keşke olsa.
Değişiklik emaresi göreniniz var mı?