“Ya sev, ya terk et” sloganını hep “yarısı boş kalmış bir bilmece” gibi gördük.
Kimi ya da neyi sevmeyenin nereyi terk etmesi isteniyor? Sevdiği halde “kalbinden geçenleri biliyorum, sen sevmiyorsun” denilerek sevdiği yerleri terk etmeye zorlananlar ve onları buna zorlayanlar için ne diyeceğiz?
Şimdilerde bu motto basitçe ve net olarak “ya bizim partiyi (veya Cumhur İttifakını) sev ya da bu memleketi terk et” şekline dönüştürülmüş durumda.
Hele bir de “istiklâl için birlik, istikbal için dirlik” mottosu var ki her okuduğumuzda yeni ve hatta yepyeni şeyler anlayabileceğimiz kadar derinlikli(!) bir felsefesi var. İcat edene aşk olsun. Biz çoook gerilerde kalmışız.
Önceki gün partisinin grup toplantısında konuşan Devlet Bahçeli’nin prompter kazası sonucu düştüğü sempatik komik hali seyretmeyen ve “Paris’te sokma yeme”nin ne demek olduğunu merak etmeyen kalmamıştır.
Bahçeli’nin, durumu kurtarmak için, “pastaya alışkın olmadığımız için dilimiz dönmüyor” izahı da “seven, terk edemeyen, ama ekmek de alamayan sefiller” yiyebilsin diye askıya ekmek bırakan bir partinin lideri için pek yerinde idi. Ne de olsa yaş gününü dört senede bir ve püskevit ve peksimetle kutladığı için yaşlanmıyor ve fosilden sayılmıyor.
Hem yakında MHP ekmek askısına pasta ve sokma da bırakır artık. Ne de olsa çay ihtiyacı halloldu. Zira koalisyon ortağı AKMHP cumhurunun başkanı da “evine götürecek ekmek bulamayan yoktur, ama yanına keyif çayı bulamayan olabilir” diyerek nankör seçmenin kafasına talih kuşu niyetine çay konduruyordu.
Bahçeli’nin şakacı üslûbu o konuşmasında net görünüyordu:
“Yönetim sistemimizdeki reform ülkemizin önünü açmıştır. Sistemsel aksaklıklar giderilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin daha muasır olabilmesinin önünde hiçbir engel kalmamıştır.”
Birilerinin önü açık ve uçtuğu da açık da… Neyse!
Devamı daha ilginç: “Güçlendirilmiş parlamenter sistemi isteyenlerin nasıl bir tenakuzun içine düştükleri ortadadır.”
GPS’yi isteme hatasına düşen biz bile göremedik o ortadaki tenakuz çukurunu. Ve düştük işte. Vah bize.
Şaka bir yana, “istiklâl için birlik” diyen partinin liderinin o günkü şu beyanları, kafalarındaki birliğin kimi kapsamadığını görmek için yeterlidir:
“Ha TKP, ha HDP, ha CHP... Bunlar arasında ne fark vardır? Türkiye’yi sokakta teslim almayı hedefleyen, terörist Demirtaş’ı aynı üslûpla öven bunlar değil midir? Birlikte anayasa yazmaya hazırlanan bunlar değil midir? HDP’yi MHP’ye tercih edecek kadar zıvanadan çıkan bunlar değil midir?”
Buradaki “birlikte anayasa yazmaya hazırlanan bunlar değil midir” cümlesine de ayrıca dikkat.
11 Haziran 2011 seçimlerinden sonra Türkiye’yi tam demokratik yeni Anayasaya kavuşturmak için esen bahar meltemlerinin tatlı havasını, hemen ardından esen MİT operasyonu rüzgârının ve 17-25 Aralık 2013 fırtınasının ve nihayet 15 Temmuz 2016 kasırgasının nasıl silip süpürdüğünü hatırlamak ve arka plandaki hedefi anlamak gerekli ve yeterli.
Bilmem anlatabildik mi…