"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ölümsüzlük iyi mi?

Ahmet Cemil Çökren
17 Ekim 2019, Perşembe 01:28
Dünyada insanlığın var oluşundan bu yana sürekli ölümsüzlük iksirleri ve çareleri aramışlar.

Organ nakilleri yaparak hayatta kalmaya çalışmışlar. Fakat atalarımızı meşhur lâfı vardır, “üç gün yatak dördüncü gün toprak” derler. Yani kimseye muhtaç olmadan bu dünyadan göçüp ahirete gitmek arzusu. 

Bediüzzaman Hazretleri Birinci Mektupta: “Meselâ: Sana ıztırab veren pek ihtiyar olmuş peder ve vâliden ile beraber, ceddin cedleri (dedelerinin dedeleri), sefalet-i (perişan) halleriyle senin önünde şimdi bulunsaydı; hayat ne kadar nıkmet (ceza), mevt (ölüm) ne kadar nimet olduğunu bilecektin.”Yani yeryüzünde kalıcı olsaydık, çok zorlanırdık. 

Ölümden kaçılmayacağını anlatan Süleyman Aleyhisselâmın Azrail ile meşhur bir kıssası var:

Bir gün Hazreti Süleyman’ın (as) sarayına saf bir adam (ya da hizmetlisi) telâşla girer. Nöbetçilere, hayatî bir mesele için Hz. Süleyman (as) ile görüşeceğini söyler ve hemen huzura alınır. Hz. Süleyman (as), benzi sararmış, korkudan titreyen adama sorar:

– “Hayrola ne var? Neden böyle korku içindesin? Derdin nedir? Söyle bana… ” Adam telâş içinde:

– “Bu sabah karşıma Azrail (as) çıktı. Bana hışımla baktı ve hemen uzaklaştı. Anladım ki, benim canımı almaya kararlı.

– “Peki ne yapmamı istiyorsunuz?” Adam yalvarır.

– “Ey canlar koruyucusu, mazlûmlar sığınağı Süleyman aleyhisselâm! Sen her şeye muktedirsin. Kurt, kuş, dağ, taş senin emrinde. Rüzgârına emret de beni buradan ta Hindistan’a iletsin. O zaman Hz. Azrail (as) belki beni bulamaz. Böylece canımı kurtarmış olurum. Medet senden!”

Hz. Süleyman (as), adamın haline acır. Rüzgârı çağırır ve “Bu adamı hemen al, Hindistan’a bırak!” emrini verir. Rüzgâr bu… Bir eser, bir kükrer. Adamı alır ve bir anda Hindistan’da uzak bir adaya götürür. Öğleye doğru Hz. Süleyman (as) dîvanı toplayarak, gelenlerle görüşmeye başlar. Bir de ne görsün, Hz. Azrail’de (as) topluluğun içine karışmış, dîvanda oturmaktadır. 

Hemen yanına çağırır:

– “Ey Azrail! Bugün kuşluk vakti o adama neden hışımla baktın? Neden o zavallıyı korkuttun” der. Hz. Azrail (as) cevap verir.

– “Ey Dünyanın ulu sultanı. Ben, o adama öfkeyle, hışımla bakmadım. Hayretle baktım. O yanlış anladı. Vehme kapıldı. Onu, burada görünce şaşırdım. Çünkü Cenab-ı Hak bana emretmişti ki:

– “Haydi git, bu akşam o adamın canını Hindistan’da al” Ben de bu adamın yüz kanadı olsa, bu akşam Hindistan da olamaz. Bu nasıl iştir, diye hayretlere düştüm. İşte ona bakışımın sebebi bu idi“

İşte ölümden maalesef kaçılmıyor. Ayrıca Bediüzzaman Hazretleri 26. Lem’a’da “ölüm i’dam değil, firak (ayrılık) değil, belki hayat-ı ebediyenin (sonsuz hayatın) mukaddemesidir (başlangıcıdır), mebdeidir ve vazife-i hayat külfetinden (zahmetinden) bir paydostur, bir terhistir, bir tebdil-i mekândır (mekân değişikliğidir). 

Cenab-ı Hak bizleri ölümü ve Hz. Azrail’i gülerek karşılayanlardan eylesin. 

İlim talebesi olarak son nefesimize kadar Nurlar’la iştigal etmeyi nasip etsinki, şehitler zümresine ilhak olalım. Amin. 

Okunma Sayısı: 2923
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı