"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ömrünü İslâm hakikatlerine adamış bir kahraman Eşref Edip

Ahmet ÖZDEMİR
15 Aralık 2011, Perşembe
Vefatının 40. sene-i devriyesinde rahmetle anıyoruz

“Envâr-ı İslâmiyeyi elli seneden beri neşreden, hakaik-i İslâmiyeyi ehl-i dalâlete karşı müdafaa eden ve elli seneden beri benim maddî manevî bir hakikî kardeşim ve meslektaşım Eşref Edip...”
Bediüzzaman Said Nursî

2. Meşrûtiyet ve Cumhuriyet döneminde yarım asırdan fazla gazete çıkarıp İslâmiyete hizmet eden Eşref Edib (Fergan), 1882 yılında Selanik’te dünyaya geldi. Aslı Türkistan muhacirlerine dayanır. Babası İslâm Ağa ve annesi Nefise Hanımdır. Sıbyan ve Rüştiye mekteblerini Serez’de okudu. Bu arada hafızlığını tamamladı. Dinî dersler yanında Arapça öğrendi. Memleketinde bir yıl kadar Şer’î Mahkeme kâtipliği de yaptı.
İstanbul’a gelen Eşref Edib, Hukuk Fakültesinde okudu. Aynı zamanda medrese eğitimini de alarak kendini yetiştirmeye çalıştı. Dönemin ünlü isimleriyle yakın dostluklar kurdu. Bu dönemde cereyan eden fikrî mücadele ve yazılara ilgi duyarak yayın işiyle ilgilenmeye başladı. II. Meşrûtiyetin ilânından sonra Sırat-ı Müstakim adıyla haftalık bir dergi çıkardı ve yayıncılık hayatına girdi. Bu derginin yayınlanmasında Mehmed Âkif, Musa Kâzım ve Mahmud Esad gibi düşünce ve fikir adamlarının desteğini aldı. Ortağı Ebül’ula’nın üniversite hocalığına başlaması üzerine derginin adını Sebilürreşad olarak değiştirdi. Batı yanlısı yazarlarla fikrî mücadelelere girişerek İslâmî değerleri savundu.
Fikrî istikametini bozmadan devam ettirdiği yayıncılık hayatında sıkıntılarla karşılaştı, sansür ve kapatmalara maruz kaldı. Bediüzzaman ve talebelerine karşı yapılan haksızlıkları eleştirerek onları destekleyip yayınlarında kendilerine yer vermek sûretiyle birçok kişi tarafından tanınmalarına vesile oldu. 1908 yılında tanıştığı Bediüzzaman ile irtibatını hiç kesmedi. Bediüzzaman bir mektubunda onun için, “Kırk seneden beri iman hizmetinde benim arkadaşım” ifadelerine yer vermiştir.
I. Dünya Savaşı sırasında İttihat ve Terakki’nin yanlış bulduğu bazı siyasî faaliyetlerini eleştirmekten çekinmedi. Bu yüzden bir süre dergi yayınına ara vermek zorunda kaldı. Eşref Edip, savaş sonrasında işgal altında bulunan İstanbul’da yeniden Sebilürreşad’ı yayınlamaya başladı. Millî Mücadele’nin başlamasından sonra Anadolu Hareketine destek verdi ve Mehmed Âkif ile birlikte Millî Mücadelecilere arka çıktı. İşgal altında bulunan İstanbul’da derginin yayınlanamayacağı endişesiyle Anadolu’ya geçti. Kastamonu ve Ankara’da yayıncılık hayatını sürdürdü. Mehmed Âkif’in yaptığı vaazları yayınlayarak Millî Mücadele şuurunun güçlenmesine katkıda bulundu. Onunla Taceddin Dergâhı’nda buluştu. İslâm Şûrâsını toplamak için Bediüzzaman Said Nursî, Şeyh Ahmed Senusî ve Mehmed Âkif’in fikirlerinden faydalandı.
Eşref Edip, Kurtuluş Savaşından sonra İstanbul’a geri dönüp kaldığı yerden yayın hayatına devam etti. Cumhuriyetin ilânından sonra “Tek Parti” iktidarı boyunca dine ve İslâmî değerlere karşı takınılan tavra karşı fikrî alanda mücadele verdi. Yaptığı muhalefetten dolayı dergisi sansüre uğradı. Şeyh Said olayı bahane edilerek çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunundan sonra çok sayıdaki yayınla birlikte dergisi kapatılıp tutuklanarak Ankara ve Diyarbakır’da İstiklâl Mahkemelerinde yargılanmasına rağmen beraat etti.
1932 yılında Mısır’da Mehmed Âkif ile görüşen Eşref Edip, döndükten sonra İslâm-Türk Ansiklopedisi’ni çıkararak yayın hayatına yeniden başladı. Bu çalışmada Millî Eğitim Bakanlığının çıkardığı İslâm Ansiklopedisi’nde yer alan yanlışları ortaya çıkarıp doğruları gösterdi. Eşref Edip, Sebilürreşad’ı 1966 yılına kadar yayınlamaya devam etti. Din ve vicdan özgürlüğüne getirilen sınırlama ve engelleri sert bir şekilde eleştirdi. Dergisinde Risâle-i Nur ve Bediüzzaman Said Nursî ile ilgili yazılara geniş yer verdi. Basın yoluyla çok sayıda kişinin Bediüzzaman ve Risâle-i Nur’a ilgi duymasına ve onları tanımasına vesile oldu. Bediüzzaman talebelerine yazdığı bir mektubunda şu ifadelere yer vermektedir:
“Eşref Edip kırk seneden beri iman hizmetinde benim arkadaşım ve Sebilürreşad’da makale yazan ve şimdi vefat eden çok kıymetli kardeşlerimin mümessili ve hakikî İslâmiyet mücahidlerinden bir kardeşimdir. Ve Nurun bir hâmisidir…” (Emirdağ Lâhikası, s. 281). Ayrıca İstanbul’a giden talebelerine Eşref Edib’i ziyaret edip selâmlarını iletmelerini tembihleyen Bediüzzaman, ona verdiği değeri müşahhas bir şekilde gösterdi. Selâmı götüren ve kendisiyle görüşen Mustafa Sungur, Eşref Edip’in duyduğu memnuniyeti ve gösterdiği alâkayı hatıralarında nakletmektedir (Son Şahitler, c. 4, s. 35-37).
Eşref Edip, İngiliz işgali yıllarında, Zeyrek’te bir evde Bediüzzaman’dan komitecilik dersleri aldığını anlatır. Bediüzzaman işgal günlerinde Eşref Edip’le yaptığı hizmetleri “İstanbul’u işgal eden İngilizlerin başkumandanı, İslâm içinde ihtilâf atıp, hattâ Şeyhülislâm ve bir kısım hocaları kandırıp birbiri aleyhine sevk ederek itilâfçı, ittihatçı fırkalarını birbiriyle uğraştırmasıyla Yunanın galebesine ve harekât-ı milliyenin mağlûbiyetine zemin hazırladığı bir sırada, İngiliz ve Yunan aleyhinde Hutuvât-ı Sitte eserimi Eşref Edib’in gayretiyle tab ve neşretmekle..” (Şuâlar, s. 387) diye anlatmaktadır.
Bediüzzaman Eşref Edip’e gönderdiği bir tebrik yazısında şöyle diyordu:
“Aziz, muhterem, sıddık, envâr-ı İslâmiyeyi elli seneden beri neşreden, hakaik-i İslâmiyeyi ehl-i dalâlete karşı müdafaa eden ve elli seneden beri benim maddî manevî bir hakikî kardeşim ve meslektaşım, Eşref Edip!
“Sebilürreşad’ın ellinci sene-i devriyesi münasebetiyle gayet samimî ve uzun bir mektup yazacaktım. Fakat pek şiddetli hasta olduğumdan, hattâ konuşmaya da iktidarım olmadığından, Risâle-i Nur’a havale ediyorum. Onda Sebilürreşad’ın mahiyetini, hizmetini gösteren mektuplar vardır. Zaten Sebilürreşad, Nur’ların mühim parçalarını neşretmiştir. Tarihçe-i Hayat Sebilürreşad’ın ellinci sene-i devriyesine tam bir tebriknâme hükmündedir.” (Sebilürreşad, c. 12, s. 277)
1952 yılında Bediüzzaman Said Nursî ile görüşen Eşref Edip, duygu ve düşüncelerini kaleme aldı. Uzun zamandır görüşemediği Bediüzzaman’la hasretini şu cümlelerle ifade ediyordu: “Belki yirmi yedi, yirmi sekiz sene oldu Üstadı görmeyeli. Onu görmek, mübârek sîmâsını doya doya seyretmek için her zaman gidip ziyâret etmek istediğim halde, meşguliyetten bir türlü vakit bulamadım. Fakat o, kalblerde yaşadığı için, mânevî varlığı ile dâimâ beraberdik. Bu, gönüllerdeki iştiyâkı bir dereceye kadar tatmin etmez miydi? Kendisini görüp kucaklaştığımız zaman, onun nûrânî sîmâsının verdiği zevk, maddî hasretin de ne kadar büyük olduğunu gösterdi.
“Üstadla tanışmamız kırk seneyi geçti. O zamanlar hemen her gün idârehâneye gelir; Âkif’ler, Nâim’ler, Ferid’ler, İzmirli’lerle birlikte saatlerce tatlı tatlı musâhabelerde bulunurduk. Üstad, kendine mahsus şîvesiyle yüksek ilmî meselelerden konuşur; onun konuşmasındaki celâdet ve şehâmet bizi de heyecanlandırırdı. Hârikulâde fıtrî bir zekâ, İlâhî bir mevhîbe. En mu’dil meselelerde, zekâsının kudret ve azameti kendisini gösterir. Dâimâ işleyen ve düşünen bir kafa. Nakillerle pek meşgul değil. Onun rehberi yalnız Kur’ân; bütün feyiz ve zekâ kaynağı bu. Bütün o lem’alar, doğrudan doğruya bu kaynaktan nebeân ediyor. Bir müçtehid, bir imam kadar rey sahibi. Kalbi bir Sahabî kadar îmanla dolu. Rûhunda, Ömer’in şehâmeti var. Yirminci asırda Devr-i Saadet’i nefsinde yaşatan bir mü’min. Bütün hedefi îman ve Kur’ân.
“İslâmın gayetü’l-gayesi olan ‘Tevhid’ ve ‘Allah’a îman’ esâsı, onun ve Risâle-i Nur’un en büyük umdesidir. Devr-i Saadet’te, Müslümanlığın ilk kuruluş zamanlarında olsaydı, Hazret-i Peygamber (asm), Kâbe’deki putların parçalanması vazifesini ona verirdi. Şirke ve putperestliğe o derece düşmandır.
“Mücâhede ile gönüllerde îman ve Kur’ân hakîkatlerini yerleştirmek için geçen uzun, bir asra yakın bir ömür. Fazîlet ve şehâmetle geçen bir ömür. Harp meydanlarında, mücâhidlerin önünde, kılınç elinde, dimdik ayakta düşmana saldıran bir kahraman. Esârette, düşman kumandanına karşı koyan bir kahraman. Îdam sehpasında, düşman kumandanını düşündüren, insafa getiren bir kahraman...” (Tarihçe-i Hayat, s. 956-957).
Bediüzzaman’la ilgili neşredilmiş üç adet kitabı vardır: “Risâle-i Nur Müellifi Said Nur ve Nurculuk”, “Bediüzzaman Said Nur ve Nurculuk”, “Tenkid, Tahlil, Risâle-i Nur Muarızı Yazarların İsnatları Hakkında İlmî Bir Tahlil”. Ayrıca “Mehmed Âkif Hayatı ve Eserleri”, “İnkılâp Karşısında Âkif-Fikret”, “Gençlik-Tan’cılar”, “Misyoner ve Müsteşriklerin Yazdıkları İslâm Ansiklopedisi’nin İlmi Mahiyeti”, “Pembe Kitap”, “Çocuklarımıza Din Kitabı”, “Kur’ân-Garp Mütefekkirlerine Göre Kur’ân’ın Azamet ve İhtişamı Hakkında Dünya Mütefekkirlerinin Şehadetleri” adlı eserlerini saymak mümkündür.
Eşref Edip, Sebilürreşad dışında Tevhid-i Efkâr, Yeni İstiklâl, Bugün, Sabah, İttihad, Yeni Asya gibi gazete ve dergilerde yazılar yazdı.
15 Aralık 1971 tarihinde vefat eden Eşref Edib’in kabri Edirnekapı Şehitliği’ndedir. Vefatının 40. yılında merhum Eşref Edib’i bir kere daha rahmetle anıyoruz.

Okunma Sayısı: 1419
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı