Biribirimizin doğum günlerini tebrik etmek iyi bir gelenek. Ancak, kuru kutlama ve hediyeleşme ötesine taşınırsa…
En feyizli kutlama şu hakikatleri paylaşarak yapılabilir:
“Ey nefis! Bil ki, dünkü gün senin elinden çıktı; yarın ise, senin elinde senet yok ki, ona mâliksin. Öyle ise, hakikî ömrünü bulunduğun gün bil… Hem bil ki, her yeni gün, sana, hem herkese bir yeni âlemin kapısıdır. Eğer namaz kılmazsan, senin o günkü âlemin zulümâtlı ve perişan bir halde gider. Senin aleyhinde âlem-i misâlde şehâdet eder. Zîrâ herkesin, her günde, şu âlemden, bir mahsus âlemi var. Hem o âlemin keyfiyeti o adamın kalbine ve ameline tâbidir.” (Sözler, s. 246)
Ve sık sık hatırlatmalı: Senin zamanın ve ömrün, berkten daha çabuk geçer; hayatın, çaydan daha sür’atli akar… Madem dünya hayatı ve cismânî yaşayış ve hayvânî hayat böyledir. Hayvâniyetten çık, cismâniyeti bırak, kalb ve ruhun derece-i hayatına gir. Tevehhüm ettiğin geniş dünyadan daha geniş bir daire-i hayat, bir âlem-i nur bulursun. İşte o âlemin anahtarı, marifetullah ve vahdâniyet sırlarını ifade eden Lâ ilâhe illâllah kelime-i kudsiyesiyle kalbi söylettirmek, ruhu işlettirmektir. (Mesnevî-i Nûriye, s. 149)
Ya şu hakikat de tam doğum günü kutlamasına uygun değil mi sizce de?
“Dünya bir misafirhânedir. İnsan ise, onda az duracaktır ve vazifesi çok bir misafirdir ve kısa bir ömürde hayat-ı ebediyeye lâzım olan levâzımâtı tedârik etmekle mükelleftir. En ehem ve en elzem işler takdim edilecektir… Halbuki, siz ekseriyet itibâriyle şu fânî dünyayı bir makarr-ı ebedî nokta-i nazarında ve gaflet perdesi altında, dünyaperestlik hissiyle işlenmiş bir sûret sizde görülüyor. Öyle ise, hakperestlik ve âhireti düşünmeklik esasları üzerine müesses olan ubûdiyetten hisseniz pek azdır.” (Age, s. 241)
Doğum günlerinde de hediyeleşmek güzel bir âdettir. Yalnız en iyi hediyenin kitap olduğu unutulmamalı. Kitapların içinde de en iyisi bu gerçekleri hatırlatan ve çok yönlü tefekkürü sağlayanlardır. “Bazan bir saat tefekkür, bir sene ibadet hükmüne geçer.”
En iyi tefekkür kitabı da maddî-mânevî, ilmî, imanî, dünyevî-uhrevî her meseleyi, Esmâ-i Hüsna penceresinden tefekkür ettiren Risâle-i Nur’dur. Orada, “O saat var; çalış, o saati bul… Bütün risâlelerin hususî menbaları, madenleri olan binden ziyade âyât-ı Kur’ân’iye…” baştan sona tefsir edilmiştir. (Kastamonu Lâhikası, s. 29, (yeni tanzim, s. 56)
Bütün ehl-i imanın doğum günlerini tebrik eder, bereketli geçmesini Feyyaz-ı Mutlak’tan niyaz ederim.