Yolsuzun biri, Behlül’ün yüzüne bir avuç kül atar ve başındaki külahı kaptığı gibi kaçar. O da gözlerini silip mezarlığa doğru gitmeye başlar.
Ona: “Hey, külahını alan şu tarafa kaçtı, sen ters tarafa gidiyorsun?” derler. O ise, “Nereye isterse kaçsın! Dönüp geleceği yer orasıdır!” der.
Kur’ân adaletine göre müşrik, ateist, dinsiz de olsa davalı durumda iseler, adil mahkemelerde yargılanırlar.
Suçsuz iseler beraat, suçlu iseler hak ettikleri cezaya çarptırılır. Suçlu padişah da olsa cezasını vermek Kur’ân’ın emri değil mi? İnancı, milliyeti, makamı vs., her ne olursa olsun hakkına tecavüz ettiğimiz kişilerin hesabını zerre zerre vereceğiz!
Son birkaç senenin kara tablolarına bakar mısınız: Yalan ve iftira ile binlerce mazlum çocuk, genç, kadın, ihtiyar hukuk kuralları ihlal edilerek mahkemelerde süründürüldü.
İktidar sarhoşluğu, menfaat üzerine dönen gaddar siyasetin canavarlığı, güç zehirlenmesi, gaflet, hırs ve ülfet gözünüze perde çekmiş, akıbetinizi görmüyorsunuz!
Hiç şüphe etmeyin, “O celâl ve izzete uygun bir dâr-ı mücâzât olacaktır. Çünkü, ekseriyâ zâlim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp, buradan göçüp gidiyorlar. Demek, bir mahkeme-i kübrâya bırakılıyor, tehir ediliyor; yoksa, bakılmıyor değil. Bâzan dünyada dahi ceza verir. Kurûn-u sâlifede cereyan eden âsi ve mütemerrid kavimlere gelen azablar gösteriyor ki, insan başıboş değil; bir celâl ve gayret sillesine her vakit mâruzdur.” (Sözler, s. 66)
İşte koronavirüs, kuraklık, kıtlık, ekonomik ve sosyal krizler, çevremizin ateş çemberiyle çevrilen belâ ve musîbetler… Ne yaparsak yapalım, nereye kaçarsak kaçalım, ne kadar büyük makam ve mevkiler, servetler elde edersek edelim; alâkülli hâl öleceğiz ve en son varacağımız yer mezar değil mi?
Sonra Haşir, sonra Mizan, sonra Sırat… Ya sonra? Unutmayalım: “İnsan, ipi boğazına sarılıp, istediği yerde otlamak için başıboş bırakılmamıştır. Belki, bütün amellerinin sûretleri alınıp yazılır ve bütün fiillerinin neticeleri muhasebe için zaptedilir.” (Sözler, s. 75)
“Belki insan ebede meb’ustur ve saadet-i ebediyeye ve şekavet-i daimeye namzettir. Küçük büyük, az çok, her amelinden muhasebe görecek. Ya taltif veya tokat yiyecek.” (Bediüzzaman, Lem’alar, s. 142)