İhtiyar ve güngörmüş dede, ergenlik çağına basan torununa; o yaşın sorumluluğunu anlaması için güzel bir hediye alır.
Elini öpüp teşekkür ettikten sonra sorar: “Dedeciğim, sen 15 yaşında olsaydın, nasıl bir hediye isterdin?”
“Aaah yavrum! 15 yaşına dönebilseydim hiçbir şey istemezdim, hatta birçok şeyi verirdim!..”
Bir insanın en önemli devresi, gençliğidir. Bir toplumun en değerli hazinesi gençliğidir. Türkiye’nin nüfusu 83 milyonu aşmıştır. Bunun yüzde 50’si, 30 yaşın altındadır. Bu büyük bir potansiyeldir.
Ahirzamanın dehşetli şahısları Deccal/Süfyanın geldiği son dilimindeyiz. Bu dehşetli şahısların şubeleri olan “ifsat, ahlâksızlık, zındıka, mason komiteleri” gençliğimizi elimizden almak için çok dehşetli tuzaklar kurulmaktadır: İnternet, TV, cep telefonları... Hatta, dindar gençlere kızları musallat ediyorlar.
Eğer, gençliğimizi ve gençlerimizi iman, ahlâk ve iffet dairesinde tutamazsak bad-ı heva gidecek; başımıza hazin haller açacaktır. En büyük hazinelerden birisi olan gençlik niçin verilmiş; biz nerelerde harcıyoruz?
Gençler! Sakın gençliğinize güvenmeyin, zira, göz açıp kapanıncaya kadar geçip gidiyor! Herkes gençliğine dönüp şu pencereden birlikte bakmalı: “Herkesi zevâliyle ağlatan ve herkesi kendine meftun ve müştak eden ve günah ve gafletle geçen ve geçmiş gençliğime baktım. O güzel, süslü çarşafı içinde gayet çirkin, sarhoş, sersem bir yüz gördüm. Eğer mahiyetini bilmeseydim birkaç sene beni sarhoş edip güldürmesine bedel, yüz sene dünyada kalsam beni ağlattıracaktı. Nasıl ki öylelerden birisi ağlayarak demiş: ‘Keşke gençliğim bir gün dönseydi, ihtiyarlık benim başıma ne kadar hazîn haller getirdiğini ona şekvâ edip söyleyecektim.” (Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s. 233)
Ey gençler! İşte gençliğiniz elinizdedir. Onu iman, Kur’ân yolunda sarf ederseniz ebedî bir gençliği kazanmayacak mısınız?
“Ey insanlar! Fâni, kısa, faydasız ömrünüzü bâki, uzun, faydalı, meyvedar yapmak ister misiniz? Madem istemek insaniyetin iktizasıdır; Bâkî-i Hakikînin yoluna sarf ediniz. Çünkü Bâkîye müteveccih olan şey, bekanın cilvesine mazhar olur.” (Bediüzzaman, Lem’alar, s. 23)