Kendimizle, kimliğimize ilgili “Kimim, nereden geliyorum, nereye gidiyorum, beni gönderen kimdir, niçin göndermiştir?” şeklindeki hayatî soruları, aklımız, kalbimiz vicdanımızı tatmin edecek tarzda cevaplandırabiliyor muyuz?
Bu temel suallerin cevabını veremezsek, atlarımız, katlarımız, yatlarımız, çiftliklerimiz, fabrikalarımız, yani, maddî imkânların zirvesinde de olsak gerçek huzur ve mutluluğu bulabilmemizin imkânsız olduğunun farkında mıyız?
Sadece “Ben Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe (öldükten sonra dirilişe), kadere iman ediyorum” lâfından mı ibarettir?
Ma’rifetullah, yani, Allah’ın varlığı, birliği, Esma-i Hüsna hakkındaki marifetimiz, bilgimiz, ilmimiz nedir? Allah her yerde hazır ve nazırdır, ama mekândan münezzehtir, hususunu bırakınız başkalarına, kendimize izah edebiliyor muyuz?
Bilimin Âlim, sanatın Sani’, hak-hukuk ve adaletin Hak, Âdil, teknik, teknolojinin, ekonominin Mukaddir, Hakim, Rezzak, Muktesit gibi bütün fenlerin Esma-i Hüsna’ya dayandığının farkında mıyız? Bu hususlarda aldığımız mesafe nedir?
Ya sair iman esasları hakkında ne biliyoruz? Ya İslâmın şartları ve sair ibadetler?.. Ya ahlâk?..
Ya hürriyet, adalet, meşveret (ortak akıl, kollektif şuur, katılımcılık) hakkında ne biliyoruz?
Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’nin hak ve hürriyetleri, en ince detayına kadar nakış nakış işlediğini, anne hakkı, baba hakkı, eş hakkı, çocuk hakkı, akraba hakkı, komşu hakkı, insan hakkı ve hayvan hakkı... Ve hatta eşya hakkını ihya ettiğini bilir?
Ve bu hususlarda ne biliriz?