Bediüzzaman’ın, “Eğer lâik cumhuriyet soruyorsanız, ben biliyorum ki, lâik mânâsı, bîtaraf kalmak, yani hürriyet-i vicdan düsturuyla, dinsizlere ve sefahetçilere ilişmediği gibi dindarlara ve takvâcılara da ilişmez bir hükûmet telâkki ederim.” cümlesi yanlış anlama ve yorumlara meydan vermeyecek kadar apaçık değil mi? (Şuâlar, s. 318., https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/)
Yine de bazı kavram ve hâdiseler değerlendirmede dikkate alınması gereken birkaç temel ölçüyü nazara verelim:
. Mefhum: “Bir sözün veya kelimenin taşıdığı, ifâde ettiği mânâ, anlam, kavram.
. Târif: Tanım, tanımlama. Bir mefhum, tabir, iş, nesne ve düşünceyi, yapılış metodunu açıklama ve bir şeyin bulunduğu yeri, çevre ile ilgisini belirterek açıklamak.
. Nazariye, teori. Uygulamaya geçirilmeyen meseleler üzerindeki düşünceler. Âyet ve hadislerle kesin olarak sınırları belirlenmemiş dinin ictihada açık kısımları.
. “İhsan-ı İlâhîden fazla ihsan, ihsan değildir. Her şeyi olduğu gibi tavsif etmek gerektir.” (Mektûbât, s. 458) Meselâ, “Ayakta bevl zina gibidir, bir sadâka 70 Hacca bedeldir, deniz ve göle girmek orucu bozar!” gibi… Denize girmek orucu bozmaz, deniz suyu bir şekilde yutulur vs. ise oruç bozulur!
. “Tebeddül-ü esmâ ile hakaik tebeddül etmez.” (Divan-ı Harb-i Örfî, s. 40) Meselâ, demire alüminyum dense yumuşak olmuyor! “Din, vicdan ve hürriyetlerin şemsiyesi, garantisi” olan laiklik ve demokrasinin yanlış uygulanmalarından hareketle İslâma muarız düşünmemeli:
“Suâl: “Bâzı adam, (meşrûtiyet, demokrasi/A. F.) ’Şeriata muhâliftir’ (aykırıdır) diyor?”
“Cevap: Rûh-u meşrûtiyet, şeriattandır; hayatı da ondandır. Fakat ilcâ-i zarûretle teferruat olabilir, muvakkaten muhâlif düşsün. Hem de, her ne hâl ki, meşrûtiyet zamanında vücuda gelir! Meşrûtiyetten neş’et etmesi lâzım gelmez. (Münâzarât, s. 38) Yani, zaruret ve mecburiyetlerin zorlamasıyla meşrûtiyet, demokrasiye zıt uygulamalar olabilir. Meselâ, İslâm’da hırsızın kolu kesilir! Ama, her zaman, her hırsızın değil; hangi tür hırsız ve hangi ölçüde bir malı çaldığına bakılır. Hz. Ömer (ra), kıtlık zamanında yiyecek çalana bu hükmü uygulamamış!
İşte hürriyet, cumhuriyet, meşrûtiyet, demokrasi, laiklik isimlerine bakıp itiraz etmemeli. Önce tarif ve mahiyetlerine, özelliklerine bakmalı. İslâm âlemindeki jakoben uygulamalarına değil!
Çünkü, her şeyde olduğu gibi laikliğin de çok farklı, eksik ve yanlış yansımaları var.
Hürriyeti, demokrasiyi, laikliği ve hatta Müslümanları Kur’ân, Hadis (Sünnet-i Seniyye), yani doğru İslâmiyetle ölçmeli, değerlendirmeli; yoksa bunları farklı uygulamaları ve Müslümanlarla değil. Kur’ân’ı, Hadisi yanlış anlayan, uygulayan batıl fırkalar yok mu? Bunları da…