Cihaz içerisindeki görüntü geliştirme tüpü yardımı ile toplanarak insan gözünün görebileceği seviyeye yükseltilerek göze aktarılır. Yeni nesil gece görüş sistemlerinin birçoğunda kızılötesi ışık kaynakları cihazın üzerinde bulunmaktadır. Kızılötesi ışık, ışık kaynağından bir miktar uzaklaşıldığında çıplak gözle görülemez sadece bu cihazlarla-gece görüş dürbünleri-bakıldığında görülebilir.

Teleskoplar, uydular, tv’ler, telefonlar uzaktan, çok uzaklardan, bize göre gayb âlemlerinden görüntüler, sesler, haberler veriyorlar.

İnsan bunlardan daha mükemmeldir.

İşte, müceddidler, asfiyalar, hakikî âlimler, kutuplar (zamanın en büyük âlimi ve velisi), ferasetli mü’minler teleskop veya termal kameralar gibidirler. Laser ışınları veya optik kameralar gibidir. Karanlıktaki şeyleri de görürler.

Meteoroloji uzmanları gibidir. Bir gün, iki gün, hatta bir hafta sonraki hava durumunu olacağa yakın tahmin ederler, ortaya koyarlar. Evet, Hubble teleskobu gibi...

İşte insan kâinatın misal-i musağğarı, küçültülmüş şekli ve özeti olduğundan kızılötesi (infrared) ışık kaynağına sahiptir. Ruhumuzu / duygularımızı, kalbimizi inkişaf ettirdiğimiz nisbette karanlıkta da görürüz. Yani, göz penceresi kapalı olduğundan kalb görür. Zaten, gören ruhumuzdur, kalp penceresinden bakar ve görür. Gözlerimiz kapalı olduğunda, ruhumuzun o özelliği kaybolmuyor zaten.

Ki, görme özelliği, hatta işitme, hissetme, algılama özelliği bütün moleküllerimizde vardır. Gözde yer alanlarında görme özelliği daha ziyade ortaya çıkar.

“Hem de nazar-ı dikkate almak lâzımdır ki: Kim birşeyde çok tevaggul etse, galiben başkasında gabîleşmesine sebebiyet verir.” (Muhakemat, Risale-i Nur Enstitüsü, İnternet s. 15.)

Doktor, tıp ile ilgilendiği için o hususlarda hassastır. Başka ilim dallarında bilgisi daha azdır. Her mesleği bu ölçüye göre değerlendirebiliriz.

Meleklere imanı, meleklerin özelliklerini en ince detaylarına kadar anlatmıştır. Dolayısıyla, kalbî, manevî Hubble teleskopu veya gece görüş dürbünüdür; onlardan gelen ilhamları net olarak alır.

Göz ışık olmaksızın göremez. Akıl, kalb de iman ve Kur’ân nuru olmaksızın göremez. Ferasetli mü’min, lâtifelerini, hislerini ilim, iman esasları, Esma-i Hüsna’yı tefekkür, tezekkür, mütalâa, müzakere ile geliştirirse ufku o kadar genişler, öngörüsü, sezgisi, feraseti o nisbette artar.