Biri dese ki; “Eğer Risâle-i Nûr mesleği adına konuşmak istiyorsanız, falanın neşrettiği şerh ve te’lîfleri okumaya mecbûrsunuz. Çünkü, ‘İleride yazılacak’ denen parçalar yazılmadan, bu meslek tamamlanmış olamaz. O yazılacaklar yazılıp ortaya çıktıktan sonra meslek mensûblarının gerçek icâzetleri verilir. Okumayanların icâzetleri çöpe atılacaktır, mesleğimiz adına konuşma hakları kalmayacaktır.”
Şimdi bu ifadelerdeki çelişkileri, yanlışları, daha doğrusu Risale-i Nur meslek ve meşrebine uymayan noktaları maddeler halinde sıralayacağız:
● Risale-i Nur mesleğinde “Aklını başkasının cebine koymak” yoktur.
● Üstad kendisi dahil herkesin mihenge vurulmasını önemli bir prensip olarak vaz’ etmiş.
● Nur mesleğinde icazet yoktur ki, “O yazılacaklar yazılıp ortaya çıktıktan sonra meslek mensûblarının gerçek icâzetleri verilir” denilsin!
● İcazet eski tarz medrese, tarikat ve resmî kurumlarda olur. Medresetü’z-Zehra’da değil. “Eğer mesleğimiz şeyhlik olsaydı, makam bir olurdu veyahut mahdut makamlar bulunurdu. O makama müteaddit istidatlar namzet olurdu. Gıptakârâne bir hodgâmlık olabilirdi. Fakat mesleğimiz uhuvvettir. Kardeş kardeşe peder olamaz, mürşid vaziyetini takınamaz. Uhuvvetteki makam geniştir; gıptakârâne müzâhameye medar olamaz. Olsa olsa, kardeş kardeşe muavin ve zahîr olur, hizmetini tekmil eder.” (Bediüzzaman, Lem’alar, s. 170.)
● “Risâle-i Nur’un hocası Risâle-i Nur’dur. Risâle-i Nur, başkalarından ders almaya ihtiyaç bırakmıyor. Herkes istidâdı nisbetinde kendi kendine istifâde eder. Aklınız herbir meseleyi tam anlamasa da, ruh, kalb ve vicdânınız hissesini alır. Ne kadar istifâde etseniz, büyük bir kazançtır.” (Bediüzzaman, Sözler, s. 723)
Ve dolayısıyla Nur mesleğinde “şeyhlik-müridlik, hocalık-talebelik, mürşitlik” makamları yoktur ki, kim kime icazet verecek!