Risâle-i Nur, insanı kâinatta zerre zerre, hücre hücre, uzuv uzuv, satır satır, sayfa sayfa, kitap kitap, sistem sistem işlenen ince sanat ve nakışların tecellilerine akıl ve fikirleri yönlendirir.
Çünkü o, edebî sanat türlerinin bütünüyle kaleme alınmış muazzam bir edebî sanat galerisidir.
Diğer taraftan; Kur’ân’ın beyanlarının bir mu’cize eseri olduğunu, edebiyatın en ince noktalırını bünyesinde taşıdığını izâh ve ispat eder. Aynı zamanda, hadîsin de sanat ve belâğat cephesini zihinlere nakşeder. Risâle-i Nur’da yer alan edebî sanatlardan önemlileri şöyle sıralayabiliriz:
“Hüsn-ü ta’lil” (edebiyatta bir olayı görünür sebebinden daha güzel ve daha önemli bir sebeple açıklama sanatı) “mecâz” (bir sözün gerçek anlamından farklı kullanılması); “teşbih” (zayıf bir şeyi kuvvetli bir şeye benzetmek); “temsil” (teşbihin bir yönden değil, çok yönlü yapılması); “kinâye” (bir fikri, bir düşünceyi kapalı söylemek); istiâre (kısaltılmış teşbih); “ta’riz” (sözü doğrudan değil, dolaylı olarak dokundurmak); “tehekküm” (görünüşte ciddi, gerçekte alayden ibaret söyleyiş); “tevriye” (bir kelimeyi, iki-üç mânâda kullanmak); “iştikak” (aynı kökten gelmiş kelimeleri aynı cümlede kullanmak); “seci’” (nesir içindeki kafiye), tenâsüb (aralarında mânâ bakımından münâsebet bulunan iki veya daha fazla kelimeyi kullanmak); “leff-ü neşir” (iki veya daha fazla kelimeyi sıralayıp, sonra da onlarla ilgili şeyler söylemek); “tecahül-ü ârif” (bilen kimsenin bilmez gibi davranması); “iktibas” (âyetten, hadîsten veya başka bir yerden alınan bir parça ile sözü süsleyip, mânâyı te’yid etmek); “irsal-i mürsel” (bir fikri anlatırken, bir vecîze veya atasözüyle o fikri doğrulamaktır); “teşhis ve intak” (insandışı varlıklara şahsiyet verip insan gibi duygulandırmak ve konuşturmak); “telmih” (söz arasında meşhur bir olaya, bir söz, bir kıssa, bir mânâya işâret etmek) gibi edebî sanat türlerinin hepsini taşıdığı görülür.
Risâle-i Nur, Kur’an’ın edebî cephesini nasıl nazara veriyor, hangi noktalara temas ediyor? Başta; lâfzının fesâhatinden/açıklığından, selâsetden (akıcılığından), nazmının cezâletinden (kelimeleri incelik ve kalınlıklarına göre; güzel, akıllı ve rekaketsiz anlatmasından), mânâlarının belâgatinden (Ne zaman, nerede, kime, nasıl, ne şekilde ifâde ve hitap etmek gerektiğinden), mefhumlarının bedâatinden (eşi ve benzeri olmayıp, hayret verici tarzından), mazmunlarının berâatinden (emsallerinden haşmetli, üstün, güzel, ilim ve hakikatçe yüksek olmasından), üslûbunun garâbetinden doğan bârika-i beyânı (açık ifâde ve net anlatımı)... Acîb sanatının nakşının beyânını, garip bir san’at lisânınının tekrarırının hiçbir zaman insanı usandırmamasının sırlarını açıklar.
Her asrın anlayışının derecesi, edebî rütbesi, hem her asırdaki tabakàlaraın yetenek derecelerine, rütbe-i kabiliyetleri nisbetinde nurlu feyizler verdiğini... Batı edebiyatıyla Kur’ân edebiyatının bediî zevk açısından insan ruhuna neler verdiğini ve sonuçlarını 1 izâh ve ispat eder.
Dipnot:
1-Sözler, s. 674, 676-677