Temel, sahildeki uçurumdan düşer, neyse ki, bir köke yapışır. “Kimse yok mi, kimse yok mi?” diye korkuyla tekrarlayıp yardım ister. Bir müddet sonra hatiften bir ses duyar: “Kendini suya bırak, seni kurtaracağım!”
Temel kafasını çevirir ve kısık bir sesle: “Başka kimse yok mi?!”
Tevekkül, bir iş için lüzumlu olan şartları hazırlayıp, çalışmayı yaptıktan sonra sonucu Allah’tan beklemenin adıdır. Yoksa dünyadaki sebeplere uymadan beklemek tevekkül değil, tembelliktir.
Tevekkül herşeyi sebeplerden bilmek de değildir. Onların sadece bir perde, tesir sahibinin yalnız Kadir-i mutlak olan Allah olduğunu bilmektir.
Evet, tevekkül, kâinattaki düzen, kanunlar ve hikmet sebeplere sarılmayı gerektirir.
Tevekkül ve tembellik arasındaki ince perde şöyle özetlenmiştir: Tertib-i mukaddematta tevfiz tembelliktir; terettüb-ü neticede tevekküldür. 1 Yani, bir şeyi tertip etmeye başlamadan işi Allah’a havale etmek tembellik; sebeplere müracaat ettikten, şartları yerine getirdikten sonra sonucu Allah’tan beklemek tevekküldür. Ki, birçok âyet-i kerimede gerçek tevekkül emredilir. 2
“Tevekkül, gemiye bindikten sonra, yükünü başında, sırtında taşımak değil, emin bir yere koymaktır.” Demek ki, Allah’ın tabiata koyduğu kanunlara, sebeplere uyan, inançsız da olsa, bu noktada “Allah’a tevekkül” etmiş olur.
Bütün vehim, şüphe ve vesveseleri yok eden, iksirli bir ilâç olan tevekküle yapışmayan vicdân sıkıntı içinde kalır; tesadüflerin, tabiat hâdiselerinin oyun- cağı olur. Tevekkülün kazandırdığı sayısız fayda ve güzelliklerden birisi istikbal endişelerinden, kurtarmasıdır.
Tevekkül, “Bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hâdisenin karşısında titremekten ve hodfüruşluktan ve maskaralıktan ve şekàvet-i uhreviyeden ve tazyikàt-ı dünyeviye hapsinden” azat eder. 3
Dipnotlar:
1- Bediüzzaman, Mektubat, s. 461. 2- Furkan Sûresi, 58, Şuarâ Sûresi, 217, Neml Sûresi, 79, Ahzâb Sûresi, 3, Ahzâb Sûresi, 48, Teğabûn Sûresi,13. 3- Bediüzzaman, Sözler, s. 284-285.