Medreseleri annelerle mukayese ve teşbih cihetini biliyorsunuz… Terbiye, şefkat, ta’lim, gelenek, insaniyet ve hayatın hakikatleri…
İç içe manaları birlikte tedai ettiklerinden; küçücük bir karşılaştırma yapalım diyoruz. Şefkat kahramanları ve mürebbiyeler; Allah’ın Rahim ve Vedud isimleri yanısıra; Rabb ismiyle tecellî eden Celal ismini her vasatta yansıtamadıklarından; çoğu annelerde şefkatin suiistimale uğradığını da Risale-i Nurlardan anlayabiliyoruz.
O küçücük filizin, nihalin veya goncanın büyümesini sağlayacak şefkat güneşiyle birlikte; yavrucağını hayatın şartlarına ve meşakkatlerine hazırlayacak terbiye verilmediğinde, insan olarak doğanların neticede insan olamadıklarına çok şahit oluyoruz. Sözkonusu esmanın fidanlara adaletli yansıyamaması, genellikle ağaçları çürütüp kurutabileceği gibi, bazen de barsız bırakır. 
Neslimizin ekseriyeti, dokuz yaşından itibaren tahsil için köyünü terk ederken; arkasında gözyaşlarını biriciğine göstermemeye çalışan bağrıyanık anneleri bırakmışlardır. Ayrılan da yanar, lâkin gittiği yerlerdeki yenilikler ve meşgale firkat acısını dindirebilir… Ya geride kalan anneler… Evlâdının gittiği gurbete, bir ömür boyu gözyaşlarıyla bakan anneler… Biz bu gözyaşlarını virde çevirmiş annelerin çocuklarıyız. Onlar vefat edip bizler de beyazlara bürünerek ardlarına düştüğümüzde, çocukluğumuzun yarım kalmış düğümleri yeniden çözülüyor ve hıçkırıklar ikinci çocukluğumuzda bizi eleveriyorlar. Yalnızca bizim kaderimiz olmadığını biliyoruz; ilim yolunu cihad ve ibadet, bu yoldaki ölüm ayrılığını şehadet olarak müjdeleyen “Güzeller Güzeline” biat etmişlerin kaderidir, bu. Efendimizin teşvik ettiği bu gurbeti ağlayarak yaşayan yavrulara da, annelerine de selam olsun…
Medreseye teslim olmuş çocukları, anneler kadar şefkatli olmasalar da; Allah’ın Rahim, Hakîm, Vedud, Afuv ve Rubûbiyetini âlemlerinde tefekkür eden müderrisler ve müdebbirler karşılayacaklardır. Bulunduğu mekândakilerin hepsi anakuzularıdır; artık paşa veya prenses muameleleri geride kalmıştır. Hayatın gerçekleri ve bu gerçekleri adalet üzere birlikte yaşayacağı yoldaşları ve kardaşları olacaktır, yenidünyasında… Bu hususun daha güzel misalleri ve müşahhas örneklerini; tarikatın menakıbında, büyük zatların hatıratında veya Bediüzzaman’ın külliyatında okumamız mümkündür. Peygamberimizden (asm) sonraki asırları Kur’ân ve sünnet ile ışıklandıran mücedditlerin, şeriatın hayata bakan cihetini tedvin eden büyük müctehid imamların ve diğer büyük zatların hayatlarında; ifadeye çalıştığımız anadan ayrılık, gurbet, medrese ve ilim seyahatleri vardır. 
Müşfik medreseyi askerlik ocağıyla karıştıran babalara itiraz ediyoruz. Askerlik zamanımızda on sekizinden sonra başlıyor. Medrese ise yavrularımızı dokuzunda kucaklıyor. Ferdiyetin hâkim olduğu zamanlarda, klasik medreseler-genellikle bir büyük zatın isim ve himayesiyle anılırdı. Anadolu’muzun Şark’ındaki eski medreselerde gelenek budur: Nurşin Medreseleri, Bitlis Hizan Medreseleri, Doğubayazıt Medreseleri, Tillo Medreseleri ve daha yüzlercesi… Dünya ve ahiret ilimleriyle nurlanmış ve sırf Allah rızasını esas yapmış bu mübarek müderrisler (Bütün mücedditler medreseden çıktıkları gibi, müderrislik de yapmışlar) annelerin şefkatinden ziyade kanatlarıyla yavruları sararlar. O minnacıkların geceleri üstleri açılmasın, soğuk almasınlar diye uykusuz dolaşırlarken; gündüzlerinde de bakışlarıyla onları kollarlar. Annelerinden öğrenemeyeceği paylaşmayı, yardımseverliği, fazileti, dayanışmayı, temizliği, idareyi ve sorumluluğu bu şefkatli ve tecrübeli zatların kanatları altında öğrenip hayatın cihad meydanına atılacaklardır.
Medresenin verdiği terbiyeyi anneler vermekten asla aciz değildirler. Lâkin ülfet, şefkat, rahat, yeknesaklık ve görenek; yavruların annelerini bir mürebbiye ve bir muallime ciddiyetinde takibe mani olurken, zaman hızlıca akıp gidecektir, yumurcakların hayatında…
İşte bu noktada, dünya ve ahiret dengesini adalet terazisiyle tutmak isteyen annelerin bizatihî kendilerine sormak gerekiyor: Medresenin vereceği (bilhassa erkek çocukları için) terbiyeyi anneler ve eğitimi de medresesiz mektep verebilecek mi?