Demokrasi ve hukuk dışı yargı operasyonlarıyla muhalefete tutuklulukların, kayyım atamalarının, millet iradesine kıyımların dayatıldığı vetirede “süreç” tam bir tıkanıklıkta. Büyük iddialarla kurulan “komisyon” kördüğüme dönüşmüş.
“Süreç”in, “Kürtlerin lideri ve temsilcisi” olarak lanse edilen 40 binden fazla insanın katline sebebiyetten müebbet hapse mahkûm terörist başı ve terör örgütü üzerinden kotarılmaya kalkışılması daha baştan çıkmaza sokmuş.
Terörist başının 27 Şubat’taki “PKK’nın bütün unsurlarının silâh bırakması ve kendini feshi” çağrısının üzerinden sekiz ay geçtiği halde, terör örgütünün Süleymaniye’de 30 teröristin kırık-bozuk silâhlarını kazana atıp “yakma gösterisi”yle kalınmış.
Terör örgütü elebaşlarının “çağrının kendilerini bağlamayıp muhatap olmadıkları” redleriyle “PKK’nın silâh bırakması” ve “kendini feshi” bir yana, Kuzey Irak kamplarında ve Kandil’deki binlerce militanı derlenip toparlanıyor.
PKK, SİLÂH BIRAKMIYOR, KENDİNİ FESHETMİYOR
Görünen o ki Bahçeli’nin tekrarladığı “kurucu önder” övgüsüyle “Öcalan’ın dışında hiçbir söz, teklif ve değerlendirmenin bize göre önemi yoktur” çıkışıyla terörist başına ihalesi peşinen “süreç”i zehirliyor.
Terör örgütü elebaşlarının “Apo’nun süreci yürütüp yönlendirmesi için uygun şartların yerine getirilmesi” perdesinde “umut hakkı”yla İmralı’da konut tahsisi, bazı yasal düzenlemelerle hapisteki teröristlerin serbest bırakılıp sorgulanmamaları hatta iş sahibi yapılmalarıyla “terör örgütü meşrulaştırılıyor.”
Nitekim terör örgütünün Öcalan’a atıfla “silâh bırakma için gerekli hukukî ve siyasî adımlar gecikmeden atılmalı” şartını koşması bundan. Bundandır ki İçişleri eski Bakanı’nın ifadesiyle “yurt içinde 50-60 teröristin kaldığı, terör örgütünün hiçbir unsurunun silâh bırakmadığı ve feshe yanaşmadığı vartada, PKK’nın “Öcalan’ın onayı ile Türkiye’deki tüm militanlarını geri çekmeye başladığı” duyurusunun hiçbir kıymeti kalmıyor.
Aslında PKK’nın “militanlarını Türkiye’den çekmesi” açıklaması, terör örgütünün “silâh bırakmayıp kendini feshetmediği”nin açık ikrarı. Bu durumda iktidar partisi sözcüsünün, bildiriyi “terörsüz Türkiye’ yol haritasındaki ilerleme” olarak çarpıtması, “yandaş medya yorumcuları”nın sanki PKK bütün unsurlarıyla silâh bırakıp kendini feshetmiş gibi âlây-ı vâlâyla propagandaları havada kalıyor.
DEMOKRASİ VE HUKUKA DAİR BİR ADIM YOK!
Zira terör örgütün “Türkiye’deki tüm militanlar” dediği Bakan’ın “ayakkabı numaralarına kadar hepsini bildikleri”ni söylediği bir avuç teröristin Türkiye’yi terki gözboyama algısının ötesinde herhangi bir şey yok.
Her ne kadar Cumhurbaşkanı “oyunları bozmaya devam edeceğiz”, “yayılmacı emelleri bertaraf edeceğiz” dese de, tam tersine Türkiye’nin dibinde ecnebî işgalcilerin kurdukları “oyunlar” sahneleniyor; Ankara’dakiler sadece seyretmekle kalıyor.
ABD ve İngiltere’nin başını çektiği küresel ecnebîlerin hegemonyaları ve enerji çıkarları hesaplı BOP işgal projesiyle “İsrail’in güvenliği” perdesinde bölgede emperyal emellere, “büyük İsrail” emrivakisine alan oluşturuluyor. Ülkenin etnik ve mezhebî tefrikalarla bölünüp parçalanması plânıyla “Suriye PKK’sı” PYD/SDG’ye Türkiye’nin yanıbaşında “devlet” kurduruluyor.
Kısacası, “terörsüz Türkiye” sloganıyla terörist başı üzerinden terör örgütünün “yasallaştırılması”na hasredilmesi; “Millî dayanışma, kardeşlik ve demokrasi komisyonu”nda demokrasi ve hukukun üstünlüğüne dair hiçbir adımın atılmaması samimiyetsizliği “süreç”i sabote ediyor.
Ve “anayasa değişikliği” paravanında “çözüm”ün “otoriter rejim”in tahkimiyle ikamesinde, “tek kişilik Saray iktidarı”nın idamesinde, partili Cumhurbaşkanı’nın ömür boyu koltukta kalma siyasî tezgâhında istimali, siyasî ihtiraslarda istismarı “süreç”i akıbetsiz hale getiriyor.
Neticede, tekleyen “süreç”te akamete uğrama sinyalleri çakılıyor; ülkeye, kardeşliğe, milletin birliğine ve demokrasiye yazık ediliyor.
Yazık!..