Toplumu, devleti ayakta tutan siyaset, ekonomi, ticaret değil, “İttihad-ı Kulûb, muhabbet-i millî, maârif, terk-i sefâhet, sa’y-i insânî”dir. (Divan-ı Harb-i Örfî, s. 56) Bediüzzaman, 1908’lerde Selânik Hürriyet Meydanı’nda millet-devlet kaynaşmasının ve payidar olmasının unsurlarını böyle sıraladı. Bu maddelerin kısaca açılımı şöyle olabilir:
1- İttihad-ı Kulûb (gönül birliği): Toplum ve devletin bütünlüğünün korunması için, gönül birliğinin sağlanması şarttır. Aynı fikir ve idealler etrafında toplanmalı. Meselâ, insan hak hürriyetleri, adalet, ahlâk, hürmet/saygı, merhamet, meşrûtiyet/demokrasi, cumhuriyet…
2- Muhabbet-i millî: Yani, milletini sevmek ve Allah için sevmek. Yoksa, asabiyet damarı, milliyetçilikle sevmek değil. Asabiyet/milliyetçilik, kendi ırkını üstün görmek, tercih etmektir. Başka unsurları, etnik kökenlileri ezmek ve yutmakla beslenir. Bizim milliyetimiz İslâm’dır. “Muhabbetin sebepleri, imân, İslâmiyet, cinsiyet ve insâniyet gibi nûrânî, kuvvetli zincirler ve mânevî kalelerdir. Muhabbet, İslâmiyetin mizâcıdır.” (Hutbe-i Şâmiye, s. 46) İslâmiyetin cihanşumûllüğü, Bediüzzaman’ın devlet felsefesindeki anlayışına da yansımıştır: Devlet, hiçbir fark gözetmeksizin, hukukta herkese eşit muâmele yapmalıdır ki, millî muhabbete dayalı biri olsun.
3- Maârif (ilim, bilgi): Bediüzzaman, öngördüğü devlet ve toplum modelinin güçlü olabilmesi için, gerek fert, gerekse cemiyetin din ve fen ilimlerinin imtizacıyla ve isabetli bir eğitim sistemiyle kültürlü yetiştirilmeleri gerekir: “Vicdânın ziyası ulum-u diniyedir, aklın nûru fünün-u medeniyedir. İkisinin imtizaciyle hakikat tecelli eder.” (Münâzarât, s. 127)
“Bir millet cehâletle hukukunu bilmezse, ehl-i hamiyeti dahi müstebit eder. (Münâzarât, s. 28) teşhisi de toplum ve devlet çarkları maârif, eğitim, bilgi/bilim ile döndürülmeli.
4- Terk-i sefâhet: Devletlerin çökmesinin sebeplerinden birisi “adâlet ve emniyeti” temin edememelerinin yanında, “sefaheti” teşvik etmeleri veya önlememeleridir.
5- Sa’y-i insânî: Mutlak üretim. Toplum ve devletin asayişi, düzeni, ancak istihdamla ve çalışanların sosyal güvencelerinin verilmesiyle sağlanabilir. Emeğinin karşılığı verilmeyen, normal hayat standardına sahip olmayan işsizler taşkınlık ve anarşiye yönelir. Vatandaşların iş bulduğu bir toplumun, bir devletin ekonomisi de normal seyrinde yürüyor demektir.