Zaman hızlı ilerliyor.
Geçen, geride kalan zaman zarfında çok şey değişiyor, çok şey…
Eskiler, müstamel; yeniler ise müstakbel oluyorlar, hayatın seyelanı içinde.
İstikbalin değerleri, gençleri ise aksiyon istiyor, aktivite bekliyor, hareket etmeye meyyal.
Gençler, deli kanlı ya…
Bu ihtiyacı görmek lâzım!
Şayet görmez, göremez ihtiyaca cevap veremezsek, “Benden sonra tufan” anlayışı hâkim olur, kuşakların arasında.
Bazı gerçekleri görme mecburiyetimiz var, günümüzün şartları icabı.
Temel, sabit; takdim ise farklı sese, farklı nefese; farklı metotlara hamile!
“Benden sonra tufan” sözünden maksat, “Ben olayım da, benden sonra ne olursa olsun” demektir.
Yanlış.
Külliyen yanlış!
Nahnu varken enenin esamesi okunmaz.
Yürekler toplu çarptığı sürece, biz, “biz” oluruz.
Gençlerin gözü, dışarıda olmamalı.
Yani aradığını, olması gerekeni, alelekser bizde bulmalı.
Kafes kuşu gibi olan bir genç, etrafını tırmalar. Zaman olur, bize karşı farklılaşır; haddi aşar, zırvalar.
Neden?
Nedeni; sinyal karışmıştır zihnine, farklı bir frekanstan.
Fitne denen menem şey, gökten zembille inmiyor.
Cazibedar fitneyi yadellerden beklemek, hüsn-i zanla, tehlikeyi fark etmemem demektir.
Farkı, fark etmek lâzım,
Dünün, dünde kaldığını; meşalenin istikbalde yandığını fark etmek lâzım!
Kum saati, kumunu hız kesmeden döküyor.
Fark etmek lâzım, yeni neslin “yeni” olduğunu; yeni şeyler umduğu, fark etmek lâzım.
Realite, bu.
Âşık Veysel gibi; “Çay var içersen / Ben var seversen / Yol var gidersen” demek, bizler için fantezi.
Çünkü bu dâvânın çapı büyük, alanı geniş; hizmetin, hamulesi ağır.
Merhum Hekimoğlu İsmail’in tabiriyle, büyük dâvâlarla iştigal eden insanlar, büyük insanlar; büyük insanların dert ve sıkıntıları da büyük.
Hak Teâlâ’nın katında, ecri de büyük.
Bu da böyle...