Merhaba çok kıymetli Pazarola okuyucuları.
Bu hafta köşeme Âşık Veysel’in bir dizesi ile başlamak istiyorum:
“Yolum yokuşa dayandı / Farıdı gönlüm farıdı” diyor büyük ozan. Bir enerji bakanı değilim, ama bu konuya vurgu yapmak istiyorum; bakın burası çok önemli! Çünkü beyitte geçen “Farımak” kelimesi Trakya’da çok kullanılıyor. Nasıl mı? Gelin bir hikâye kuralım ve sonrasında kullanım alanına siz karar verin.
Altıncı yazımız oldu, artık Trakya’da konuşma tarzını çözmüş olduğunuzu düşünerek hikâyemize başlıyoruz: Ava sıcak mı sıcak, Üsmen aganın torunu Üseyin çıkmış dışarı, atlamış mobiletine gelmiş köyün bayırına. Bi akıtmış kaaveye doğru, ama nası gidiyü yaldır yaldır. Girmiş kaaveye demiş; “İbram aga bu nası sıcak be, farıdık iyice. Bana bi suuk ayran ver de geleyim kendime.”
İbram aga küplere binmiş; abe demiş yeter! “Ep kakıyüsün ayranları, paraya geldi mi yaz deftere gündendiler çıksın vercem. Ayır kurumu mu burası beya!”
Üsmen sinirlenmiş tabi. “İyi be kalmadık senin küflü ayranına, şişirdin içimi bi ayran için” demiş, çıkmış gitmiş paparak Amedin dükkânına.
Aamet bunu gördüğü gibi tetenek olmuş. Emen kalfa kızana seslenmiş bak demiş; “Ben yukarı kaçıyom sorarsa yok dersin.” E kızan bu fırlamalık yapçak ya. “Ateşle bi beşlik bizim de işimiz görülsün beya” demiş. Patron sinirlenmiş tabi başlamış kalaylamaya; “Abe kızan baynanma akşam akşam sıpıtçam şimdi elime ne gelirse, görcen ondan sonra beşliği.”
Netice itibarıyla kalfa patrondan koparmaya çalıştığı parayı alamamış, paparak Aamet kaçmış yukarı, bizim Üseyin de alacağını alamadan kırmış boynunu, dönmüş evceğizine. Ne ayran içebilmiş ne alacağını alabilmiş.
Evet, Trakya’da sıradan bir günü ve yaşanan diyalogları bir hikâyeyle anlatmaya çalıştım. Bu hikâye böyle uzar gider. Başta “Yorumu size bırakıyorum” demiştim, fakat yine okuruma kıyamadığım için haftaya sizler için hikâyedeki terminolojik Trakya tabirlerini çözümleyeceğim. Bu kıyağımı da unutmayın. Bir dahaki yazıda görüşmek üzere. Oşça kalın!