Merhaba çok kıymetli Pazarola okuyucuları.
Bu hafta sizlerle çok özel bir kelimeyi ve kullanım alanlarını inceleyeceğiz. Bir bilimsel makaleye konu olmuş, Dede Korkut hikâyelerinde dahi kullanılmış bir kelime bu. Köken itibariyle o kadar eski. Tabiîben bunları bulduğumda çakı bulmuş şopar gibi sevindim yazıma bir sürü malzeme çıktı diye. Şimdi de bir güzel size satıyorum. Bereketini görün. Kelimemizin adı; “somak.” TDK’da yeri bile var. Aynen de şöyle geçiyor; “Hayvanlarda yüzün çıkıntılı ve az çok sivri olan ön bölümü.” Trakya’da eskiden bu kelime, sadece büyükbaş hayvanların burun kısmı anlatılırken kullanılırmış.
Bugün halk arasındaki kullanımı da buna yakın, yalnızca biraz mecaz karışmış biraz da argo.
Meselâ gıcık olduğun birinin muhabbetine salça olmasını anlatacaksındır; “illâ sokçak somağını muabetin ortasına” dersin.
Bir diğer kullanım şeklini anlatabilmem için ise, önce herkesin bildiği bazı deyimleri hatırlamamız gerekiyor… Burun bükmek, burun kıvırmak, surat asmak, surat ekşitmek, yüzü düşmek, yüzünü asmak. İşte biz bunların hepsini anlatırken tek bir şey söylüyoruz: “Şişirdi gene somaanı.” Yani adam dargındır, kırgındır, üzgündür, düşüncelidir hiç fark etmez, bize göre “şişirmiş somağını oturuyor”dur.
Geçen hafta harften tasarruf yaptığımızdan bahsetmiştim ya işte sadece onunla kalmıyoruz, kelimeden, cümleden de tasarruf yapıyoruz. Yani şunu demek istiyorum kelimelerin kimyasını “bırkalamakta, bızıklamakta” (hadi bunlar da bu hafta ekstra olsun) ne kadar iyi olduğumuzu hiç tartışmaya bile açmıyorum.