Kızaran ufuktan akşama sesleniyordu
Gel artık diyordu…
Gül bahçesinde,yapraklar kızıla bürünmüş,
Bülbülün kanatlarından gelen esinti
Kararan sessizliği susturmuştu…
Sus-pus olmuştu akşam…
Bülbülün nağmelerine kulak kesilen güller,
O, “Gül ağacının hayat çiçeklerini” anlatıp,
“Habbelerde mahbubunu” dile getiren;
Bülbülü dinliyorlardı…
Bu bir başlangıçtı!
Hayat ise bir ağaçtı.
Çekirdekte “mana vardır nur vardır” diyordu,
Sonra hayatı tarif ediyordu nağmelerde…
İmkân terazisinin kefeleri eşitti, ama
Biri, yerlere inmiş, diğeri,
Göklere yükselivermişti birden,
Çünkü bir tercih vardı, Müreccih vardı.
Güller donakalmışlardı adeta…
Hepsi kaskatı kesilmiş, dikkatle dinliyor,
Ama bülbüller nağmelerle inliyordu.
Bir müddet devam etti
Kimseden çıt çıkmıyordu
Gül yapraklarında pırıltılar titriyordu damla-damla
İdrakleri çatlatırcasına…
Gönüller viraneye dönmüştü,
Bir habbeyle başlarken hayat.
Zaman ise, hayatı adımlıyordu teker-teker
Başından sonuna,
Sızılar dizilmişti yudumlarında güllerin,
Renk-renk olmuştu gönüller.
Yüzler kızarıyordu o anda
Çünkü nağmeler büyülüydü,
Onlar gönüllerin muhabbetten gülüydü.
Nağmelerden mahrum kalanların ise;
Kalpleri ve ruhları mühürlüydü, ölüydü
İşte onlar zamanın kör düğümüydü.
BEDRİ TAHİR ADAKLI