"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Mübalâğa ihtilâlcidir”

Cevat ÇAKIR
16 Mayıs 2021, Pazar
Üstad Hazretleri 31 Mart hadisesinin sebeplerini yedi madde olarak sayıyor. Bunlardan bir tanesi de gazetelerin belâgat yerine mübalâğalı yayınlar yapması olduğunu beyan ediyor:

“Nisan’ın nısfından sonraki gazeteleri indallah mahkûm ediyor. Zira, o hadiseye sebebiyet veren yedi mesele ve onunla beraber yedi hal nazar-ı mütâlâaya alınsa, hakikat tezahür eder. Gazetelerin belâgat yerine mübalâğat ve yalan ve ifratperverane keşmekeşleri idi.” 1

 Vaizlerin nasihatlerinin tesir etmemesinin sebeplerinden birini de mübalâğa olarak zikrediyor: “Ben vaizleri dinledim; nasihatleri bana tesir etmedi. Düşündüm. Kasâvet-i kalbimden başka üç sebep buldum: Birincisi: Zaman-ı hâzırayı zaman-ı sâlifeye kıyas ederek yalnız tasvir-i müddeâyı parlak ve mübalâğalı gösteriyorlar.” 2 

Nefsini beğenen ve nefs-i emmare taşıyan insanlar mübalâğa etmeleri ve nefsin mübalâğa düşkünlüğü: “Mübalâğalarla, belki yalanlarla nefsini medih ve tenzih ederek, adeta takdis eder ve derecesine göre, -Heva ve hevesini kendine mabud eden kimse- âyetinin bir tokadını yer.” 3 

Üstad Hazretleri bir kısım Nur Talebelerinin kendisi hakkındaki sözleriyle ilgili olarak Kastamonu Lâhikası’ndaki bir mektubun başına şöyle bir not düşerek büyük kardeşi Abdullah ile arasında geçen bir konuşmadan bahsediyor: “[Risale-i Nur Talebelerinden bir kısım kardeşlerimin, benim haddimin çok fevkinde hüsnüzanlarını ve ifratlarını tadil etmek için ihtar edilen bir muhaveredir.] Bundan kırk elli sene evvel, büyük kardeşim Molla Abdullah (rahmetullahi aleyh) ile bir muhaveremi hikâye ediyorum. O merhum kardeşim, evliya-i azimeden olan Hazret-i Ziyaeddin’in (ks) has müridi idi. 

Ehl-i tarikatça, mürşidinin hakkında müfritane muhabbet ve hüsnüzan etse de makbul gördükleri için, o merhum kardeşim dedi ki: 

“Hazret-i Ziyaeddin bütün ulûmu biliyor. Kâinatta, kutb-u âzam gibi herşeye ıttılâı var.” Beni onunla raptetmek için çok harika makamlarını beyan etti. Ben de o kardeşime dedim ki: “Sen mübalâğa ediyorsun. Ben onu görsem, çok meselelerde ilzam edebilirim. Hem sen benim kadar onu hakikî sevmiyorsun. Çünkü kâinattaki ulûmları bilir bir kutb-u âzam suretinde tahayyül ettiğin bir Ziyaeddin’i seversin. Yani o ünvanla bağlısın, muhabbet edersin.

Eğer perde-i gayb açılsa, hakikati görünse, senin muhabbetin ya zâil olur veyahut dörtten birisine iner. Fakat ben, o zât-ı mübâreki senin gibi pek ciddî severim, takdir ederim. Çünkü, Sünnet-i Seniyye dairesinde, hakikat mesleğinde, ehl-i imana halis ve tesirli ve ehemmiyetli bir rehberdir. Şahsî makamı ne olursa olsun, bu hizmeti için ruhumu ona feda ederim. Perde açılsa ve hakikî makamı görünse, değil geri çekilmek, vazgeçmek, muhabbette noksan olmak, bilâkis daha ziyade hürmet ve takdirle bağlanacağım. Demek ben hakikî bir Ziyaeddin’i, sen de hayalî bir Ziyaeddin’i seversin.” 4

Üstadın saff-ı evvel talebelerinden Halil İbrahim ve Ahmed Feyzi’nin kendisi hakkında senalarını mübalâğa olarak görüyor. “Haddimden bin derece fazla” diyerek Risale-i Nur’un şahs-ı manevisi hesabına kabul edilebileceğini söylüyor.

“Evet, onların o şiddetli alâkadarlıkları, o havalide Risale-i Nur’u yerleştiriyor, idame ettiriyor. O ikisinin mektupları, suret-i zahiriyede benim şahsıma atf-ı ehemmiyet etmeleri gerçi muvafık değil, mübalâğadır; fakat o yanlış suretin altındaki hakikat, Risale-i Nur şakirtlerinin samimî tesanütlerinden süzülen bir şahs-ı maneviye, Risale-i Nur’un Kur’ân’dan gelen hakikatine karşı tam mutabık ve hak olarak sarf edilecek. O mektuplardaki tabirat, benim gibi, bir cüz’î bir ferde karşı sarf edilmiş. Benim haddimden bin derece fazla olmakla beraber, o şahs-ı manevî namına ve Risale-i Nur’un hakikati hesabını....kabul ettim.” 5 

İnsanların mübalağâya meyilli olmaları

Mübalâğa ihtilâlcidir. Şöyle ki:

Beşerin seciyelerindendir, (Karakter) telezzüz ettiği şeyde meylü’t-tezeyyüd (çoğaltma arzusu) ve vasfettiği şeyde meylü’l-mücazefe (aldatma meyli) ve hikâye ettiği şeyde meylü’l-mübalâğa ile, hayali hakikate karıştırmaktır. 6 

Mübalağânın zararları ve asıl sebebin mevcudla kanaat etmemek: “Hem de ihtilâlâtı tevlid (doğuran) eden, ihtilâfatı ika eden, hurafatı icad eden, mübalâğatı intaç (netice veren) eden esbabın birisi ve belki en birincisi, hilkatte olan hüsün ve azamet ve ulviyete adem-i kanaattir. (kanaat etmemek) 7 

Medihdeki abartının aslında gizli bir kötüleme olması: “Hangi şeyi vasfetsen, olduğu gibi vasfet. Medhin mübalâğası bence zemm-i zımnîdir. İhsan-ı İlâhîden fazla ihsan, ihsan değildir...” 8 

Üstad Hazretleri talebeleri tarafından kendisine yapılan mübalâğalı medihleri Nurlar’a çevirip reddetmemesi: “Gerçi mübalâğa itibariyle hakikate bir cihette muhaliftir; fakat kimsesiz, garip ve düşmanları pek çok ve onun yardımcılarını kaçıracak çok esbab varken, insafsız çok muterizlere karşı sırf yardımcılarının kuvve-i mâneviyelerini takviye etmek ve kaçmaktan kurtarmak ve mübalâğalı medhedenlerin şevklerini kırmamak için, onların bir kısım medihlerini Nurlar’a çevirip bütün bütün reddetmediği halde, onun bu yaşta ve kabir kapısındaki hizmet-i imaniyesini dünya cihetine çevirmeye çalışan bazı resmî memurların ne derece haktan, kanundan, insaftan uzak düştükleri anlaşılır.” 9 

Mübalâğanın bir kartopu gibi büyümesi: “O mübalâğa ise, dağ tepesinde bir kartopu gibi yuvarlamakla tâ hayalin yüksek zirvesinden lisana kadar tekerlense, sonra lisandan lisana yuvarlanıp giderken kendi hakikatinin çok parçalarını dağıtmakla beraber, her lisandan meylü’l-mübalâğa ile çok hayalâtı kendine toplar, şâpe (yuvarlandıkça büyüyen kar) gibi büyür. 10 Risale-i Nur’un talimatı dairesinde bize bahşettiği feyizli makamlara kanaat etmeliyiz. Haddimden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ile müfritane âli makam vermek yerine, fevkalâde sadâkat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlâs lâzımdır; onda terakki etmeliyiz.” 11

Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri talebeleri tarafından kendisine yazılan mektuplarda bazı ifadeler için, o ifadeleri ancak Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsi adına kabul edeceğini söylemesi bize ölçü vermektedir. 

Dipnotlar:

1- Bediüzzaman Said Nursî, Divan-ı Harb-i Örfi, 43-44.

2- A.g.e, 88.

3- B. Said Nursî, Lem’alar, 274.

4- B. Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, 60.

5- A.g.e, 92-93.

6- Bediüzzaman Said Nursî, Muhakemat, 27.

7- A.g.e, 43.

8- B. Said Nursî, Sözler, 657.

9- B. Said Nursî, Şuâlar, 337.

10- B. Said Nursî, Muhakemat, 75.

11- B. Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, 66.

Okunma Sayısı: 2000
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Okur

    16.5.2021 19:22:27

    “...İhsan-ı İlâhîden fazla ihsan, ihsan değildir...” Ne güzeldir büyüklerden ders almak...haddi aşmamak

  • Mehmet Türeli

    16.5.2021 17:01:29

    Üstadımızın Ziyaettini sevdiği gibi bir birimizi hatalarımızla sevaplarımızla Allah rızası için sevmemiz lazım. Zubeyir abinin dediği gibi hatasız arkadaş arayan arkadaşsız kalır

  • Oğuz Yiğiter

    16.5.2021 13:50:37

    Allah razı olsun Cevat kardeş. Mesleğimizin, bilhassa şahs-ı manevî esaslı ve fena fil ihvan hassasiyetini nazara veren makaleniz çok kıymetli geldi bana . Tebrikler, dualar...

  • İsmail Atak Cebecili

    16.5.2021 13:18:43

    Mehdiyet, gizlilik, Mehdinin kendini gizlemesi, istiğna, gurur, medih, mübalağa, nefsini beğenmek, hayali Ziyaeddin; birbirine karışmış.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı