Risale-i Nur dairesinde üç şahsiyet-i maneviye vardır. Risale-i Nur’un şahs-ı manevisi, Üstadın şahs-ı manevisi ve talebelerin şahs-ı manevisi. Risale-i Nur’un geneline baktığımız zaman şahs-ı manevî öne çıkmaktadır. Üstad Bediüzzaman Hazretleri kendisiyle ilgili söylenilen takdirleri şahs-ı maneviye veriyor.
Risale-i Nur’daki örneklere bakalım:
“Zatınızın şahsıma karşı haddimden pek çok ziyade hüsn-ü zannınızı, Risale-i Nur’un şahs-ı manevisi namına kabul edebilirim. Yoksa kendimi o makamlarda görmek benim haddim değil. 1
“Tesanüdümüzden hasıl olan bir şahs-ı manevinin fevkalâde ehemmiyet ve kıymeti ve üstadlığı ve irşadı, bize kâfidir.
Risale-i Nur’un ve şakirdlerinin şahs-ı menevisini temsil edenlerin hususiyetleri:
“Risale-i Nur’un tezahürü, yalnız tercümanının fikriyle, veyahut onun ihtiyac-ı manevî lisanıyla Kur’ân’dan gelmiş. Yalnız o tercümanın istidadına bakan feyizler değil, belki o tercümanın muhatapları ve ders-i Kur’ân’da arkadaşları olan halis ve metin ve sadık zatların o feyizleri ruhen istemeleri ve kabul ve tasdik ve tatbik etmeleri gibi çok cihetlerle, o tercümanın istidadından çok ziyade o Nurlar’ın zuhuruna medar oldukları gibi, Risale-i Nur’un ve şakirtlerinin şahs-ı manevisinin hakikatini onlar teşkil ediyorlar. Tercümanının da içinde bir hissesi var. Eğer ihlâssızlıkla bozmazsa, bir tekaddüm şerefi bulunabilir.” 2
Üstad Hazretleri talebeleri tarafından kendisine yapılan hüsn-ü zanları “Risale-i Nur’un şahs-ı manevisinin malı olarak elimde bulunuyor” diyor. 3
Şahs-ı manevinin üstadlığı ile yetinmek: “Ben, size nisbeten kardeşim; mürşidlik haddim değil. Üstad da değilim, belki ders arkadaşıyım. Ben, sizin kusuratıma karşı şefkatkârane duâ ve himmetinize muhtacım; benden himmet beklemeniz değil, bana himmet etmenize istihkakım var. Cenab-ı Hakk’ın ihsan ve keremiyle, sizlerle, gayet kudsî ve gayet ehemmiyetli ve gayet kıymettar ve her ehl-i imana menfaatli bir hizmette, taksim-i mesai kaidesiyle iştirak etmişiz. Tesanüdümüzden hasıl olan bir şahs-ı manevinin fevkalâde ehemmiyet ve kıymeti ve üstadlığı ve irşadı, bize kâfidir.” 4
Hasan Feyzi’nin Üstad hakkında yazdığı yazıyla ilgili olarak Üstadın tadil etme niyetine karşı hakikat-ı Kur’âniyenin men etmesi: “Bu zat, doğrudan doğruya hakaik-i imaniye ve Kur’âniyeyi bir şahs-ı manevî mahiyetinde, Risale-i Nur şahs-ı manevisinin cesedine girmiş ve eczalarının libasını giymiş bir tarzda, fevkalâde bir sena ile ona hitap ediyor.
Ben, baktıkça, birden itirazkârane hüsn-ü zannı pek ziyadedir tahattur ettiğim dakikada, hakikat-ı Kur’âniye manen dedi: “Cesede, libasa bakma; bana bak: O, benim hakkımda konuşuyor. Doğru söylemiş.” Ben daha ilişmedim. Yalnız, Risale-i Nur tercümanı hakkında sarihan veya işareten veya kinayeten onun haddinden pek fazla senakârane tabiratı tadil etmeye lüzumu var. Başkalar, hususan ehl-i tenkit insanlar nazarında biçare şahsıma bu nevi hüsn-ü zannını kabul etmemek mesleğimize lâzım geliyor; tadilime gücenmesin. 5
Risale-i Nur Talebelerinin şahs-ı manevisinden tezahur eden haller: “Hem siz, hem bizden olmayan bir kısım zatlar, Risale-i Nur’un hakikatinden ve şakirtlerinin şahs-ı manevisinden tezahür eden fevkalâde halleri ve neticeleri bu biçare kardeşinizden zannedildiğinden, o büyük neticelere karşı çok büyük bir iktidar, bir tahammül lâzımken, pek cüz’î ve şahsî çalışmam, bu hastalık ve zafiyetle beraber, elbette beni şiddetle manevî yardımınıza muhtaç ediyor.” 6
Dipnotlar:
1- Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, 61.
2- A.g.e, 63.
3- A,g.e, 64.,
4- A,g.e, 65.
5- A,g.e, 74.
6- A,g.e, 208.