Evvela ağır ihmalin ötesinde, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, esas ilgililere çok geç bilgi iletilmesiyle gereken tedbirler alınmamasıyla göz göre göre gelen, 15 Temmuz “darbe girişimi”ne dair belirsizlikler ve bilinmezlikler sürüyor.
Bu vaziyet peşinen, derdest edilen kuvvet komutanlarından Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı bilgi mi sakladı? Vatandaşlar, “kontrollü darbe”ye kurban mı edildi? İhbara rağmen neden gerekli tedbirler alınmadı? Adil Öksüz hangi mihraklar adına “darbe teşebbüsü”nde yer aldı, neden serbest bırakılıp yakalan(a)madı?” sorularını sorduruyor.
Zira 15 Temmuz’dan beş gün sonra Abdulkadir Selvi’nin analiziyle “Darbeye ilişkin aydınlatılması gereken karanlık noktalar var. Darbe istihbaratının zamanında alınamaması büyük bir aksaklık. Ama işin daha vahimi MİT saat 16.00’da darbeyi haber vermiş. Darbeyi önlemek için toplantılar yapılmış. Buna rağmen darbe neden önlenememiş? Kuşku verici bir durum. Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın teyidi alındıktan sonra haber verilmesi düşünülmüş. Bu arada bir bilgilendirme yapılamaz mıydı?” yoğun şüphelerin cevabı verilmiş değil. (Hürriyet, 20.7.16, 31.7.20)
ACAYİPLİKLERE AÇIKLIK GETİRİLMİŞ DEĞİL
İlginç olan, “Darbe bastırıldı, ancak tehlike devam ediyor. Ama asıl önemli olan, darbede kim ne yaptı, kim kiminle işbirliği halindeydi’ gibi sorular henüz netleştirilemedi. Bazı karargâhların ve komutanların pozisyonu net değil, ciddi kuşkular var” tesbitindeki durumun devam etmesi.
Üzerinden dört yıl geçmesine rağmen, “bazı karargâhlar ve bazı komutanlar açısından darbe gecesine ilişkin pozisyonları açısından flu noktalar var. Sürecin kritik bir ismi beni, ‘Anlatılanlar ve roller konusunda ihtiyatlı ol’ diye uyardı. O andan itibaren kafam karıştı. Darbe gecesine ilişkin Ankara’da ilginç bir hava var. Gün geçtikçe sislerin aralanmasını bekliyoruz. Ama tam tersi oluyor. Sorular daha derinleşiyor, kaygılar artıyor. Anlatılanlardan kimse ikna olmamış” sürecinin sürmesi.
Görünen o ki “darbe girişimi” günü ve gecesi tam olarak ne olup ne bittiğine dair kamuoyuna doğru ve tatminkâr açıklamalar yapılmamış, istifhamlara açıklık getirilmemiş; bundan zâfiyet türüyor.
Mesela, daha sürecin başında dönemin Genelkurmay Başkanı’nın, Meclis 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’na gönderdiği yazılı ifadesinde, “MİT’ten gelen bilginin teyidi için Kara Kuvvetleri Komutanı’na en hızlı ve etkili tedbirle üzerine gidilmesi için emirler verdiğini” söylemesine karşı, “darbe” istihbaratını alan kuvvet komutanlarının neden görev başına çağırmadıklarının hiçbir mâkul izâhı yapılmış değil.
Kısacası, üç beş erle bastırdıkları TRT’de kadın spikere silâh zoruyla “bildiri” okutmalarını nazara veren yazar Mustafa Önder’in 15 Temmuz’dan iki gün sonra “TSK bildirisi’ değil, adı ‘Yurtta Sulh Konseyi’ bildirisi. Bir rütbeli bu bildiriyi okuyacak cesareti gösteremiyor. Yurtta sıkıyönetim ilan ediyorlar, ama herkes caddelerde, meydanlarda! Anadolu’da çoğu yerin darbeden sonra haberi oluyor. Darbecilerin hedeflerinde AKP hükümeti, Cumhurbaşkanı ve Başbakan var. Ama gece yarısını veya sabaha karşı sessizliğini düşünememişler. Sadece Ankara ve İstanbul’da değil, 81 vilayette tank ve askeri sokağa çıkarmayı akıl edememişler” yorumundaki acayipliklerde düğümleniyor. (Ortadoğu, 7.18.16)
“BİR KOMEDİ, OYUN VE ALDATMACA…”
Neticede, Çankaya Köşkü’nü sarıp Başbakan’ı, Marmaris’teki Cumhurbaşkanı’nı, hatta bir tek bakanı bile alıkoyma girişiminin olmamasındaki tuhaflığı kaydeden Önder’in, “Bırakın onları, karşı karşıya geldikleri Emniyet Genel Müdürlüğü’nü hesap etmiyorlar. Ankara semalarında bir darbeci uçakla TBMM’yi bombalıyorken, hedef aldıkları Cumhurbaşkanı Dalaman’dan uçağa binip İstanbul’a iniyor; hem de darbeciler havaalanını boşalttıktan sonra!” eleştirileri dikkat çekici.
Keza “Uydu yayınlarını durdurmayı planlamamış, haberleşme sistemlerini bloke etmeyi, interneti kesmeyi düşünmemişler. Memlekette yüzlerce TV kanalı, radyo canlı yayında, onlara dokunan yok. CNN Türk, hem Doğan’ı, hem AKP iktidarını kurtaran haberciliği, Erdoğan’ı telefonla yayına bağlayarak yapıyor” cümleleriyle “komedi gibi” dediği “darbe teşebbüsü” garabetleri düşündürücü.
Yine Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı eski Komutanı’nın, Ankara’da görülen 221 sanıklı Genelkurmay Çatı Dâvâsının 9. celsesinde “Ben FETÖ’cü değil Atatürkçü ve milliyetçiyim. Bu plânlama başarısız olsun diye yapılmış amatörce askerî bir plândır. Oyun ve aldatmacadır. Kim yaptı? Kimin işine yarıyorsa o yapmıştır” savunması oldukça çarpıcı.
Ve Mahkeme Başkanının “Akıncı’da emir komuta kimdeydi?” sorusunu, “Yöneten yoktu, tam bir curcunaydı; kimin kime ne emir verdiği belli değildi, çok kavgalar vardı” cevabı ise 15 Temmuz Hâdisesi’nin ne denli karmaşık ve muallel olduğunun âdeta itirafı oluyor.