Milletin yarıdan fazlasını temsil eden topyekûn muhalefete “gayr-ı millî”, “illet”, “zillet”, “terörist”, “terör destekçisi”, “yüzsüz”, “terbiyesiz”, “hâinlik” isnadlarıyla başlayıp “gâvurun kılıcını sallayan!” yakıştırmasına kadar vardıran ağır tahkirlerle kin ve öfkeyi tahrik eden, fevkalâde sakil hakaretlerle şiddeti ve saldırıları tetikleyen kutuplaştırıcı, ötekileştirici, düşmanlaştırıcı “nefret dili” hep “iktidar cephesi”nden en üst düzeyde savrulmakta.
Bilindiği gibi daha önce Çubuk Akkuzulu’daki şehit cenâze namazında ana muhalefet lideriyle Meclis Başkanvekiline ve milletvekillerine köy muhtarıyla köylülerin dışarıdan getirildiğini söyledikleri saldırganlar, açık provokasyonlarla organize linç girişiminde bulundular.
Yine bu süreçte Cumhurbaşkanı’nın İyi Parti Genel Başkanı Akşener’e “Bunlar daha iyi günlerin, göreceksin neler olacak neler!” çıkışı üzerine Rize ziyaretinde tahrik edici organize protestolar yapıldı; ardından başta muhalefete mensup siyasilere ve gazetecilere çeşitli saldırılar sürdü. Tehditler, şantajlar, baskılar tam gaz devam ederken, gerekli güvenlik tedbirlerinin alınmadığı görüldü.
YİNE KARAMBOLE GETİRİLİYOR
Ne var ki fezlekelerde, kamera kayıtlarıyla, fotoğraflarla tesbit edilmesine rağmen, saldırganlar ve provokatörler göstermelik gözaltına alınıp kısa süre sonra serbest bırakılarak âdeta ödüllendirildiler.
Dahası Çubuk linçi, İçişleri Bakanı’nın “Ortada organize bir provokasyon yok, delil veya bulgu mevcut değil” sözleriyle âdeta üstü örtüldüğü gibi, saldırganların doğru dürüst cezâlandırılmayıp “yandaş medya”da övülmeleri yeni saldırılara cür’etlendirdi.
O denli ki twitter hesâbından saldırıyı “protestoların saldırıya dönüşmesi” olarak yorumlayan ve “ana muhalefet liderini ‘geçmiş olsun’ diye arayacak mısınız?” sorusuna Cumhurbaşkanı, “Yorumumu yaptım, daha niye arayayım?” cevabını verirken, Bahçeli “Bu denli öfke ve kinle o adama yumruk attıracak kadar ne yaptın sen Kılıçdaroğlu?” diye saldırının suçunu ve sebebini saldırgana değil, saldırılana yükleyecek tezyifte bulundu.
Buna mukabil siyasi iktidara en ufak bir eleştiride bulunanlar, ayyuka çıkan yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, gasp ve soygun düzeninin sorgulanmasına, vergi kaçakçılığına, yurt dışına para kaçırmaya, bağımsızlığı ve tarafsızlığı berhava edilen yargının “siyasetin sopası” haline getirilmesine, haksızlığa ve hukuksuzluğa bir tweetle dikkat çekenler, apar topar derdest edilip gözaltına alındı.
Cumhurbaşkanı, “Ekonominin sorumlusu benim ben!” derken, sosyal medyada zam sağanağını, pahalılığı nazara verenlere soruşturmalar açılıyor. Muhaliflere saldırılarda bile bile yargı işlemiyor. “Cumhurbaşkanı’na hakaret”ten soruşturmalar 160 bini aşarken on binlerce vatandaşa ceza kesiliyor.
Bu bakımdan, ana muhalefet liderinin “siyasi cinayetler kaygım var” sözlerine iktidar cânibinden “iddiaları yetkili adli makamlara ilet” tepkisinin ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın varsa suç ve delillerin tespiti bakımından resen inceleme ve araştırma yapılmasına karar verse de, sergilenen agresif ve tarafgirâne tavır, ortadaki bu vakıanın da karambole getirileceğini gösteriyor.
SALDIRGANLAR VE PROVOKATÖRLER SORGULANMIYOR
Vaziyet, AKP’nin oyunun yüzde 30’lara, “cumhur ittifakı”nın 40’lara düşmesine karşı “millet ittifakı”nın yüzde 45’e, “demokratik parlamenter sistem işbirliği”nde bulunduğu partilerle birlikte yüzde 60’lara yükselmesine karşı siyasi iktidarın vatandaşlar arasına tefrika fitnesi atarak milletin bütünlüğünü zehirlemeye yeltendiği ortaya çıkıyor.
Özetle, “millet ittifakı”nda çatlak meydana getirme, muhalefetin “demokratik değerler ekseninde güç birliği”ne bir dizi çarpıtmayla nifak sokma ve HDP üzerinden bütün muhalefeti kriminalleştiren “siyasi mühendislik” senaryolarının netice vermemesi üzerine, yeniden manipülasyon ve algı operasyonlarıyla AKP’nin tek başına iktidarı kaybettiği 7 Haziran (2015) seçimleri ile 1 Kasım arasındakine benzer karanlık siyasi senaryoların sahnelenmek istendiği, kargaşa ve kaosa ortam oluşturulmaya çalışıldığı her haliyle sırıtıyor.
Ve iktidar partisi Genel Başkan Vekilinin, muhalefetin “siyasi cinâyetler endişesi”ne verdiği “Türkiye ‘eski Türkiye’ değil, bizim dönemimizde fâili meçhuller olmayacak” cevabına karşı, GP Genel Başkanı ve eski Başbakan Davutoğlu’nun “Fâili meçhuller bir yana, fâili mâlumlara ne yaptınız; bütün medyanın gözü önünde yapılan saldırılara, linçlere hangi cezâlar verildi?” sorusunu sorduruyor.