Yolsuzluk liginde dibe vuran ve “insanî gelişmişlik”te 69. sıraya inen Türkiye’yi “demokrasi endeksi”de 89. sıraya gerileten faktörlerin başında “medya özgürlüğü” noksanlığı, “sivil özgürlükler”de 132. sıradaki Türkiye’yi “kusurlu demokrasiler”in de gerisinde “hibrit (melez) demokrasiler” kategorisinde “otoriter-karma rejimler” sıralamasına düşürüyor.
Hatırlanacağı üzere AB, 17 Aralık’tan sonra beş mektup gönderip internet ve HSYK yasalarının ifâde özgürlüğü ve kuvvetler ayrılığı dengesine ters düştüğü uyarıları devam ederken, “demokratikleşme paketi” karambolunda yargı yürütmenin-siyasetin kontrolüne sokuldu.
Özellikle MİT hakkında yayın yapılmasının önüne geçilmesi için bilgi ve belgelerin radyo, televizyon, internet, sosyal medya, gazete, dergi, kitap ve diğer bütün medya araçları ile her türlü yazılı, görsel, işitsel ve elektronik kitle iletişim araçları ile yayımlanması veya açıklanması halinde süreli veya süresiz yayın sahibi, muhteva sağlayıcı, eser sahibi, muhabir, yazar, sorumlu müdür, yayımcı ve basımcı ile yayanlar hakkında 3 yıldan 9 yıla kadar hapis cezası getirilmesiyle ifâde ve basın özgürlüğü önüne antidemokratik bariyerler konuldu.
Düşünceyi ifâde ve basına sansür, gazetecilere ve yayıncılara tutuklama peşin cezâlarıyla zâfiyetteki basın özgürlüğünde daha da geriye gidildi. O denli ki, bilgi edinme ve kamuoyunu bilgilendirme hakkıyla yolsuzluklara dair yayınlar dahi “suç” sayılıp cezâlandırılma kapsamına alındı.
“ÖZGÜR OLMAYAN ÜLKELER” KATEGORİSİ
Son yıllarda beynelmilel tesbitlerle, demokrasi, hukuk, adâlet ve özgürlüklerde 167 ülke arasında 89. sırada kalan Türkiye ifâde/basın özgürlüğünde yerine sayıyor, sansür ve otosansür yoğunlaşıyor.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün (RSF) “2014 Dünya İfâde Özgürlüğü Endeksi”ne göre Türkiye 180 ülke arasında 154. olmuş. Basın özgürlüğünde Ekvador, Bolivya ve Güney Afrika’daki iyileşmelere karşı, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Guatemala gibi basın özgürlüğünde ciddi düşüşle dünyada gazeteciler için “en tehlikeli bölge” olan 177. sıradaki Suriye’nin az üstünde yer alıyor.
Keza dünyada ülkeler bazında basın özgürlüğünü araştıran ve 1980’den beri bu konuda her yıl ülkelerin basın özgürlüğünü inceleyip rapor yayınlayan sivil toplum kuruluşu Freedom House’un aylar öncesinde yayınladığı 2014 raporunda Türkiye’nin son 15 yıldır ilk kez basın ve ifâde özgürlüğünde “kısmen özgür ülkeler”den “özgür olmayan ülkeler” kategorisine düşürülmesi dikkat çekici.
Bilhassa “Gezi olayları” ve 17-15 Aralık 2013’te başlayan yolsuzluk-rüşvet soruşturmaları ardından yüzlerce savcı ve hâkimin görevden alınıp dosyalarının ellerinden alınması, onbinlerce emniyet mensubunun kıyım ve sürgünle işten atılması, medyaya sansür ve oto-sansür nedeniyle 6 puan daha kötüleşen Türkiye bir yıl öncesine göre 17 sıra daha gerileyip dünya genelinde 134. düşüyor.
Gazetecilerin hapis yatmasıyla, dayatmalarla, basın özgürlüğünde 197 ülke arasında 137. sıraya düşen dramatik gerilemeyle Türkiye, Avrupa’daki 42 ülkeden basını özgür olmayan tek ülke oluyor.
Ve bu haliyle demokrasinin olmazsa olmazı olan, temel hak ve hürriyetlerin başında gelen ifâde ve basın özgürlüğünde Türkiye, kargaşa ve kaos içindeki bir çok ülkenin gerisinde kalıyor. Moğolistan, Uganda, Kenya, Tanzanya, Lübnan, Tunus, Cezayir, Kuveyt, Makedonya, Kosova, Arnavutluk, Gürcistan ve Moldova basını, “Türkiye’dekinden daha özgür...
MEDYA BAĞIMSIZLIĞINA DARBE!
Tablo ortada. Tasarruf Mevzuatı Sigorta Fonu’nun (TMSF) el koyduğu medyanın önemli bir bölümü hükûmetin uhdesine alınmış. Devlet kaynakları medya üzerinden haksızca iktidar hesâbına kullanılıyor. Onlarca milyarlık devlet ihâleleri verilen işadamlarınca oluşturulan “havuz”larla kurulan “iktidar yanlısı” medya, devlet bankalarının kredileriyle, kamu ilânlarıyla finanse ediliyor.
Bundandır ki, sözkonusu raporlarda Türkiye’de basın özgürlüğüne yönelik tehditlerin başında hükûmetin/siyasî iktidarın, medya patronları üzerinden gazeteler ve televizyonların yayınlarını kontrol edip muhtevasına müdahalesi vurgulanıyor.
Ayrıca, bunun “ekonomik faktörlerin medya bağımsızlığını ve çeşitliliğini sınırladığı” belirtip, “Türkiye’de basın özgürlüğü yeni sahiplik işlemleri şaffaflıktan uzak yeni sahipleri tarafından tehdit gördü. Özellikle hükümet/iktidar partisine yakın yeni sahipler, editoryal satırları değiştirdiler ya da sözünü esirgemeyen çalışanları işten çıkardılar. Medya iktidar yandaşı gruplarca satın alındı. Bazı gazeteler, (dönemin) Başbakanının damadının yönettiği şirkete satıldı” diye özetleniyor.
Hulâsa, basın özgürlüğü yoksunluğuyla medya âdeta rehin alınmış. Bir kısım medyanın, 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet iddialarını sorgulamak ve son “14 Aralık medyaya darbe”yle “intikam operasyonu”nu eleştirmek yerine savunması, dahası hâlâ çeşitli provokatif yayınlarla saldırması garabeti bundan…