"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

AHMET WOLF DIETER ARIES: İSLÂM FITRAT DİNİ

24 Temmuz 2012, Salı
AHMET WOLF DIETER AIRES, KÜÇÜK YAŞLARDA, FITRATININ ALLAH’I ARAYIŞININ NETİCESİNDE MÜSLÜMAN OLMUŞ BİR ALMAN. DÜŞÜNEN, DÜŞÜNDÜKLERİNE ÇÖZÜMLER ÜRETEN BİR MÜSLÜMAN OLAN AHMET AIRES, RİSALE-İ NURLARLA DA TANIŞMIŞ.
 AHMET WOLF DIETER ARIES: İSLÂM FITRAT DİNİ

Ben ailemde İslâm’ı ilk seçen kişiyim. Atalarımın, Türklerle ilişkisi vardı, ama ailemde Müslüman yoktu. Atalarım; 19. yüzyılda Almanya’nın bir çok şehrinden göç ederek son olarak Saksonya’ya yerleşmişler ve her zaman şehir hayatı içerisinde bulunmuşlar. Dedem 2. Abdülhamid döneminde İstanbul’da yaşamış ve orada inşaat işleriyle uğraşmış. Ama bunlar günümüzde hep kaybolmuş ve nerede oldukları bilinmiyor. Atalarım, normal bir burjuva ailesi olarak yaşıyordu ve devlet işlerinde hizmet ediyordu. Babam 1891 doğumlu. Annem 1918 doğumlu. Babam 1. Dünya Savaşı’ndan önce hukuk eğitimine başladı ve 1. Dünya Savaşı’nda subaylık kariyerine yükseldi. Ailemizde askeriyeye hizmet etmek bir gelenekti. Babam da bu geleneği devam ettirerek yedek subay olarak görev yaptı. Daha sonra babam bir bankada hukuk müşaviri olarak çalıştı. Annem ev hanımıydı. Fakat 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan sıkıntılardan dolayı o da çalışmak zorunda kaldı. Çalışma hayatında ilerleyen dönemlerde çok da başarılı oldu. Bu şekilde bizim eğitim hayatımızı karşıladı. O zaman bu durumda kalan birçok Alman aile vardı.
Alman olmayan bir Müslümana Alman ailelerinin dinî yaşantısını anlatmak biraz zor. Bu aileler ya Katolik ya da Protestanlar. Noel’de kiliseye giden ve yoğun dinî eğitim alan aileler. Ama bunu herkes yaptığı için, yapan ve dinleri ile fazla bağ kurmayan aileler. Bu durum aslında Hıristiyan toplumu için çok ilginç bir olaydır. Yani çevreniz Hıristiyan olduğu için Hıristiyansınızdır. Yani bir benzetme yapacak olursak eğer; Onların nasıl saçları kahverengi ise dinî seçimleri de aynı. Yani ailelerden gelen bir gelenek. Ben de bu şekilde büyüdüm. Okullarda da belirli bir temel dinî eğitim aldım. Ama bu anlam teşkil eden bir dinî eğitim değildi. Bunun sebebi ise, 19. yüzyıldan itibaren Hıristiyanların inançlarını bilmeleri, ama uygulamalarını ihmal etmeleridir. 
Tipik bir burjuva ailesinde yetiştiğim için hayata bakışıma da bu etki ediyordu. Bu şekilde de okul eğitimi aldım. Bizim hayat şeklimiz Prusyalı Luthercilik idi. Hepinizin bildiği gibi; Luthercilik: eski bir Augustinscu olan Alman teolog Martin Luther′in yazıları temeli üzerine kurulu bir Hıristiyan mezhebiydi. Bu da, Protestan Reform Hareketi sonucu ortaya çıkmıştır. Tuhaf olan şu ki, bu “hayat şekli” o kadar benimsenmişti ki hiç kimse bunun hakkında düşünmüyordu. Bunun etkileri okul, iş ve sosyal ilişkilerde belli oluyordu. Bu hayat şekli 1950’li yıllarda sarsılmaya başladı. Ve zamanla da yıkıldı. Biz yetiştiğimiz bu atmosferin, yani muhafazakâr liberal Protestan hayatın yıkılışını gençken yaşadık. Bunun yıkılışı 2. Dünya Savaşı ile oldu. Bu bir sistemin yıkılışıydı aslında….
1942′de hava saldırıları artınca Berlin’i terk ettik ve akrabalarımızın yanına Pomerine’ye gittik. Orada anaokuluna gittim ve ilkokula başladım. Savaşın bitmesiyle tekrar Berlin’e döndük. Bu nedenle ilkokul hayatım bölünmüş oldu. Ve Berlin de tekrar ilkokula başladım. Daha sonra Berlin’de çok tanınmış ve önemli bir liseye gittim. 1954 yılında annemin memleketi olan Hannover’e gittik. 1960′da oradan mezun oldum. Bugünkü okullarda artık görülmeyen birçok eğitim aldık. Bunun sebebi ise, bizim çok sıkıntılı bir dönemde okumuş olmamızdır. Savaş daha yeni bitmişti ve herkes bunun etkisi altındaydı. Sıkıntılara rağmen annem güzel bir eğitim almamız için büyük çaba gösteriyordu. Eski burjuva ailelerinde görülen eğitimi aldık. Yani at biniyor, müzik dersleri alıyor ve tatillerde özel aktivitelerde bulunuyorduk. Ben birçok okul tatilinde İngiltere’ye gittim. Yani ben lâik Prusyalı Luthercilik hayat şekliyle yetiştim. Liseden mezun olduktan sonra tabiî olarak askerliğe başladım ve teğmen oldum. Daha sonrasında yedek subay oldum. Askerliğim bitince Würzburg’da psikoloji okumaya başladım. 3 dönem okuduktan sonra Heidelberg’e geçiş yaptım ve oradan mezun oldum.
Daha sonra Hannover′de yüksek okulda yapılan pedagojik bir araştırmada asistanlık yaptım. Ama bu kamulaştırılmadığı için halk eğitim merkezine geçiş yaptım.
Üniversite eğitim döneminde çok erken bilimsel çalışmalarda bulundum ve araştırma enstitüsünde çalıştım. Ve bu şekilde de Hannover’de de çalışma hayatımı sürdürüyordum. Üniversite hayatımdan sonra 1969 Köln Velbert’deki Halk Eğitim Merkezi’nde çalıştım. Orada bir kaç yıl kaldım. Sonra Gütersloh’daki Halk Eğitim Merkezi’ne geçtim ve orada 20 yıl çalıştım. Bu çalışmalar bana birçok katkıda bulundu. Ve ben istediğim şekilde çalışabiliyordum. Yani yapmak istediklerimi yapabiliyordum. Ben yetişkinlerin eğitimi ile ilgili çalışıyordum. Bu konuyla ilgili elliden fazla Almanca ve İngilizce yayınım oldu. İlk olarak sağlık alanında çalıştım ve bu konuda çok başarılı oldum. Daha sonra diyalog çalışmalarında bulundum. Ama bu çalışmalarda eski başarımı bulamadım. Savaş sonrası bu çalışmalar kilise tarafından düzenleniyordu. İslâm inanç topluluğu hakkındaki görüşmeler ve tartışmalar yeni yeni başlıyordu.

EŞİMLE TANIŞMAM VE EVLENMEM
1969 yılında Müslüman olmayan bir bayanla evlendim. Müslüman bir bayanla evlenmek için doğu ülkelerine gitmedim ve bilinçli olarak Hannover’de bir doktorun kızı ile evlendim. Eşim de babasının yanında hemşire olarak çalışıyordu. Ve kayınvalidem yıllar önce öldüğü için o da babasına ev işlerinde yardımda bulunuyordu. Bu yardımseverliği ve sorumluluk duygusu taşıması, onu, benim eşim yaptı. Çok mutlu bir evliliğimiz oldu. Daha sonraki yıllarda iki oğlumuz dünyaya geldi. Onlar artık büyüdüler. İkisi de liseyi okuyup üniversiteye gittiler. Birisi bilgisayar bilimleri, diğeri ise coğrafya okudular ve iş hayatında çok başarılı oldular. Günterloh’da çok mutlu bir yaşantımız vardı. Oğullarım orada büyüdü. Çoğunu Türkiye’de geçirdiğim uzun tatil dönemlerimiz oldu. Fakat son Türkiye tatilimiz de eşimi kaybettim. Said Nursî’nin kongresine gitmek istiyorduk ve bunu bir tatille birleştirmiştik. İşte bu tatilde eşimi kaybettim. Onun ölümünden sonra Hannover’e taşındım. Eşimin ölümünden sonra emekli oldum ve iş hayatımdan geri çekildim.
Aile fertleri olarak yüksek okullarda okuduk ve üniversite eğitimi gördük. Hepimiz tipik Alman ailelerindendik. Ve hepimiz iş hayatımızda başarılıydık. Ben kendim İslâm adına aktif olarak çalıştım. Örnek olarak İslâm Dünya Kongresi’nde ilgili ve Almanya’da yaşayan ve çalışan Müslümanlar için bir şeyler yapmaya çalıştım. Çalışmalarımın ilk sonucunu 1974 yılında aldım. Bu ilk çalışmam Müslüman Derneği için hazırlanan bir tüzük idi. Almanya’ya işçi olarak gelen Türkler ibadet edebilmek için bir bina kiralamışlardı. Biz onlara bu başvuruyu kişi olarak mı, yoksa dernek olarak mı yaptıklarını sorduk. Bu binayı kişi olarak kiralamaları onlar için bazı sorumluluk, haklarında sorun teşkil edebilirdi. Bu konuda kendilerine gerekli bilgileri hazırladım. Onların bunu dernek adına yapmadıklarını duyunca, benim ricam üzerine bir arkadaşım dernek tüzüğü hazırladı. Bu tüzükten zaman içerisinde ileride cami tüzüğü oluştu. Ve Almanya’nın birçok yerinde aynı usûl uygulandı. Elhamdülillah, bu Almanya’da Müslümanlar için faydalar sağladı. O zamanlar sayımız az da olsa biz “Alman Müslümanlar” işlerimizde çalışıyor, Almanya’daki siyasî partilerle ilgileniyor ve hepimiz birçok dernekte görev alıyorduk. Yani tipik bir Alman hayatı yaşıyorduk, topluma uyum sağlıyorduk. Ama bu toplumda Müslüman olarak hareket ediyorduk. Ve bu şekilde Müslümanlara hizmet ediyorduk.

14 YAŞINDAYKEN MÜSLÜMAN OLDUM VE ÖZÜME DÖNDÜM
Aslında benim Müslüman olmam, ileri yaşlarda Müslüman olmuş olan Almanlardan daha farklı. Çünkü Elhamdülillah ben çok genç yaşımda İslâm’ı kabul ettim. Ben ergenlik çağımda 14 yaşındayken Müslüman oldum. Ben bunu her zaman fıtratıma, yani yaratılış özüme dönüş olarak algılıyorum. Birçok Müslüman bunu anlamıyor ve Müslüman olmama bir sebep arıyor. Evet, yetişkinken din değiştirenlerde bu böyle oluyor. Ama ben 14 yaşımda, yazın Berlin’de yürüyüş yaparken birden “La İlahe İllallah” yani “Sadece tek olan Allah var” dedim. Bu benim Müslüman olmamın temeli idi. İslâm hakkında ne bildiğimi merak edilebilirsiniz, onu anlatayım:
Sadece babamın savaştan sonra geri kalan kütüphanesindeki kitaplardan okuduklarımı biliyordum ve bunlar fazla değildi. Bildiğim tek şey 2 veya 3 değil, sadece tek bir Allah’ın olabileceğiydi. Ve “Sadece tek bir Allah varsa, Hz. Muhammed’in dedikleri doğru olmalı” dedim. Bu şekilde Müslüman oldum Elhamdülillah. Bu psikolojik açıdan çok normal bir gelişme. O yaştaki herkes hayatı ve kendini sorgular ve “Allah var mı, yok mu?” diye kendine sorular sorar. Ben de sorguladım ve Rabbim bana doğru yolu gösterdi. O zamanlar birisi bana 60 yıl sonra aktif bir şekilde İslâm’ı anlatacağımı, dersler vereceğimi söyleseydi, ona gülerdim.

SÜNNET-İ SENİYYE İNSANIN HAYATINI DEĞİŞTİRİYOR
Ben Müslüman olarak okudum, ama bana kimse sormadıkça Müslüman olduğumu söylemiyordum. Ben İslâm’ı, aynı Protestan Luthercilik anlayışı gibi yaşıyordum. Yani dini kendi içimde yaşıyordum. Çok daha sonra bunun yeterli olmadığını ve sünnetin de önemli olduğunu öğrendim. Liseden mezun olduktan sonra ilk Müslüman’la ve Hz. Muhammed’in sünnetiyle tanıştım. Ama o zamanlar Peygamber Efendimizin (asm) sözlerini okuyarak öğrendiğim bilgiler, hayatımda önemli değişiklikleri de beraberinde getiriyordu. Tabiî bu normaldi. Çünkü yaşadığım hayat çok farklıydı. Ama şunu söylemem gerekiyor ki; ne üniversitede, ne de askerde Müslüman olduğumu sakladım. Biri sorduğunda Müslüman olduğumu söylüyordum. Dinim hakkında çok derin düşünüyorum, nasıl saçım kahverengi ise dinim İslâm’dı. Müslüman’ım demek benim için nefes almak kadar normal bir şeydir.

İSLÂM BENİM KİŞİLİĞİMİN TEMEL UNSURUDUR
İslâm benim kişiliğimin çok önemli bir parçası ve kesinlikle alternatifi olmayan bir şey. İslâm benim kişilik oluşumumdaki temel unsurdur. Ama ibadetle tanışmam çok yavaş gelişti. Yani benim İslâm’a dönüşüm; Allah’a imanla sonra İslâm ve gelenekleri yaşamaya dönüştü. Benim için ilk adım Allah’ı bulmaktı, ikinci adımım ise İslâm’ı yaşamaktı. Bu bende yıllar içerisinde oluştu. Bunu Müslümanlara anlatmak zor. Yetişkin olarak İslâm’ı seçen insanlar İslâm’ı yaşamaya hemen başlıyorlar. Ben yıllar sonra benim gibi ergenlik çağında Müslüman olan kişilerle tanıştım. Ve nasıl Müslüman olduklarını sordum. Bana aynı benim İslâm’ı bulmam gibi olduğunu söylediler ve onların da İslâm’ı yaşamaya daha sonra başladıklarını söylediler. Biz ilk etapta tek Allah inancını ve Kur’ân-ı Kerim’in vahiylerini ve Hz. Muhammed’i seçtik. Daha sonra sünneti ve ibadeti öğrendik. Ama bu yol benim dinimi çok güçlendirdi. Ben İslâm’ı 14 yaşından itibaren korumak zorunda kaldım ki, bu güne kadar hiçbir geri adım atmadım. Bu benim 70 yaşında hâlâ Müslüman kalmama vesile oldu. Çünkü benim dinî hayatım benimle büyüdü ve kişiliğimin temelini oluşturdu. Müslüman ülkelerde yaşayan insanların bizim yaşadığımız şeyleri anlamaları çok zor.
Size Türkiye’de yaşadığım bir olayı anlatayım: Türkiye’de otelde eşim vefat ettiği zaman, otel görevlileri benim için ne yapabileceklerini sordular. Ben onlardan bir seccade istedim. Daha sonra da Kıblenin ne tarafta olduğunu öğrenmek istedim. Oradaki Türkler şaşırdılar. Benim hanımım vefat etmiş ve ben namaz kılmak istiyorum. Bu benim için çok tabiî bir şey. Benim o anda daha fazla namaza ve İslâm’a ihtiyacım vardı.
Tabiî ki ilk namazımla şu an kıldığım namaz çok farklı. 60 yıl içerisinde nasıl kendim ve dinimi geliştirdiysem, namazım da gelişti. Bu süreç içerisinde namazı daha da iyi yorumlayabiliyordum. Bir Müslüman’ın gelişimi bütün hayatı boyunca devam eden bir süreçtir.
Meselâ Fatiha Sûresi benim için ilk günle bugünü kıyaslarsak aynı anlamı taşımıyor. Hayatta çektiğim sıkıntılar, problemler, 30 yıllık evliliğim, çocuklarım ve onların eğitimi ve iş hayatım bana Fatiha Sûresini başka bir gözle görmemi sağladı. Şimdi Fatiha’yı okuduğum zaman daha derin ve içten okuyorum. 14 yaşında buna sahip değildim. İnsan dinini korumak istiyorsa, bunu tamamen benimsemesi ve kişiliğinin bir parçası olarak görmesi gerekiyor. Nasıl insan zaman içerisinde olgunlaşıyorsa, dinî hayatı da olgunlaşmalıdır.

KUR′ÂN HAYATIMIZIN BİR PARÇASI ONU HERYERDE OKUMALI VE
YAŞAMAYA ÇALIŞMALIYIZ
Kur’ân Allah tarafından vahiy yoluyla gönderilen bir kitap. Bunda hiçbir şüphe yok. Hayatımda yaşadıklarım Kur’ân’ı farklı görmemi sağladı. Ayrıca ben bir Avrupalı olarak Kur’ân’ı, meselâ Türkler ve Araplardan farklı okuyorum.  Kur’ân’ın tercümeleri günümüzde birer Kur’ân yorumlaması... Ben değişik Kur’ân meallerini toplattım. Üniversitede ders verirken öğrencilerime aynı metnin değişik meallerini veriyordum. Bu şekilde onlara aynı metnin nasıl farklı okunduğunu ve anlaşıldığını göstermeye çalışıyordum. Sorun şu ki, bir çok Avrupalı olmayan Müslüman, bu çeşitli meallerin ve yorumların farkında değil veya buna anlam veremiyorlar. 1963’den 2009’a kadar olan mealleri ele alırsak bunların hepsinin aynı metin olmalarına rağmen, farklı yorumların olduğu anlamına geliyor. Burada önemli olan şey ise, Kur’ân-ı Kerim’in aslı olan Arapçasının bozulmadığı ve bozulmayacağıdır. Bizim görevimiz bunu anlamaktır. Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerim’i düşünenlerin anlayacağını söylüyor. Bu hitaba Avrupa’daki Müslümanlar da dahildir. Yani günümüzde Avrupa’da da Kur’ân’ı tam anlamıyla yaşayabiliriz. Bunun için de sürekli Kur’ân-ı Kerimi okumalı ve yaşamaya çalışmalıyız. Hatta Kur’ân-ı Kerim’i çantamıza koyup gittiğimiz her yerde okumalıyız. O bizim hayatımızın bir parçası, hatta her şeyi olmalı.

İSLÂM, HER TOPLUMDA VAR OLABİLECEK ÜSTÜN BİR SİSTEMDİR
Ben Almanya’da ve iş hayatımda bir Müslüman olarak çok farklı tecrübeler elde ettim. Çoğu insanlar benim Müslüman olduğumu anlamadılar. Bazı iş arkadaşlarım bile şu an Müslüman olduğumu hâlâ bilmiyordur. Askerlikteyken de zaten hiç söz konusu değildi. Bir çok kez bazı insanlar benim yanıma gelip bana dikkatli bir şekilde Müslüman olup olmadığımı sordular. Ben daha soruyu sormadan bu kast ettiklerini anlayıp “Evet Müslüman’ım” diyordum. Bir Alman olarak Müslüman olmamda hiçbir problemim yok. İnsanlar çok şaşırıyordu. Bazı Türk arkadaşlarım bile benim Müslüman olduğumu sonradan anladılar. Ve değişik tepkiler verdiler. Bazı Türk arkadaşlarım beni deli sandılar, diğer Müslüman Türk arkadaşlarım da benim Müslüman olmamdan çok mutluydular. Ama bir bakımdan da hep bir soru işareti oldu insanlarda. Meselâ koleje müdür olarak atanacağım zaman insanlar “Bir Müslüman’ı müdür yapabilir miyiz ki?” diye düşündüler. O zaman benim partiden arkadaşlarım “Olur tabiî, niye olmasın?” dediler. Ve ben müdür oldum. Ondan sonra hiçbir zaman birisi bana “Sen Müslüman mısın?” diye sormadı. Bazı zamanlar dışlandığım da oldu tabiî, ama bu daha çok Hıristiyan temeli olan kişiler tarafından oldu.
Bir takım insanlar bana şaşkınlık içerisinde nasıl Müslüman olabildiğimi sordular. Bu insanları benim normal bir şekilde yaşayışım etkilemiş olabilir. Günlük hayatta da sorun yaşadığım oluyordu. Özellikle aşırı fundamentalist veya aşırı ateist insanlarla karşılaştığımda bunların Türk veya Alman olması fark etmiyordu. Böyle durumlarda çok sıkıntılı anlar yaşayabiliyordum. Bu fiziksel bir saldırı yaşadığım anlamına gelmiyor tabiî ki... Genellikle çok ağır sözlü saldırılar oluyordu. Dinini yaşamayan Türk ve Arap Müslümanlar bana, “İslâmiyet’in ne olduğunu bilmediğimi, onun için İslâm’ı seçtiğimi” söylüyorlardı. Çünkü onlara göre İslâmiyet’in bir değeri yoktu. Ama ben onları İslâmiyet’in Alman toplumunda dahi var olabilecek üstün bir sistem olduğunu anlatıyor, ikna etmeye çalışıyordum.

MUSTAFA ABLAK
Senarist - Yönetmen
Okunma Sayısı: 2468
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı