"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

BEDİÜZZAMAN′IN HZ. PEYGAMBER′E (ASM) KADAR UZANAN SOY AĞACI SEYİD VE ŞERİF OLDUĞUNA DAİR ARŞİV BELGELERİ

24 Aralık 2012, Pazartesi
Bediüzzaman’ın babası tarafından dedeleri; Sâdât-ı Hıyâliyyîn
Değişik zaman ve vesilelerle İslâm dünyasının her tarafına dağılan seyyidlerin Güneydoğu Anadolu bölgesine de gelip yerleştikleri görülmektedir. Bölgedeki seyyidlerin göçlerinin Bağdat′tan gerçekleştiği ve bunun orada yaşayan bir hükümdarın yaptığı zulümlerden kaynaklandığı, Güneydoğu Anadolu′da halk arasında yaygın bir kanaattir. Kimi seyyid ailelerinin Harun Reşid döneminin tekabül ettiği milâdî sekizinci yüzyılın sonları ile dokuzuncu yüzyılın başlarında Bağdat′tan bölgeye göç ettikleri anlaşılmaktadır. Abbasi halifeliğinin Moğollar tarafından ortadan kaldırıldığı 656/1258 yılına yakın veya onu izleyen tarihlerde de Bağdat′tan bölgeye kimi seyyid göçlerinin olduğu görülmektedir.13
Öncelikle Bediüzzaman′ın bu ayrıntılı şecerelerine nasıl ulaştık?
Bediüzzaman Hazretlerinin mübarek neslini Osmanlı Arşivleri ve İstanbul Müftülüğünde bulunan Nikabet′ül-Eşrâf belgeleri arasında bulmaya çalıştık. Bitlis ve Hizan′daki nüfus ve tapu kayıtlarını tamamen inceledik. Ancak istediğimiz neticeye ulaşamadık. Daha sonra bir ara Bitlis′in de Musul′a bağlı kaldığını hesaba katarak ve de Osmanlı döneminde mevcut Nakib′ül-Eşrâfların aynen devam ettiğini öğrenerek himmetimizi Irak′a çevirdik. Kıymetli kardeşim Adnan Budak Beyin de gayretleriyle Üstad′ın şeceresi ile belgeye aylar sonra Üstad′ın dedelerinin mezarlarının bulunduğu Sincar′a bağlı Hıyal Köyü yakınlarında oturan ve çok kıymetli bir tarihçi, araştırmacı ve neseb ilmi mütehassısı olan Dr. Mahmud Said Bey vasıtasıyla ulaşmış olduk.
İleriki satırlarda vereceğimiz bilgilerin temelini oluşturan, ama Osmanlı Arşiv Belgeleri ve özellikle Tapu-Tahrir Kayıtlarıyla teyid edilen bu şecerenin yazılış tarihi 1935′lere varmaktadır. Zira Şecereyi kaleme alan Hamed el-Hiyâlî 1937′de vefat eylemiştir. Şecereyi tasdik eden Nakib′ül-Eşraf ise 1935′de o görevi yürütmektedir.
Bu şecereyi hazırlayan Üstad′ın babası tarafından mensup olduğu Sâdât-ı Hıyâliyyîn aşiretinin reisi Hamed el-Hıyâlî′dir. Bu zat Sâdât-ı Hıyâliyyîn′ın Bu-Hüseyin El-Bekr dalına müntesiptir.14  Hazırlamış olduğu şecereyi tasdik eden Nakib′ül-Eşrâf Abdülfettahed Bedreddin, 1935 tarihinde Musul Nakib′ül-Eşrâfıdır. Daha önce Trablusşam Nakib′ül-Eşrâflığını da yapan bu zat, Sâdât-ı Hıyâliyyîn′in Âl-i Za′bî kolundandır ve Ali Bekkâr ez-Za′bî′nin torunudur.15 Şecerede ayrıca Verşan Hâlid el-Hadîdî,16 Hüseyin es-Sumayda′î ve benzeri şahsiyetlerin de mühür ve tasdiki bulunmaktadır.
Şimdi asıl soruya gelelim, bundan 70 küsur yıl evvel hazırlanan bu Şecereyi mezkûr zat nasıl hazırlamış hem anne ve hem de baba tarafından Üstad′ın neslini ve yaşadığı mekânları nasıl öğrenmiş? Bu sorunun cevabı bizce de meçhuldür; ancak en kuvvetli ihtimal bu zat beş sene Kafkas Harbine katılmış ve esir düşmüştür. Aynı cephede savaşan Bediüzzaman ile tanışmış olması ve Üstad′ın onun Sâdât-ı Hıyâliyyîn′den olduğunu öğrenmesi üzerine, bu mesele hakkında aralarında bilgi alış verişi meydana gelmiş olması ihtimalidir.
Şimdi ifade edelim ki, Hiyâlî yerine Cibâlî tabiri de kullanılmaktadır. Zira Sincar′a 30 km uzakta bulunan bu köy dağlıktır. Bazılarına göre çorak arazi olduğu için bu ad verilmiştir. Abdülkadir-i Geylani′nin bu kahraman evlâdı Seyyid Abdülaziz Haçlı Seferlerine karşı Selâhaddin Eyyubî ile birlikte Askalan şehrinin fethine katılmış ve daha sonra Bağdad′daki idarecilerin (Vezir Ebül-Muzaffer Abdullah bin Yusuf′un baskısı ve daha sonra da Şah İsmail′in Bağdad′a girerek Abdülkadir-i Geylani′nin türbesini tahrib eylemesi) zulmüne maruz kalınca, Musul′un kuzeyinde yer alan Sincar bölgesine ve burada da Hıyâl Köyüne hicret etmiştir. Diğer kardeşi Seyyid Abdürezzak′ın torunlarının da Ard′ul-Hıyâl da denilen Sincar bölgesine yerleştiği nakledilmektedir. Nitekim Hıyâl harabeleri arasında hem Seyyid Abdülkadir Geylanî′nin makamı ve hem de Seyyid Abdülaziz′in kabri bulunmaktadır. Hıyâliyyûnun nesilleri, biraz sonra göreceğimiz gibi, torunlarından Şeyh Ebu Salih Şemsüddin Muhammed el-Ekhal (El-Kehhâl) (651-739/1338, Sincar Kazası-Kuzey Irak)′ın evlâdlarının isimlerine göre adlandırılmışlardır. Bu arada bir ara Hıyâl ve çevresine Yezidîler musallat olup Müslümanlara zulm edince, Abdülkadir-i Geylani′nin torunları, çevreye dağılmışlar ve Bitlis′e kadar uzanmışlardır.
Tell-i Hiyal da denilen bu köy Sincar′a 30 km uzaklıktadır. Haritada Sincar ve Bitlis görülmektedir. Bitlis ile Sincar arası 448 km′dir. Musul′un 140 km batısında yer alan Sincar şehri, 1516 yılında Osmanlı ülkesine katılmış ve idarî olarak Diyarbekir Eyâletinin bir sancağı hâline getirilmiştir. Sincar Kanunnâmesi, BOA. TTD. 64 (840), sh. 325-326′da yer almakta ve tesbitlerimize göre ilk defa tarafımızdan yayınlanmış bulunmaktadır. Sincâr Kanunnâmesi′nin kapsamında ayrıca Tell-i A′fer, Hâtuniye ve Hıyâl nâhiyeleri de bulunmaktadır. Sâdât-ı Hıyâliyyîn Irak, Suriye ve Türkiye′de yayılmış vaziyettedir. Tekrar hatırlatalım ki, bu çevrelerde Abdülkadir Geylanî′nin oğulları Seyyid Abdülaziz ile Seyyid Abdürezzak′ın torunları birbirine karşmışlardır ve bu iki nesil Sâdât-ı Hiyâliyyîn denilen şerif ve seyyidleri teşkil eylemektedirler.17
Şunu da söylemeden geçemeyeceğiz ki, büyük tarihçi el-Âmirî′nin 9 ciltlik Irak′taki aşiretlerle alâkalı kitabında yer alan 63 Kürt aşireti içinde, Bediüzzaman Hazretlerinin baba tarafını temsil eden Hıyâlîlerin ismi bulunmamakta ve bilâkis bunlar Sâdât Kabileleri arasında zikredilmektedir. Merak edenleri, bu kıymetli eseri mütalâa etmeye dâvet ediyoruz. Zira bu eser, Kuzey Irak ve bu bölgeye yakın olan Türkiye, İran ve Suriye içinde kalan çevre bölgelerdeki bütün, Sâdât Kabilelerini, Kürt, Türkmen ve Arap aşiretlerini teker teker saymakta ve ayrıntılı bilgiler vermektedir.18
Osmanlı Devletinin Yavuz Sultan Selim zamanında 1518 yılında yapılan tahrir neticesinde Sincar Kazasına bağlı Hıyâl Köyünün tapu kaydı, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Tapu-Tahrir Defteri, No: 64 (840), sh. 346. Dikkat edilirse burada tamamen Abdülkadir-i Geylani torunlarına ait isimler bulunmaktadır. Nitekim 19. Yüzyıldan itibaren hazırlanan Musul Salnâmelerinde de konuyla alâkalı bilgiler verilmekte ve Seyyid Abdülaziz′in kabrinden bahis açılmaktadır.19

 
DEVAM EDECEK
PROF. DR. AHMED AKGÜNDÜZ
Okunma Sayısı: 4722
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • büroşür

    24.12.2012 00:00:00

    bu tür belgelerin büroşür olarak veya gazete aracılığı ile dağıtılması gerektiğini düşünüyorum.Zira bu mesele bir çok nur talebesinin de kafasına takılan bir bir mevzuu..El altında bulunması açısından ve kütüphanemizde yer alması açısından BÜROŞÜR OLARAK DAĞITILMASI gerekir.Vesselam..

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı