"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Biz Osmanlıya yanlış yaptık”

05 Ocak 2023, Perşembe 02:31
“Sabah namazını Mescid-i Aksa’da kıldık. Grup toparlanana kadar otel lobisinde arkadaşlar ile sohbet ettik. Herkesin gözlemi aynı, gayretsiz bir tevekkül var. Camilerde oturup Kur’an okuyorlar, mukabele yapıyorlar ve bizi görünce ‘Türkler gelsin, bizi kurtarsın’ dediler. ‘Biz Osmanlıya yanlış yaptık, pis İngilizler ile birlik olduk, yüzyıl geçti daha aklımız başımıza gelmedi’ diye yakındılar. Bir kısmı ‘Bizi affedebiliyor musunuz?’ ifadesini kullandılar.

Mahzun Mabed Mescid-i Aksa - 3
KUDÜS NOTLARI: HİKMET GÜNAYDIN - MEHMET NEZİR TANER

Kasım Perşembe günü planımız sabah namazı ve kahvaltı sonrası saat 08:30’da buluşma, yürüyerek Eski Kudüs şehri ve çarşıları, Çile Yolu ve Kıyamet Kilisesi ziyareti ve Hz. Ömer Camii, Selahaddin Eyyübi Camii, Hattab Meydanı ve Hz. Davud’un mezar ziyareti dahil, Eski Mescid, Mervan Mescidi ve diğer tarihî yerlerin gezilip görülmesi ve tanıtılması yapılacaktı. Sabah saat 04:00 kalkıp Mescid-i Aksa’ya gittik. Namaz sonrası tesbihat ve uzun bir ders yaptık, 21. Lem’a’yı müzakere ettik. Sofi bir kardeşimiz de selam verip yanımıza oturdu, hiç lafa girmeden zikir çekmeye devam ederek bizi dinledi. Derste beyan edilen ehl-i tarikat ile ilgili hakikatleri de dinledi, öğrenmiş oldu. Devam eden günlerde birçok kez karşılaşıp selamlaştık.

Kahvaltı ve bir süre dinlenme sonrası uzun bir yürüyüşe hazırlıklı olarak lobide toplandık ve yürümeye başladık. Mescid-i Aksa bölgesi 144 dönüm, Eski Kudüs kale içi 950 dönümlük bir arazi üzerine inşa edilmiş. Müslüman ve Yahudilerin yoğun olduğu mahalleler ayrılmış. Yahudi mahallerin her gün çöpü alınırken Müslüman mahallerine on günde bir uğruyorlar. Yönetim aynı, ama maalesef uygulama böyle, dolayısıyla hemen fark ediliyor. Sur dışından yürümeye başladık, Şam kapısına geldik, yolda diğer dinlerin okulları var, tarihî binalar var, şehrin en büyük caddesi ise Süleymaniye Caddesi.

Şam kapısında daha önceki işgal saldırılarından kalma mermi ve roket izleri hâlâ duruyor. Her yerde İsrail askeri, yani bizim dediğimiz yerlerde bile onlar var. Çok sıkıcı ve sıkıntılı bir durum, hazmetmek çok zor, fakat muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur, menfi hareket edemeyiz kuralları gereği ah çekip devam ediyoruz.

Gün içinde yol arkadaşım ile Risale-i Nur ve Üstadımız hakkında konuşmaya devam ederken o da artık biz ve onlar gibi konuşmaya başladı. Telefonuna Yeni Asya Risale-i Nur kitaplığını indirdi, devam eden günlerde birçok dersi de kendisi yaptı, duaya ihtiyaç var. Bu kardeşimiz için dualarınızı rica ediyoruz. Zaten emekli olup gelince “senden ayrılmam” diyor, hayırlara vesile olsun inşallah.


Ağlama Duvarına elektronik taramadan geçip içeri girdik. İlginçtir Yahudi kadın ve erkekler ayrı ayrı yerden girebiliyorlar, haremlik selamlık uygulaması var. Arzu ettiklerini ve sıkıntılarını küçük kağıtlara yazıp duvardaki taşlara sıkıştırıyorlar, birileri de onları süpürüp çöpe atıyor.

Şam Kapısı

Şam kapısı Şam şehrine baktığı için bu ismi almış. Şehrin meşhur 7 kapısı var. Buradan şehre giriş yapıyoruz, yol döşemeleri ve dükkanlar tarihî yapısını korumuş, Müslüman mahallesi ama Yahudi dükkanları da var. Yüz metre kadar yürüdükten sonra karşımıza Osmanlıdan kalma bir çorbacı çıkıyor. Bu tarihî yerde ilk kurulduğu günden beri gelen geçene bedava çorba dağıtılırmış, ancak şimdi kapanmış. Vatandaşın durumu çok kritik; fabrika yok, gelir yok, genel olarak ABD ve AB fonları ile geçiniyorlar, ufak tefek el sanatlarını da Yahudi tüccarlar toplayıp İsrail malı diye Dünya’ya pazarlıyor, durum içler acısı. Bunları moral bozmak için anlatmıyoruz, duaya ve gayrete ihtiyaç var, dua edelim, gayret edelim inşallah.

Yürümeye devam ediyoruz, dar ve tarihî sokaklar güzel hisler uyandırıyor. Kalabalık gruplar görüyoruz ve ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Hıristiyanlar burada hacı oluyor, Hz. İsa’nın Çile Yolunu ellerinde kocaman bir haç (iki–üç kişi ancak taşıyabiliyor) ağlayarak şarkılar söyleyerek bir lider eşliğinde yürüyorlar, Çile Yolu’nu tamamlayıp Kıyamet Kilisesine varmayı hedefliyorlar. Oradaki birkaç işlemden sonra hacı oluyorlar, işleri bizden kolay yani...

Konaklayıp dua ettikleri on üç noktanın birçoğunu yolumuz üstünde gördük, inançlarının gereğini yerine getirmeye çalışıyorlar ve tebrik edilmeyi hak ediyorlar. 


Kutsal Doğum Kilisesi çok kalabalık, Hıristiyan hacı adayları buradan da geçiyor ve ayin yapıyorlar. Çok büyük bir kilise, birbirlerini sevmeseler de Ortodoks, Katolik, Ermeni gibi her türlü mezhepler için yer ayrılmış, ayrı ayrı ayin yapıyorlar.

Ağlama duvarında haremlik selamlık uygulaması var

Değişik sokaklar, alışveriş alanları derken çok sıkı korunan farklı bir durum olduğu anlaşılan bir yere geldik. Rehberimiz bizi topladı ve anlattı; Ağlama Duvarına yaklaşmışız. İçeriye girmeden bazı detaylar verdi, kimseyi rahatsız etmememiz gerektiğini söyledi. Teker teker elektronik taramadan geçip içeri girdik. İlginçtir Yahudi kadın ve erkekler ayrı ayrı yerden girebiliyorlar, haremlik selamlık uygulaması var. Arzu ettiklerini ve sıkıntılarını küçük kağıtlara yazıp duvardaki taşlara sıkıştırıyorlar, birileri de onları süpürüp çöpe atıyor. Bir süre izledik, gözlemlerimizi yaptık, süremiz dolunca çıkışa doğru geldik ve oradan ayrıldık.

Ağlama Duvarından görülen Mescid-i Aksa’nın bahçesindeki ağaçları rehber bize gösterdi ve dedi ki; “En az on beş yıldır geliyorum, buralar ağaç doluydu, zaman içinde kuruyanları kesiyorlar. Hatta bir ağaç gösterdi, yarısı yeşil-yarısı kurumuş. İsrail gayrıresmi ve gizli bir şekilde Mescid-i Aksa’nın altını oyuyor. Hz. Süleyman’ın mabedini arıyorlar. Ağacın durumu gerçekten şaşırtıcıydı, bir taraftaki kökler zarar görmüş gibiydi.

Buradan tekrar Mescid-i Aksa’ya geldik. Bizlere Peygamber Efendimizin (asm) Burak yolunu, Hz. Ömer Mescidi’ni, Mervan Mescidi’ni gösterdi, anlattı. O zamanlarda yapılanma bu şekilde değilmiş. Sonradan yapılanma çok değişmiş, şimdi konulan mescidler, minberler simge olarak konulmuş durumda, hatta Mescid-i Aksa ilk yapılırken 15 sıra sütun varmış, depremlerde yıkılınca şimdi sadece 7 sıra sütun kalmış, diğerlerinin sadece yeri belirlenmiş. 


Şam kapısı bölgesinde daha önceki işgal saldırılarından kalma mermi ve roket izleri hâlâ duruyor.

Hıristiyanlar hacı oluyor

Buradan otobüs ile Kutsal Doğum Kilisesi’ne gittik, kiliseye yakın bir Filistin polis karakolu var, sekiz-on tane polis görev yapıyor. Hiçbirinde tabanca yok. Karakolda sadece bir tane tabanca varmış, ondaki kurşun sayıları da belliymiş. Haftada bir eksik var mı, diye bir de saymaya geliyorlarmış. Çok etkisiz durumda, yani sadece göstermelik.

Kutsal Doğum Kilisesi çok kalabalık, Hıristiyan hacı adayları buradan da geçiyor ve ayin yapıyorlar. Çok büyük bir kilise, birbirlerini sevmeseler de Ortodoks, Katolik, Ermeni gibi her türlü mezhepler için yer ayrılmış, ayrı ayrı ayin yapıyorlar. Biz de çok fazla rahatsız etmeden gözlemleyip geçtik. Hz. Meryem annemizin doğduğu mağarayı biraz uzaktan da olsa gördük. 

Dışarıda İncil’i ilk defa başka dile çeviren birinin heykeli var, rehber diyor ki; büyük ihtimalle ilk bozan kişi de bu.

Geriye dönüşte Kıyamet Kilisesine yakın Selahaddin Eyyubi’nin yaptırdığı camiyi de gördük. İkindi namazını Mescid-i Aksa’da kıldık, bazı Yahudi ve Müslüman pazarlarını gezdik.

Akşam ve yatsı namazlarını da kıldık, tesbihat ve ders sonrası otelimize döndük. Yorucu bir gün oldu, yaklaşık 16 km yürümüşüz. Akşam yemeğinde masamıza Endonezyalı turistler geldi, tanıştık ve sohbet ettik, ilginçtir; onlar da bizim hacda tanıştığımız Sultanı tanımadılar.

“Türkler gelsin, bizi kurtarsın”

 10 Kasım Perşembe; Sabah namazını Mescid-i Aksa’da kıldık, tesbihat ve ders sonrası otele döndük ve kahvaltımızı yaptık, grup toparlanana kadar lobi de arkadaşlar ile sohbet ettik. Herkesin gözlemi aynı, gayretsiz bir tevekkül var. Camilerde oturup Kur’an okuyorlar, mukabele yapıyorlar ve bizi görünce (Yaka kartımızda Türk bayrağı var) “Türkler gelsin, bizi kurtarsın” diyorlar, “Biz Osmanlıya yanlış yaptık, pis İngilizler ile birlik olduk, yüzyıl geçti daha aklımız başımıza gelmedi” diye yakınıyorlar. Bir kısmı “Bizi affedebiliyor musunuz?” dedi. Biz de Peygamber Efendimizin (asm) Mekke fethini anlatıp, “affedilir” dedik.

Bazıları da “Bazı silahlar geliştirmişsiniz; Türkiye buraya gelsin, saldırsın hem bizi hem de Yahudileri öldürsün, biz hakkımızı helal ediyoruz, ama onları yeryüzünden silin” dediler. Hayretle bunları dinledik. Onlara her şeyin bir vakti olduğunu, ancak bundan sonra topla tüfekle iş olmayacağını ilimle, ihlasla ve şahs-ı manevî ile olacağını, hem onların hem de bizim daha çok gayret edip bu konulara çalışmamız gerektiğini anlattık. Çoğunlukla da Üstadın özellikle Hutbe-i Şamiye ve Münazarat isimli eserlerini okumalarını tavsiye ettik. Telefonlarına yazıp internetten bularak kendilerine de gösterdik, elhamdülillah.

DEVAM EDECEK

Okunma Sayısı: 2814
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı