YAZARIMIZ SEBAHATTİN YAŞAR’IN HACDA TANIŞTIĞI HARTUM ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ DR. ÖMER BAHİT EL-AKARİ, YENİ ASYA İÇİN YAZDI.
‘Risale-i Nur milletler için def’i beladır’
GÖRÜŞ - Dr. Ömet Bahît el-Akârî
Hartum Üniversitesi İslami Araştırmalar
ArapçadanTercüme: İbrahim Ersoylu
Mekke dağları arasından, emniyet ve rızkın sembolü olan Taybe’yi (Medine Şehrini) hayal ediyoruz. O dağlar güven ve huzuru temsil eder. Onlar, yerin direkleri olup üzerinde yaşayanlarla birlikte onu titremeden korur, taşları arasından su fışkırır, barınmak için o dağlarda evler yontulur. Arafat’ta Cebelü’r Rahme vardır. (Medine’de) Resulullah’ı (asm) seven ve onun tarafından sevilen Uhud dağı vardır.
Hurma ağaçlarına gelince onlar yiyecek ve rızık sembolleridir. Bir evde hurmanın bulunması ev halkının açlığını giderir. Hurma ağaçları, gövde ve dallarıyla orada suyun varlığına işaret eder. O ağaçlardan kuru bir kütük, Resulullah’a olan iştiyakından dolayı inledi ve ağladı.

Güven sembolü o dağlar ile, yiyecek sembolü hurma ağaçları arasında insanın güzel hayatının denklemi kurulur. Kureyş Suresindeki “(O müşrikler) onları açken doyuran, korku içindeyken emin kılan bu evin (Kabe’nin) Rabbine ibadet etsinler” ayeti bunu gösterir.

Dr. Ömer Bahît el-Akârî
Dinin (İslâm) ülkelerinde bekasının ve kulların hayatının dayanakları, Allah’a davet ve ekonomik kalkınmadır. Bunlar olmaksızın Müslümanların dinleri doğru bir şekilde devam etmez, dünyaları ayakta kalmaz. Hakîm olan Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim, bize Rahmanın dostu İbrahim (as)’ın duasından bahseder. İbrahim (as), Allah’ın sadık peygamberi olan oğlu Hz. İsmail (as) beraberinde olduğu halde Allah’ın evinin (Kabe’nin) temellerini yükselti. İkisi beraber (İslâm) Milletinin sembollerini ve Ümmetin Hac ibadet şekillerini tesis ettiler, son peygamber Hz. Muhammed(as)’ın onların neslinden gönderilmesiyle zürriyetlerinin geleceğini (Kabe’yi bina etmekle) parlatmış oldular. Onlar imanlı, rızkı geniş bir vatanın temellerini sağlamlaştırdılar.

Bunların hepsi Kur’an-ı Kerim’in Bakara Suresinin baş taraflarında şöyle dile getirmiştir: “Rabbi İbrahim’i bazı emir ve yasaklarla imtihan etmiş. O imtihanı kazanmıştı. Rabbi Ona ‘Seni insanlara önder yapacağım’ dedi… Kur’an, ‘Siz Müslümanlar olarak vefat edin’ ayetine kadar bu mevzuya devam eder. Kur’an-ı Kerimde birçok ayet (bu mevzuyu) işlemiştir. Bu ayetlerin hepsi, Yüce Allah’ın Hz. İbrahim’in duasını kabul ettiğini beyan etmiş; Mekke’deki Beyt’ül Haramı (Kabe’yi) güvenli Haram/kendisine hürmet duyulan, her taraftaki rızkımızdan mahsüller oraya getirilerek orada toplandığı bir bölge yapmıştır. Her türlü noksanlardan münezzeh olan Allah, Kabe’yi, savaşılması haram olan ayları, gerdanlıklı ve gerdanlıksız hayvanları, insanların din ve dünyalarını ayakta tutan bir vesile yaptı. (Maide:97). Yüce Allah bir başka ayette “Biz Kabe’yi insanların bir araya gelecekleri bir yer ve emniyetli bir yer kıldık” buyurur. (Bakara:125)

Bütün bu İlahî nimet vericilik ve açlıktan doyurma ve korkudan emin kılmadan başka Yüce Allah, Mekkelilerin üzerinde hayır ve ikramını arttırmış; âlemlere rahmet olması, onlara Allah’ın ayetlerini okuması, onları temizlemesi, onlara kitap ve hikmeti öğretmesi için aralarından onlara bir peygamber göndermiştir.
O Peygamber (asm), daha önce Hz. İbrahim(as) ve Hz. İsmail’in (as) yürüttükleri ve insanları tevhit ve müsamaha dini olan Hanif dinine davet ettikleri gibi, insanlara tebliğ etmek üzere hak davasıyla onlara geldi ve üzerinde bulundukları şirk, cehalet ve hurafelerden onları kurtardı.
Allah’ın hayır ve kurtuluş murat ettiği İslam’a ilk koşan insanlar, O peygambere iman ettiler. Allah onların kalplerini İslam’a açtı, Allah’ın onlardan razı olduğu ve Allah’tan razı olan Hz. Ebu Bekir (ra), Hz. Hatice binti Huvelid (ra), Hz. Ali b. Ebi Talip (ra), Zeyd b. Harise (ra) vb. olanların kalplerini imanla temizledi. Dinin emanetini taşıyan ve Allah ve Resulüne yardım eden imanın ilk grubu bunlardan teşekkül etti.
Sonra hür ve kölelerden erkek ve kadın insanların Allah’ın dinine girişleri takip etti. Kureyş kabilesi, İslam’ın hak davasını zulüm, şirk, putlara tapma ve cahiliye davası üzerine kurulu olan hayatları için bir tehlike oluşturduğunu hissettiler. Bu durum, onları hak davasına karşı koyma, zayıf Müslümanları ondan vaz geçirmek için işkenceden geçirerek ona karşı mücadele bayrağını açmaya sevk etti. Onlar, Müslümanları abluka altına alarak toplumdan tecrit ettiler, ibadet hürriyetinden hatta yaşama hakkından mahrum ettiler.

Sonra Allah, Müslümanlara din ve iman hürriyetini rahat yaşamak için Adil kral Necaşi’nin bulunduğu ve orada kimsenin zulme maruz kalmadığı Habeşistan’a birinci ve ikinci hicreti yapmalarını emretti.
Sonra Peygambere ve ona iman edenlere yapılan eziyet şiddetlendi ve onlara karşı yapılan hile ve tuzaklar arttı. Allah, peygamberine emniyet ve imanın bulunduğu, hurma ağaçları ve dağlarla çevrili Hicret yurdu olan güzel Taybe’yi (Medine’yi) hazırladı. Sonra Peygamberine daha önce oraya hicret edenlere katılması için Hicret etmesine izin verdi.
O zamanlar yaşanan ve (bugün buraya gelen) Hacılara ders veren bir okul mesabesinde olan şerefli peygamberliğin yaşadığı Hicret olayları (yeniden yaşanıyor gibi) canlıdır.
İşte Mekke ve dağları ve bu dağlardan Hz. Peygamber ve arkadaşının gizlendiği Sevr dağı. Kur’an ondan şöyle bahseder: “Siz ona yardım etmezseniz, Allah ona yardım etti. Onların ikisi mağaradayken Peygamber arkadaşına ‘Korkma Allah bizimle beraberdir” dedi.
Üstad Bediüzzaman’ın zikrettiği, Hicret zamanında iki dağ arasında geçen bir diyalog ile alakalı latif bir hikâye vardır: Peygamber (asm) Mekke’den hicret ettiği zaman Kureyş Kafirlerin takibinden kurtulmak için, Sevr dağından önce Sebir dağına tırmandı. Dağ ona “Üzerimden inin Ya Resulallah! Üzerimde sizi öldürürlerse, Allah’ın beni tazip etmesinden korkarım” dedi. Hira dağı: “Bana gelin Ya Resullallah!” dedi. Bundan dolayı ehl-i kalp ve salah zatlar, Sebir dağında korku, Hira dağında güven ve kalp huzuru hissederler.
Bütün bu misallerden, büyük dağların vazifeli ve Allah’ın emrine musahhar olduklarını anlıyoruz.