"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sinema insanı ibrete, ulvî düşüncelere sevk etmeli

07 Ekim 2011, Cuma
YAZAR HALİL USLU, KENDİSİNE SİNEMA ÜZERİNE YÖNELTTİĞİMİZ BİR SORU ÜZERİNE: "ÜSTAD HAZRETLERİ GENÇLİK REHBER'İNDE ESKİŞEHİR HAPİSHANESİNİN PENCERESİNDEN EĞLENEN KIZLARIN 50 SENE SONRAKİ HALLERİNİ 'MANEVÎ BİR SİNEMA' İLE GÖRÜR. BÖYLE SİNEMA, BÖYLE BELGESEL VAR MI ŞİMDİ? İNSANI İBRETE, ULVÎ DÜŞÜNCEYE SEVK EDECEK SİNEMA GEREKLİ VE BUNUN OLMASI İÇİN ÇALIŞMALIYIZ" DİYORDU.

Risâle-i Nur’da geçen sinema ile ilgili yerlerine devam edelim: “Şehvetengiz bir zevki nefislere de zerk eder. Tasvir-i hakikat maddesinde, kâinata san’at-ı İlâhî sûretinde bakmaz, Bir sıbga-i Rahmânî sûretinde göremez. Belki tabiat noktasında tutar, tasvir ediyor, hem ondan da çıkamaz. Onun için telkini aşk-ı tabiat olur. Maddeperestlik hissi, kalbe de yerleştirir; ondan ucuzca kendini kurtaramaz. Yine ondan gelen, dalâletten neş’et eden ruhun ıztırâbâtına, o edebsizlenmiş edeb müsekkin, hem münevvim, hakikî fayda vermez. Tek bir ilâcı bulmuş, o da romanlarıymış. Kitap gibi bir hayy-ı meyyit, sinema gibi bir müteharrik emvât. Meyyit hayat veremez.” 33
Kur’ân’a kulağını kapayan Batı medeniyetinin ruhun elemlerine deva olması niyetiyle bu tür fantezilere ağırlık verdiğini yukarıdaki beyanattan anlıyoruz. Peki mümkün mü? Ne yazık ki, ruhların şifası olan Kur’ân-ı Kerim ve hakaiki ortada dururken, Batı medeniyetinin fantaziyelerinden medet umanların olduğunu görüyoruz. Bu kendi değerlerinin farkında olmamanın açık bir örneğidir.
Aynı bahsin devamında gelen “sefâhete öyle müşevvikàne bir tasviri yapar ki, ağız suyu akıtır, akıl hâkim kalamaz. İştihâyı kabartır, hevesi tehyic eder; his daha söz dinlemez. Kur’ân’daki edebse, hevâyı karıştırmaz.” ifadeleri de Batı medeniyetinin insana hediye etmiş olduğu sinemanın ve diğer eserlerin özelliklerini nazara vermesi bakımından ilginçtir. Yukarıdaki ifadeler sanki tam da günümüz sinemalarını tasvir için kullanılmıştır!
Bediüzzaman Hazretleri Mektubat’ta medeniyetin sadece gençleri hedef aldığını ve altı kısımdan müteşekkil olan diğer insan taifelerini nazara almadığını ifade eder. “Üçüncü taife olan ihtiyarlar bir sülüs teşkil ediyor. Bunlar kabre yakınlaşıyorlar, ölüme yaklaşıyorlar, dünyadan uzaklaşıyorlar, âhirete yanaşıyorlar. Böylelerin menfaati ve nuru ve tesellisi, Hülâgû ve Cengiz gibi zalimlerin gaddarâne sergüzeştlerini dinlemesinde midir? Ve âhireti unutturacak, dünyaya bağlandıracak, neticesiz, mânen sukut, zâhiren terakki denilen şimdiki nevi hareketinizde midir? Ve uhrevî nur, sinemada mıdır?” diyerek imanî ilâçların yerini hiçbir şeyin tutmadığını açıkça beyan eder. 34

SİNEMA VE AİLE İÇİ İLETİŞİM
Sinemanın ve televizyonun -veya dizilerin- aile içi iletişime engel olan bir yönü ise günümüzde bu işin ehli olanlarca sıkça ifade edilmektedir. Bediüzzaman Hazretleri 24. Lem’a olan Tesettür Risâlesi’nde “Aziz hemşirelerim, kat’iyen biliniz ki, daire-i meşrûanın haricindeki zevklerde, lezzetlerde, on derece onlardan ziyade elemler ve zahmetler bulunduğunu, Risâle-i Nur yüzer kuvvetli delillerle, hadisatlarla ispat etmiştir. Uzun tafsilâtını Risâle-i Nur’da bulabilirsiniz. Onun için, daire-i meşrûadaki keyfe iktifâ ediniz ve kanaat getiriniz. Sizin hanenizdeki mâsum evlâtlarınızla mâsûmâne sohbet, yüzer sinemadan daha ziyade zevklidir.”35 diyerek meselenin bu boyutunu da ele almıştır.
Peki sinema bu kadar yaygınlaştı, televizyonlar yaygınlaştı… Film izlemek, indirmek kolay hale geldi. “Biz bunlardan kaçamayız” diyebilir miyiz? Bediüzzaman “Kırk sene evvel, bir başkumandan beni bir parça dünyaya alıştırmak için bazı kumandanları, hatta hocaları benim yanıma gönderdi. Onlar dediler: ‘Biz şimdi mecburuz. ‘Zarûretler haramı helâl edebilir.’ kaidesiyle Avrupa’nın bazı usûllerini medeniyetin icaplarını taklide mecburuz, dediler.” der ve ardından cevaben “Ekmek yemek, yaşamak gibi zarurî ihtiyaçlar haricinde başka hangi zaruret var? Su-i ihtiyardan, gayr-ı meşrû meyillerden ve haram muamelelerden tevellüd eden hareketler haramı helâl etmeye medar olamazlar. Sinema, tiyatro, dans gibi şeylerde tiryaki olmuş ise, mutlak zaruret olmadığı ve su-i ihtiyardan geldiği için, haramı helâl etmeye sebep olamaz.” 36 diyerek sanki günümüzdeki “zaruret” itirazının önünü tıkar.

FİLM YÖNETMENLERİNİN DİKKAT ETMESİ GEREKEN BİR NOKTA
Sinema ve film hakkında önemli diğer bir konu ise, “sinemanın tekrarlı olmasıdır.” Prof. Dr. Hüsrev Hatemi: “Sinemadan önceki çağlarda tiyatro, orta oyunu, gölge oyunları defalarca tekrarlanamayan sunumlar durumundaydılar. Sinema ise defalarca tekrar seyredilebilme özelliği ile üretildiği toplumu aşarak bütün insan toplumlarını etkileyen bir konumdadır” diyerek sinemanın bu özelliğini vurgulamıştır. 37
Hatemi yazısının devamında: “Bir de günümüzün teknik imkânlarını düşünürsek diz üstü bilgisayarlarla, video oynatıcılarla, sinemanın eriştiği etkileme gücünün farkına varırız” 38 demektedir.
Bediüzzaman da “Şu zamanda bir adamın bir günahı, bir kalmıyor; bazan büyür, sirayet eder, yüz olur. Birtek hasene bazen bir kalmıyor, belki bazen binler dereceye terakkî ediyor.” diyerek aynı hakikate işaret etmektedir.39 Aynı şekilde Münâzarâtta’da: “Şimdi bir günah birlikte kalmaz, bine çıkar.” demektedir. 40
Sinemanın bu özelliği onun çok özenle yapılması gerektiğini hatırlatır. Yoksa yapılan bir hata binlerce insan tarafından görülecek ve filmde yer alan bir günah binlerce insan tarafından izlenecektir. Bu yüzden, “Bir şeye sebep olan onu yapan gibidir” kaidesi de nazara alınarak film yönetmenlerinin çok hassas olması gerekmektedir. Kendilerinin çok büyük mesuliyet altında olduklarını kendilerine hissettirmemiz gerekiyor. Sinemanın ‘meşrû dairede çekilmesi’ sinemanın bu özelliği göz önüne alınarak dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan birisidir.

“BÖYLE SİNEMA VAR MI ŞİMDİ?”
Yeni Asya yazarlarından Halil Uslu’ya: “Bediüzzaman Hazretlerinin ‘Ara sıra ibret için sinemaya giderdim’ cümlesini nasıl anlamalıyız?” şeklinde sorumuzu yönelttik ve fikrini almak istedik. Bizlere cevaben şunları söylediler:
“O zamanki sinema ile bugünkü bir değil. O zaman ibret için gidiliyor. Üstad Hazretleri ibret için gidiyor. İbret için gidiyorsa ibret alınacak sinema var demektir. Bugün sinema dünyası çok farklı. Ahlâksızlık ve edepsizlik üst seviyede. Nefsin esaretinde kalmış bir film dünyası.
“Burada dikkat etmemiz gereken filme, televizyona karşı olmak değildir elbette. Bu mümkün de değil. Eski hal muhaldir. Televizyon var, film yok; bu olmaz. Müsbet manada filmler çıkarmalıyız, müsbet manada televizyonlar çıkarmalıyız.
“Üstad Hazretleri Gençlik Rehber’inde Eskişehir Hapishanesinin penceresinden eğlenen kızların 50 sene sonraki hallerini manevî bir sinema ile görür. Böyle sinema, böyle belgesel var mı şimdi? İnsanı ibrete, ulvî düşünceye sevk edecek sinema gerekli ve bunun olması için çalışmalıyız. Böyle filmler ‘beşte bir hevesat’ ölçüsü içerisinde izlenebilir ve istenebilir.”41
Burada bir ifade çok dikkatimi çekmiştir: “İbret için gidiliyorsa, ibret alınacak sinema var demektir!”

DİN VE SİNEMA
Abdurrahman Şen bir yazısında, bir yönetmenle yaptığı söyleşiden bahseder. Filmlerde niye insanların dinî hayatlarından kesitlerin olmadığını sorar. Yönetmen cevap olarak: “Olur mu? Yanılıyorsunuz…Neredeyse her filmimizde mezarlık, şehir veya köyü tararken bir cami; hatta bazen minareden ezan okunması, bir cenaze varsa imam mutlaka görünüyor. Bunlar bizim vazifemiz, niye yer vermeyelim?” der.
Şen, ilgili yazının devamında: “O ünlü yönetmenimiz ve benzer dostları; halkın en yakın durduğu ve sahiplendiği san'at dalı olan sinemada, halkın en kutsal saydığı din temasına ya genelde mesafeli durdular ya da kendi inandıkları kadarıyla, biçimiyle eserlerinde yer verdiler.” demektedir. 42
Sinema san'atının ‘dinden uzak gelişimini’ bu parça çok iyi izah etmektedir. Dinden uzak olan sinemaya vereceğimiz en büyük cevabın, bizim de ondan uzak durmamız şeklinde olacağını düşünüyorum. Diğer bir yol ise müsbet eserlerle sinema san'atına katkıda bulunmak.

Bediüzzaman Film Festivali İçin teklifler
Son günlerde Bediüzzaman Hazretleri ve sinema konusu sıkça bir araya gelmeye başladı.
‘Bediüzzaman Film Festivali vb.’ yaklaşımlar medyada yer buldu. Bediüzzaman adını anarak sinema mevzuuna yaklaşıyorsak, onun Risâle-i Nur’da sinema ile ilgili koyduğu parametreleri göz önünden çıkarmadan yapmalıyız. Yoksa klâsik sinema san'atı anlayışı ile Bediüzzaman’ı bir araya getirmek ve bu konuda eserler ortaya koymak, faydalı olmayacaktır inancındayım. Bediüzzaman Filmi, Bediüzzaman’ın ‘sinema ve film’ hassasiyeti ortaya konularak çekilmeli. Ayrıca çekilecek sinema, gölge olmamalı. “Bediüzzaman böyle imiş” denilerek ufukların darlaştırılmasına vesile olunmamalı. Hakikatin filmden çok daha geniş ve kapsamlı olduğu göz önünden çıkarılmamalı.

SİNEMA VE İBRET MERAKI
Sinemanın ibrete vesile olduğu doğrudur. Bu bir ‘nazar’ meselesidir. Yalnız kâinatta ibret alınacak tek yeri, sinema imiş gibi göstermenin hakikate zıt olduğunu düşünüyorum.
Bediüzzaman Hazretleri bize Rabbimizi tanıtan üç büyük küllî muarrif olduğunu söyler ve bunu “Peygamberimiz (asm), kâinat ve Kur’ân” olarak sıralar.43 Peygamberimiz (asm) ve onun yolunda giden nurlu ashabımız ‘ibret alınacak’ yerleri göstermişlerdir.
Bediüzzaman Hazretleri’nin sinemaya gittiğini söyleyenlerde, yukarıda vurguladığımız gibi, bir kısım hatıraları ön plana çıkarıp sinemaya övgüler yağdırmaktadırlar. Gerçekler, eserlerdedir. Eserlerde ise her şey açıkça beyan edilmektedir.
Sinemanın mehasinini öve öve bitiremeyen yazarlara sesleniyorum. Biraz da bu filmlerin seyyiatından bahsediniz, insanlarımıza verdiği zarardan bahsediniz. Günahları yaymadaki etkin rolünden bahsediniz! San'at adı altında meşrû olmayan filmlere ve sinemaya verdiğiniz değeri sorgulayınız. Günahın hayat-ı ebediyede daimî yaralar olduğunu aklınızdan çıkarmayınız. Yoksa nesl-i cedid size bu çarpıtmaların hesabını soracaktır.
Sinema konusunda merakınızı anlayabiliyoruz, ama bunu Bediüzzaman Hazretlerinin bir hatırasını kullanarak yapmayın. Risâle-i Nur’da hakikatleri anlatmak için geçen sinema ifadelerini sinemanın yüceliğine devşirmeyin.

3.) NUR TALEBESİ VE FİLM
Çalışmamızın girişinde bu çalışmamızın bir amacının, Risâle-i Nur Talebesi olmaya çalışanları bu konuya nasıl yaklaşacaklarını bulmak olduğunu beyan ettik. Üstteki çalışmalarda anlattığımız Risâle-i Nur’da geçen temel prensipler her daim gözümüz önünde olmalıdır. Meşrû daire dışına hiçbir zaman çıkılmamalıdır. Asay-ı Musa’da ifade edilen “en önemli vazifelerin kalp dairesinde” yapılan iman kurtarma hizmeti olduğu derk edilmelidir.
Müsbet olan ve müsbet kullanılan hiçbir tekniğe karşı olamayız. Meşrû filmler bu bağlamda elbette izlenebilir. Yalnızca “meşrû film” kavramının çok hassas bir şekilde ayarlanması gerekir. Meselenin fıkhî boyutuna girmeyeceğim. Normal hayatta dinimizin getirdiği ölçülerin filmde de uygulanması gerektiğini düşünüyorum. Bilhassa tesettür meselesi konusunda.
Ne yazık ki bu müsbet örnekler azınlıktadır. Çağrı ve Ömer Muhtar filminde dahi “batılı tasvir için batıl sahneler” kullanılmasından kaçınılmamıştır. Bilhassa ülkemizde çekilen dinî filmlerde bile “başörtülü bir bayan oyuncuya” rastlamak gerçekten zor bir iş haline gelmiştir. Bütün bu durumların film yapımcılarına bir nevi onay hükmüne geçen “hakikati hatırlatmama” sonucu geliştiğini düşünüyorum. Emirdağ Lâhikası’nda geçen: “Bizler, ölüme karşı nur-u Kur’ân ile cidaldeyiz. Onların en büyük meselesi -muvakkat olduğu için- bizim meselemizin en küçüğüne -bekaya baktığı için- mukabil gelmiyor. Madem onlar divanelikleriyle bizim muazzam meselelerimize tenezzül edip karışmıyorlar; biz, neden kudsî vazifemizin zararına onların küçük meselelerini merakla takip ediyoruz?” 44  beyanı Nur Talebesinin her konuda olduğu gibi film konusunda da nasıl bir tavır takınacağını açıkça beyan eder.
Sinema konusunda Risâle-i Nur’a bakıp istikametli bir rota çizmemiz mümkündür. “Madem dünyanın gafletkârâne gülmeleri, böyle ağlanacak acı hallerin perdesidir ve muvakkat ve zevâle mâruzdur. Elbette biçare insanların ebedperest kalbini ve aşk-ı bekaya meftun olan ruhunu güldürecek, sevindirecek, meşrû dairesinde ve müteşekkirâne, huzurkârâne, gafletsiz, mâsumâne eğlencelerdir ve sevap cihetiyle bâki kalan sevinçlerdir.” 45 ifadesinin de çok dikkatli anlaşılması gerekiyor. Nur Talebesi eğlenmek yolunda, meşrû daire dışına çıkmaz.
Beni çok etkileyen ve Risâle-i Nur’a talebe olmanın parametresi hükmünde gördüğüm şu ifadede de hakikat bütün gerçekliğiyle izah edilmiştir: “Evet, fıtraten daimî bir hayat ve ebedî yaşamak isteyen ve hadsiz emelleri ve nihayetsiz elemleri bulunan bîçare insana, elbette o hayat-ı ebediyenin üssü’l-esası ve anahtarı olan iman-ı billâh ve mârifetullah ve vesilelerinden başka olan şeyler ve kemâlâtlar o insana nisbeten aşağıdır. Belki çoğunun kıymetleri yoktur.” 46
Hakikatlerin yüksek burçları, en çok ulaşmayı istediğimiz yerler olsa da, bu asrın tefessüh etmiş gerçekliği ile beni sarmaladığının farkındayım. Bu asrın Kur’ân’ı dinlemeyen medeniyetinin başıma açtığı gailelerin farkındayım. Buna rağmen doğruya ulaşmadaki ilk adımın onu aramak, onu talep etmek olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden Muhammed Bedirhan’ın dediği gibi diyorum: “Beni hakikatler etkiler, hayaller değil!”
Ne yazık ki bugün “risâle eksenli müzakere” amacıyla kurulan forum sitelerinde dünyevî filmler rahatça konuşulabiliyor ve tavsiye edilebiliyor. Tefessüh etmiş sinemayı hayatımızdan çıkaralım. Onu ademe mahkûm edelim diyorum. Risâle-i Nur gibi bir güneşe sahip olanların mum ışıklarında medet aramalarına ihtiyaç yoktur.

SONUÇ
Evet, Üstad “ibret için sinemaya” gittiğini söylemiş ve bu yolla önemli ve güzel bir mesaj vermiştir. Fakat Üstadın direkt vermiş olduğu mesajlardan kat-ı nazar ile onun “Sinemaya gittim” sözünün, o zamanki sinemanın şartları nazara alınmadan tevillerle umumîleştirilmesi ve hesevât lehine sonuçlandırılması, elbette hak ve insaf ile bağdaşacak bir davranış değildir.

 
DİPNOTLAR:
33- Sözler, sayfa 677.
34- Mektubat, sayfa 409.
35- Lemalar, sayfa 205.
36- Beyanat ve Tenvirler, sayfa 238.
37- Dünyanın Orta Yeri Sinema, sayfa 201.
38- A.g.e, sayfa 201.
39- Tarihçe-i Hayat, sayfa 86.
40- Münâzarât, sayfa 106.
41- Yazarın Halil Uslu ile mülâkatıdır.
42- Dünyanın Orta Yeri Sinema, sayfa 199, 200.
43- Sözler, sayfa 214.
44- Emirdağ Lâhikası sayfa 42, 42.
45- Lemalar, sayfa 274.
46- Şuâlar, sayfa 93.
 
ZÜBEYİR ERGENEKON
Okunma Sayısı: 1400
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı