ABDURRAHMAN ÖNBAŞ - S. ALP ÖZCAN
Denizli
1943 yılına gelindiğinde, Risale-i Nur hizmeti Kastamonu’dan Isparta, Konya, İstanbul ve çevre illere yayılmıştı. Eserler el yazısıyla çoğaltılıyor, birçok kişi imanî meseleleri Risalelerden öğrenmeye başlıyordu. Bu yaygınlık, dönemin rejimini rahatsız etti. Bu sebeple, tekrar “gizli cemiyet” iddiasıyla Üstad Said Nursî ve talebeleri hakkında yeni bir soruşturma başlatıldı.
Mart 1943’te Üstad Kastamonu’dan alınarak önce Isparta’ya, oradan da Denizli’ye sevk edildi. Risale-i Nur’un delil olarak sunulduğu büyük bir dava açıldı. Bu kez sanık sayısı 100’den fazlaydı. Devlet, Risale-i Nur’un içeriğini ve etkisini, rejime karşı bir hareket olarak göstermeye çalışıyordu.
Hapishane: Tecrid Değil Tebliğ
Yargılama süresi boyunca Üstad, Denizli Hapishanesi’nde tutuklu kaldı. Cezaevi şartları çok ağırdı. Kalabalık koğuşlar, yetersiz temizlik ve ağır psikolojik baskılar vardı. Ancak Said Nursî, bu ortamı bir fırsat olarak gördü. Hapishane ortamında tebliğe devam etti. Suçlu mahkûmlarla ilgilendi, onlara namazı, duayı, sabrı ve tevbeyi anlattı.
Bu dönemde “Hapisteki Kardeşlerime” başlıklı kısa, ama tesirli bir risale kaleme aldı. Bu risalede mahkûmlara sabır, ümit ve tövbenin önemini anlattı. Cezaevindeki birçok mahkûmun bu risale ile hayatı değişti. Bazıları düzenli namaza başladı, bazıları Risale-i Nur okumaya yöneldi.
Bir Hatıra: Müebbet Mahkûmun Değişimi
Üstad’ın Denizli Cezaevi’nde yaşadığı dikkat çekici olaylardan biri, orada bulunan bir müebbet mahkûmla ilgilidir. Bu adam cinayetten dolayı hüküm giymiş, sert mizaçlı biri olarak biliniyordu. Üstad’ın hal ve hareketlerini gözlemlemiş, sonra da onunla konuşmak istemişti.
Bir gün yanına gelerek:
“Ben hayatım boyunca kimseye inanmadım. Ama seni dinlerken içimden bir şeyler değişiyor. Bu neden?” diye sordu.
Üstad, sessizce tebessüm etti ve sadece şunu söyledi:
“Çünkü hakikat, kalbe yaklaştığında ruh sükûnet bulur.”
O mahkûm, cezaevinden çıkana kadar Said Nursî’ye hizmet etti. Sonradan, Risale-i Nur hizmetinde aktif bir Nur Talebesi oldu. Bu olay, cezaevindeki manevî dönüşümün somut bir örneğidir.
Beraat ve Tahliye
Aylar süren yargılamalar sonucunda mahkeme, Risale-i Nur eserlerinde ve Said Nursî’nin faaliyetlerinde suç unsuru bulunmadığına karar verdi. 1944 yılının ortalarında Üstad ve talebeleri beraat ederek tahliye edildi.
Bu karar, Risale-i Nur hizmeti açısından bir dönüm noktası oldu. Mahkeme sürecinde eserlerin resmî yoldan incelenmiş ve suç unsuru taşımadığı belgelenmişti. Bu, hizmetin önünü daha da açtı. Aynı zamanda cemaatin morali güçlendi, yeni insanlar Risale-i Nur’a yönelmeye başladı.
Tahliyeden sonra Said Nursî, kısa bir süre Isparta’da kaldıktan sonra Emirdağ’a gönderildi. Denizli dönemi sona ermiş, ama bıraktığı iz çok kalıcı olmuştu.
Sonuç,
Sessiz Zaferin Adı Denizli!
Denizli dönemi, Said Nursî’nin hayatında hem büyük baskı hem de büyük teveccüh dönemidir. Mahkeme süreci hem Bediüzzaman’ın hem de Talebelerinin davaya sadakatlerini ve sabırlarını bir kez daha ortaya koymuştur. Hapishane ise onun yüksek ahlâk ve irşad gücünü gözler önüne sermiştir.
O, her ne şart altında olursa olsun davasından sapmadı, şiddete yönelmedi, devlete düşman olmadı, dik durdu dikleşmedi. Sadece iman üzerine odaklandı. Denizli davası hem onun hem de Nur Talebelerinin ruhen ne kadar dirayetli olduğunu bir kez daha gösterdi.